Türkiye’nin saldırdığı Kuzey ve Doğu Suriye’nin Serêkaniyê ve Girê Spî kentleri ile Irak tarafından Xiwêran Mahallesi’ne yerleşen DAİŞ hücreleri, Efrîn işgalinin yıldönümünde 20 Ocak’ta Sinaa Cezaevi’ne saldırdı. DAİŞ’lilerin kaçma girişimi üzerine Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) başlattığı operasyonda, 175 DAİŞ’li öldürüldü, 550 DAİŞ’li ise İç Güvenlik Güçleri’ne teslim oldu. DAİŞ saldırısının yaşandığı gün, Türkiye Til Temir ve Şengal’e hava saldırısı düzenledi. 

Bu saldırının Türkiye’den bağımsız olmadığına işaret eden Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı için onay alamadığını ve DAİŞ üzerinden bölgede kaos yaratmaya çalıştığını söyledi. 

Hesekê’ye yönelik DAİŞ saldırısının Erdoğan’ın Kürt düşmanı politikalarının bir devamı olduğunu belirten Öztürk, “Erdoğan da küçük ortağı da büyük suçlar işledi, kurtuluşu yok” dedi. 

Öztürk, Hesekê saldırısı ile Erdoğan’ın “İmralı hesap soracak” açıklaması ve Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çağrısıyla 8 partinin bir araya gelişine dair Mezopotamya Ajansı'nın sorularını yanıtladı. 

Hesekê’den başlayalım. DAİŞ saldırısının perde arkasında neler var? 

Bu saldırı Türkiye’den bağımsız değil. AKP-MHP faşizminin DAİŞ çetelerine verdiği destek biliniyor. Efrîn’i işgalini hatırlayalım, halka zulüm devam ediyor. Erdoğan, kendisi giremediği için DAİŞ’in uyuyan hücreleri üzerinden bölgede kaos yaratmaya çalışıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de savaş krizini yeniden körüklemeye çalışıyor. AKP-MHP’nin Kuzey ve Doğu Suriye halklarının statüsüne yönelik saldırıları ilk değil. Efrîn’i unutmadık, Girê Spî ve Serêkaniyê işgali hala sürüyor. Uluslararası onay alamayınca, DAİŞ üzerinden emellerini gerçekleştirmeye çalışıyor.

Perde arkasında sadece Türkiye mi var? 

Erdoğan Kuzey ve Doğu Suriye’de kriz yaratmaya çalışıyor, DAİŞ’i güçlendirmeye çalışıyor. 

Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm gelişmeler, uluslararası ilişkilerin sonucudur. Girê Spî ve Serêkaniyê’nin işgalinde de bu böyleydi. Amerika ve Rusya’nın onayıyla gerçekleşti. Halkımız bu saldırılara rağmen özgücüyle bir statü sağladı. Uluslararası güçlerin Kürtlere yaklaşımı ortada. Kendi çıkarları için dört parçada Kürtleri hedef alıyorlar. Kuzey ve Doğu Suriye’yi topyekûn işgal etmek istiyorlar. Ancak bu kez Rusya da Amerika da Türkiye’ye onay vermedi. Onay alamayınca çeteler üzerinden harekete geçti. Erdoğan Kuzey ve Doğu Suriye’de kriz yaratmaya çalışıyor, DAİŞ’i güçlendirmeye çalışıyorlar. DAİŞ’in uyuyan hücrelerinin harekete geçmesi, çetelerin yeniden silahlanması, saldırılarda bulunması, halkı katletmesi anlamına geliyor. Türkiye de bunu amaçlıyor.

DAİŞ’in saldırıda bulunduğu gün Türkiye’nin Şengal ve Til Temir’e yönelik hava saldırıları oldu. Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik askeri operasyon sürüyor, Şengal ve Mahmur sürekli saldırı altında. Bu saldırılarla ne amaçlanıyor? 

