İstanbul Küçükarmutlu Mahallesi’ndeki evlerine 18 Ekim 2015 tarihinde baskın yapan polislerin içinde yer alan özel harekat polisi Yüksel Moğultay tarafından vurulan Dilek Doğan 25 Ekim 2015 tarihinde yaşamını yitirdi. Aile hala adaletin yerine gelmesi için mücadele ediyor. Dilek’in adı ise yeğeninde yaşatılıyor. 

Dosya Yargıtay’da

Bir buçuk yıl süren yargılamanın ardından yerel mahkeme Dilek’i vuran fail Yüksel Moğultay’a "Bilinçli taksirle ölüme neden olmak" suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası verdi. Bu ceza İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19’uncu Ceza Dairesi tarafından usul ve yasaya uygun bulundu. Dilek’in ailesi ve fail verilen cezayı temyiz için Yargıtay’a taşırken, bu yılın Haziran ayında Yargıtay Başsavcılığı tarafların başvurusunu reddetti. Dosya şuan Yargıtay 12’nci Ceza Dairesi’nde karara bağlanmayı bekliyor. Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği kararı onarsa fail sadece 45 gün hapis cezası yatacak.

Hakkında sadece tanık ifadeleri bulunan Dilek’in ağabeyi Emrah Doğan ise 2019 yılından bu yana tutuklu bulunuyor.

Dilek’in odası bıraktığı gibi

Katledilişinin 6’ncı yılında Dilek’in vurulduğu evdeyiz. Aile, yıllardır Küçükarmutlu’da yaşadığı evi değiştirmek istememiş. Dilek’in odası halen bıraktığı gibi duruyor. Yatağında çok sevdiği gitar ve sazı bulunuyor. Büyük bir çerçevede Dilek’in fotoğrafı ayrıca katledilişinin ardından çizilmiş portreleri de yatağının üzerinde duruyor. Kolyesi de bazasına asılmış halde göze çarpıyor. Dilek’in odasında ayrıca katledilişinden hemen önce bir sergide görüp beğendiği fakat alamadığı şaha kalkmış atın üstünde duran kadının resmedildiği pano da ailesine hediye edilmiş. Annesi onu da Dilek’in yatağının başucuna asmış.  

Yokluğu, hasreti ve acısı…

Annesi halen Dilek’i anarken gözyaşlarını tutamıyor. “Dilek’i anlatmaya kelime yetmez. 4 evladımdan tek kız çocuğumdu. Babasının göz bebeği, benim de bir tanemdi” diyor Aysel Doğan, kızı Dilek’i anlatırken. Dilek’i kelimelere sığdıramıyor Aysel, şimdi içinde kızının yokluğu, hasreti ve acısı var. Dilek’in ailesi için çok fedakar olduğunu ve mahalledeki çocukları çok sevdiğini söyleyen Aysel, “Yolda bir çocuk görse bir şeyler alırdı. Kirli bir çocuk görse mendil alır yüzünü silerdi. ‘Ne kadar güzel anne gel baksana’ derdi bana da. Evde ne bulursa çocuklara verirdi. Çocuklar da ‘Dilek abla geldi’ diye bağırırlardı. Dilek’i herkes severdi” diyerek çevresindeki herkesin Dilek’i sevdiğini belirtiyor.

‘Avukat olmak istiyordu’

Babası cezaevine konulduğu için Dilek’in de “Haksızlıklara karşı adaleti savunayım” diyerek avukat olmayı istediğini dile getiren Aysel, kızının üniversite sınavlarına hazırlandığını ifade ediyor. Kızını gözünden sakındığını söyleyen Aysel, “O adam bir sabah gelip zehir etti her şeyi” sözleri ile Dilek’in katledildiği güne işaret ediyor. Aysel, Dilek’in Maraş’ta bulunan köylerini çok sevdiğini ve çocukluğunda hep köye gitme isteği olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Biz buraya geldiğimizde 4 yaşındaydı ama hiç köyü unutmazdı. Sanki getirdiğimizde 10-12 yaşındaki çocukmuş gibi hatırlardı. Bazen annem yaylaya giderdi Dilek de peşine takılırdı ‘beni de götürün’ derdi. Hiç unutmamıştı yaylayı, oralara gitmek isterdi. Bu isteğini kırmadık ve onu köye gönderdik. Gittiği gibi yaylaya çıkmış. Çok severdi köyü ve oranın yaşamını.”

