Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla sürdürdükleri eylemleri 592’nci haftaya girdi. Koronavirüs nedeniyle kitlesel olarak yapılamayan eylem amacıyla İHD Diyarbakır Şubesi resmi sosyal medya hesabında video paylaştı. İHD Diyarbakır Şube yöneticisi Ezgi Sıla Demir, 1 Nisan 1994’te Şırnak’ın Cizre ilçesinde gözaltında kaybettirilen Ahmet Bulmuş’un hikayesini paylaştı.

Demir, Cizre’ye bağlı Hisar (Hebler) köyünün yakılması üzerine Cizre merkeze taşınmak zorunda kalan Bulmuş’un kaybettirilme hikayesini şu ifadelerle paylaştı: “1994 yılının Nisan ayında bozulan radyosunu tamir ettirmek üzere Beşir adlı arkadaşının Mardin Caddesi’ndeki dükkâna gider. Dükkâna gelen beyaz toros marka bir araçtan inen eli telsizli ve silahlı üç kişi, kimlik kontrolü yaptıktan sonra Ahmet Bulmuş’a ‘Sen bizimle geleceksin’ der. Bulmuş’u arabaya bindirip götürürler. Radyo tamircisi arkadaşı olaya tanık olur.

KÖYÜNÜ YAKTILAR EVİNİ YIKTILAR

Birkaç gün sonra İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz, Bulmuş’un evinde arama yaptırır, bir şey bulmazlar. Eşi Fatım’a, ‘eşini götürdük, misafirimiz oldu, üç dört güne bırakacağız, sen bize evde ne sakladığını göster’ der. Fatım, hiçbir şey saklamadıklarını söyleyince de tartaklanarak fiziksel şiddete maruz kalır. Jandarma ve polisler tarafından ev birkaç kere daha baskına uğrar. Gündüz vakti evin avlusuna el bombası atılarak ev tahrip edilir. Bunun üzerine ev sahibi Bulmuş ailesini evden çıkartır.

BOTAŞ KUYULARINDAN ÇIKTI

Fatım bu olaydan 3 gün sonra dilekçeyle ilgili mercilere başvurur ancak yanıtsız kalır. A. adlı bir kişi, ‘Ahmet Bulmuş'la birlikte gözaltındaydık, gözlerimiz bağlıydı ama sesimizden birbirimizi tanıdık’ diyerek aileye haber verir. (Bu tanık üç-dört yıl sonra tanıklık yapamadan kalp krizi geçirerek vefat eder.)  1996 yılında Silopi’de bir kuyuda 6-7 kişinin cesedine ulaşılır. Eşi Fatım, çuvalın içinden çıkan kafası kesilmiş bir cesedin üzerindeki sağlam kalan kıyafetlerden eşini teşhis eder ancak korkar, şikâyette bulunmaz.

DAVA AÇILDI AMA…

Silopi Belediyesi, cesetleri toplu olarak kimsesizler mezarlığına defneder. Bulmuş’un oğlu Vedat, BOTAŞ kuyularında yapılan kazılarda bir kafatası bulunması üzerine Cizre Cumhuriyet Savcılığına yeniden başvuruda bulunur. 2009 yılında soruşturma açılır ve Vedat’a üç ay içinde DNA testi için kan örneği vermek üzere çağrılacağı söylenir. Aradan 4 yıl geçer çağrı yapılmaz. Sadece kendisinin ve 2 tanığın ifadesi alınır. Soruşturma daha sonra davaya dönüşür. Ancak maddi gerçeği ortaya çıkartacak adli bir süreç yürütülmedi.”

KAYBEDİLEN 6 KÖYLÜYE NE OLDU?

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi yöneticileri ve kayıp yakınları de, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla sürdürdükleri eylemlerinde bu hafta 1993 yılında Silopi'nin Görümlü Beldesi'nde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen 6 köylünün akıbetini sorup,  faillerin yargılanması istedi. Başbakanlık binası önünde yapılan eyleme HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, EGE Tutuklu ve Hükümlü Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TUHAYDER), ESP ve HDP il örgütü yöneticileri de katılarak destek verdi.

“Kayıplar belli, failler nerede” pankartının taşındığı eylemde açıklamayı İHD Şube Başkanı avukat Zafer İncin yaptı.

İncin, devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak kaybedilen, katledilen insanların akıbetinin açıklanması için yıllardır mücadele ettiklerini ve haykırdıklarını söyledi. Bazı illerdeki baskı ve engellemelere karşın haykırmaya devam edeceklerini belirten İncin, 1993’te Şırnak'ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü Beldesi'nde gözaltına alınan İbrahim Akıl, Şemdin Cülaz, Mehmet Salih Demirhan, Halit Özdemir, Hamdo Şimşek ve Hikmet Şimşek'in faillerini sordu. 

BİR DAHA HABER ALINAMADI

14 Haziran 1993 sabahı Komutanlığını Tuğgeneral Mete Sayar'ın yaptığı 23'üncü Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı'na bağlı askerlerin 7 köylüyü gözaltına alarak Görümlü Jandarma Karakolu'na götürdüğünü söyleyen İncin, gözaltına alınanlardan Abdurrahman Kayek’in serbest bırakıldığını fakat diğer 6 kişiden bir daha haber alınamadığını ifade etti.

Ailelerin yaptıkları başvurulara rağmen, yakınlarının akıbetlerinin ne olduğuna dair bilgi edinemediğini söyleyen İncin, “Tabura giderek yakınlarını soran köylülere Tümen Komutanı Mete Sayar, 'Gidin! köyünüz Ermeni, imamınız bile Ermeni’ymiş. Bir daha sormayın yoksa aynı akıbeti paylaşırsınız' dedi ve aileleri kovdu. Savcıya dilekçe verdiler. Savcı, 'Evet aynı gün gözaltına alınmışlar, sorgulandılar, bunlar dağ kadrosuna katılmışlar’ dedi. 6 kişiden bir daha haber alınamadı. İç hukuk yolları tükenince aileler AİHM'e başvurdu. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkını düzenleyen 2'nci maddesi uyarınca ve etkin soruşturma yapmamaktan suçlu bulundu. Gözaltında kaybedilenlerin yakınlarına 70 bin Euro tazminat ödemeye mahkûm edildi” dedi.

20 YIL SONRA DAVA AÇILDI

İncin, olayın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra köylülerin gömüldüğü yer olduğu düşünülen yerde kazı yapılıp, üst düzey askerlerin de aralarında bulunduğu jandarma görevlilerine köylüleri öldürdükleri suçlamasıyla dava açılabildiğini kaydetti.

SANIKLAR BERAAT ETTİ

İncin, “Davada Tuğgeneral Mete Sayar, Görümlü 1'inci Mekanize Piyade Tabur Komutanı emekli Albay Hasan Basri Vural, 3'üncü Bölük Tim Komutanı Üsteğmen İbrahim Kıraç, Yüzbaşı Murat Ali Yıldız, Kayseri Hava İndirme Tugayına bağlı Teğmen Serdar Tekin ile 2'nci Komando Tabur Komutanlığından Tansel Erok sanık olarak yargılandı ama sanıkların tamamı beraat etti" diye belirtti.