Türkiye’nin Kürtlerle bir sorunu var. Kürtleri düşman olarak görüyor, diz çöktürmeye çalışıyor. Bu saldırılarla da bir kez daha bu düşmanlığını gösterdi. Kuzey ve Doğu Suriye’nin Türkiye’ye karşı şimdiye kadar bir zararı olmadı. Türkiye Cumhuriyeti imha ve inkar üzerine kurulu olduğu için Kuzey ve Doğu Suriye’de, Türkiye’de, Federe Kürdistan Bölgesi’nde Kürtlere saldırıyorlar. Burada, Kürdistan’da 7 yıldır insanlık dışı, ahlaksız saldırıları sürdürüyor. Kürtler büyük bedeller ödedi, Kuzey ve Doğu Suriye bunun en büyük örneğidir. Rojava halkı insanlık onurunu korudu, bedel ödedi. Türkiye’ye karşı savaşmadı, insanlık karşıtı olan DAİŞ’e karşı savaştı ve zafer kazandı. Türkiye bunu hazmedemiyor. Bunu kendileri “Irak’ta yaptığımız hatayı, Suriye’de yapmayacağız” açıklamalarıyla dile getiriyor. Bu durum sorunları derinleştiriyor. Yıllardır bunu yapıyorlar ama amaçlarına ulaşamadılar. Kürtler kararını verdi, bu zihniyete karşı mücadele ediyor. Kürtler özgürlüğü için direniyor. Faşizm Kürtlere iki seçenek sunuyorlar ya kölelik ya da katliam. Kürtler köleliği kabul etmez, artık savunmasız bir halk olmadığımız da bilinmelidir. 

Erdoğan’ın “İmralı hesap soracak” açıklaması günlerdir tartışılıyor. Günlerdir İmralı konuşuluyor. Erdoğan’ın bu açıklamasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? 

 İmralı’da tecridini derinleştiren Erdoğan’ın bu açıklaması, siyaseten de ahlaken de hukuken de ciddiyetsizliktir. 

İmralı’da tecridini derinleştiren Erdoğan’ın bu açıklaması, siyaseten de ahlaken de hukuken de ciddiyetsizliktir. Avukat ve aile görüş hakkı tamamen ortadan kaldırıldığı bir ortamda, böyle bir açıklama yapılması başka nasıl açıklanabilir. İmralı’da Sayın Öcalan’a yönelik tecridi ağırlaştırarak savaş başlatıldı. Savaşı kim başlattı? İmralı’da masayı kim devirdi? Dolmabahçe Mutabakatı’nı kim reddetti? Kürt sorununun olmadığını, olsa da çözdüğünü iddia eden kim? Bunların hepsini Erdoğan yaptı. Kürt sorunu günlük siyasete alet edilecek bir sorun değil. Bu nedenle yapılan açıklamaya ciddiyetsizlik dışında bir yorum yapılamaz. 

Öcalan’ın hesap soracağını söyledi… Kimden hesap sorulacak?

Hesap Erdoğan’dan ve hükümetinden sorulacak. Kürdistan’ın dört bir yanına savaş açan, bu politikayı Libya’ya kadar götüren Erdoğan’dan hesap sorulacak. Türkiye’yi krize sokan, tecridi derinleştiren, halklara her türlü kötülüğü yapan bu iktidardan hesap sorulacak. 2015’te tecridi yeniden ağırlaştırarak, Sayın Öcalan’ı da Kürt halkını da tamamen tasfiye edeceklerini düşünenler hesap verecek. İktidar ve ortağı büyük suçlar işledi, Kürt halkına, Türkiye halklarına hesap verecekler. 

Erdoğan’ın bu açıklaması çokça tartışıldı, konuşuldu, konuşulmaya da devam edecek gibi… 

 Savaş İmralı’da tecritle başladı. Küçük hesaplarla sonuç alamazlar. Sayın Öcalan konuşmalı, başka çözüm yok. 