Katliam gecesi yaşananlar

Dilek ile geçirdikleri son geceye de değiniyor Aysel. O gün köyden yemiş gönderildiğini ve ailece evlerinin bahçesinde oturup yediklerini söyleyen Aysel, hafızasından silemediği o geceye dair şunları aktarıyor: “Kuzenleri de gelmişti akşam hep beraberdik. Onlar gittikten sonra Dilek de ‘anne ben yatacağım yarın işe gideceğim’ dedi. Biz yattık saat kaç olmuş bilmiyoruz. O gün abisi şehir dışından gelecekti. Gelmişler biz duymamışız. Kapıda otururken polis gelmiş. Operasyon var demişler. Kapıda açıkmış zaten. Hemen Dilek duymuş. Abisi Mehmet de ‘bunlar yine mi gelmiş’ demiş. Çünkü ilk baskınları değildi bu. Bir adres öğrendiler mi devamlı baskına geliyorlar. Ayda iki kere geliyorlardı. Sonra Dilek ‘anne kalk yine geldiler. operasyon varmış korkma’ dedi. Ben hastaydım, bir ay öncesinde içime ateş düşmüştü zaten. Uyanıp içeriye koltuğa oturdum. Onlar da gelmişlerdi. Dilek’te ‘galoşunuz varsa galoş giyin’ dedi. Onlar da ‘galoş yok’ dediler. Dilek de ‘o zaman ayakkabıları çıkaracaksınız’ dedi. Ben duyuyorum bunları. Odaya baktılar. 5-6 dakika olmadı. Ben de çocuklara Kürtçe ‘bu adam çok dolaşıyor gözüm tutmadı gelin siz de yanımda oturun’ dedim. Kimliklerimizi istediler. O polis de Kürt’müş. Polis ‘Hatice Ruken Kılıç burada mı gördünüz mü’ dedi. Öyle deyince benim şarteller attı. ‘O kim benim evimde arıyorsunuz’ dedim. Mehmet de ‘annem babam kız kardeşim başka kimse yok’ dedi. Polis bir daha sordu aynı soruyu. Ben de o kim biz tanımıyoruz dedim. Bir şey yoktu yani içeri dalmasıyla silahın patlaması bir oldu. ‘Silahıma sarıldılar’ dedi ama öyle bir şey yok. Sonra baktım Dilek’in elinde telefon düştü. Ben de bağırarak ‘kızımı vurdular’ dedim. O polis de ‘ben yapmadım oğlun yaptı’ dedi. Yalanla kaza süsü verdiler. Yanındaki polisler de tepki gösterdi ‘Sen nasıl yaparsın, katliama mı geldin’ dediler. Ama sonra o tepki gösterenleri buralardan sürdüler, mahkemelere bile çağırmadılar. Dilek vurulduktan sonra yer gök polis oldu. Biz yaşananları sonra polis kameralarının yayınlanması ile gördük.”

‘Kaza değil, gözümün önünde vurdu kızımı’

Yıllarca sürmesi gereken davanın bir buçuk yıl gibi bir sürede sonuçlandırılmasına tepki gösteren Aysel, “Benim oğlum hiçbir şey yapmadığı halde 6-7 kez sorguladılar. Bilemediler ne ile suçlayacaklarını Dilek’i ‘örgüt üyesi’ diye suçladılar ama hepsi boş çıktı. Bir araması olsaydı diyeceklerdi ki ‘araması vardı öldürdük.’ Bir şey bulamayınca da dediler ki ‘Ben Dilek’i niye öldüreyim kaza oldu’. Yalan adam gözümün önünde öldürdü. Sonra da dava açtı bize” ifadelerini kullanıyor.

‘Kızım 6 yıldır toprakta’

Aysel, fail polisin yalnızca 45 gün hapis cezası yatacağına da öfkeli. Failin bu cezaya itiraz etmesine de tepki gösteren Aysel, “Benim kızım 6 yıldır toprakta. Bu adalet midir? 3 yıldır benim çocuğum cezaevinde. Bir şey oldu mu TOMA’yı kapıma getiriyordunuz. Katliam bizim peşimizi bırakmadı, bıraktırmadılar. Çocukların okusun diye geliyorsun iki göz bir yere sığınıyorsun onu bile bize çok gördüler. Baba cezaevindeydi 5 çocukla kaldım. Adamın yapmadığı bir şey de 5 yıl ceza verdiler aynı şey geldik yine bize katliam yaptılar” sözleri ile Maraş’tan katliam sonucu göç ettirilmelerine işaret ediyor.

‘Adalet nerede dağıtılıyorsa oraya gidelim’

Aysel, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü’ne yönelik 17 Haziran’da Onur Gencer tarafından gerçekleştirilen saldırıda Deniz Poyraz’ın katledilmesini de hatırlatıyor. “Deniz’e yandım tutuştum. Kızıma yapılanın aynısını yaptılar ona da” diyen Aysel, “Kendimizi öldürmek zorunda olsak bile düşmana karşı taviz vermeyeceğiz. Onların yaptığı bitmeyecek. Bunlar başta oldukça katliamlar bitmeyecek. Nerede adalet isteniyorsa ben varım diyorum. Ben kanımın son damlasına kadar Dilek diyeceğim. Katliamı yaşayan tüm anneler de benim gibiler. Başka Dilekler ölmesin diye ne gerekiyorsa yapılsın. Adalet nerede dağıtılıyorsa oraya gidelim. Kimsenin annesi ağlamasın” sözleri ile adalet talebini yineliyor.

Dilek’in adı şu an yeğeninde yaşatılırken, annesi Aysel, halen kızının yokluğuna alışamadığını ve kapıyı açık bıraktığını, Dilek bir gün gelecek diye beklediğini fakat umutlarının katliam ile tüketildiğini söyleyerek sözlerini noktalıyor. Aysel, kızı için ayrıca yaktığı şu ağıdı da paylaşıyor: “Yola gider yol yakışır, çıkar komşuları bakışır, benim kızım ey zalim, gelinmez yolda savaşır.”

Jinnews / Nişmiye Güler