Erdoğan küçük hesaplar yapıyor. Ancak AKP ve ortağı MHP’nin oyları gün geçtikçe eriyor. Erdoğan bu politikayla iktidarını kurtarmaya çalışıyor. Erdoğan da küçük ortağı da büyük suçlar işledi, kurtuluşu yok. Ancak Türkiye halklarının yarınları için çözüm, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılmasından geçiyor. Savaş İmralı’da tecritle başladı. Küçük hesaplarla sonuç alamazlar. Bizi bitirmeye çalışanlar, bitme noktasına geldi. Bir daha vurgulamak gerekiyor, ne kadar konuşulursa konuşulsun, esas Sayın Öcalan konuşmalı, başka çözüm yok. 

Öcalan’dan 10 aydır haber alınamıyor. İmralı’daki bu halin sonucu ne olur? 

7 yıldır devam eden ağır tecrit koşullarına Sayın Öcalan tarihi bir direnişle cevap veriyor. Bakınız, Sayın Öcalan’ın hiçbir söyleminde savaş yok, müzakere ve barış çağrısı var. Savaş ne kadar derinleştirilse de dönüp dolaşacakları yer devrilen masadır. Masa dışında, diyalog dışında bir çözüm yok. Sayın Öcalan da çözüm ve müzakere için çaba sarf ediyor. Sayın Öcalan’la sağlanacak çözüm, ekonomik krizi, siyasi krizi, kadınların, gençlerin sorunlarını çözecektir. Savaşı durduracak olan Sayın Öcalan’dır. Eğer savaşta ısrar edilirse, Türkiye’de daha karanlık günler bekliyor. 

HDP’nin çağrısıyla 8 partinin bir araya geldi. DTK olarak bu bir araya gelişi nasıl karşıladınız? 

İktidar çöktü. Bunun için seçimi beklememek gerekiyor. Seçim önemli ancak böylesi bir araya gelişler, faşizme karşı mücadelede önemli bir rol oynuyor. Halkın mücadelesi, direnişi, AKP faşizmini çökme noktasına getirdi. Bu gerçekliği görmek gerekiyor. Önemli olan bu mücadeleyi toplumsallaştırmaktır. Seçimler önemli ancak meydanlar en meşru alanlardır. Diktatörlüğe karşı, faşizme karşı en büyük cevap meydanlarda verilir. Demokratik yol ve yöntemlerle baskı ve saldırılara karşılık vermek gerekiyor. Demokrasi sadece seçimden ibaret değil, itirazı meydanlarda göstermek gerekiyor. Bu nedenle DTK olarak 8 parti ve hareketin bir araya gelmesini önemsiyoruz. Türkiye halklarına moral oldu, umut oldu. Bu bir araya gelişi sürdürmek gerekiyor. Türkiye’nin faşizm sorunu var. Türkiye’de yaşayan her bir ferdin bu noktada sorumluluğu var. Herkes tercihini yapmalı ya faşizm ya demokrasi. Tek kurtuluş da faşizme karşı omuz omuza demokrasi cephesini büyütmekten geçiyor. 

Demokrasi cephesinin önemine değindiniz. Ülkenin içinde bulunduğu çoklu krizlere çözüm olur mu?

Türkiye’nin kurtuluşu Üçüncü Yol’dur. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’nın birbirinden farkı yok. Bugün Türkiye’de sistem sorunu var. Bu sistem değiştirilmeli. Demokrasi ve özgürlük ısrarımızın temel nedeni budur. Faşizm demokrasi getirmez. İmha ve inkar üzerine kurulu bu sistemin değişmesi gerekiyor. Bu hakikati Türkiye halkları da artık net bir şekilde görüyor. AKP-MHP’yi temsil eden bu sistem, Türkiye’yi nasıl bir noktaya getirdiğini görüyoruz. Sadece seçimler için değil, AKP-MHP gitti, başka bir parti geldi. Gelecek olan parti de bu sistemle çözüm getirmez. Bu nedenle Üçüncü Yol Türkiye’nin, Türkiye halklarının kurtuluş reçetesidir. 

MA / Özgür Paksoy