İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, Türkiye cezaevlerinde 604’ü ağır bin 605 hasta tutuklu bulunuyor. Ağır hasta tutuklular arasında yer alan 30 yaşındaki Serdal Yıldırım, 2010 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde geçirdiği bir trafik kazasında belden aşağısı felç kaldı. Yıldırım, Adli Tıp Kurumu (ATK) raporuna göre de yüzde 98 engelli ve tekerlekli sandalye ile yaşama tutunuyor. Yıldırım, tekerlekli sandalyesiyle katıldığı yürüyüşler gerekçe gösterilerek 2015 yılında Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı bir soruşturma kapsamında evine yapılan baskınla gözaltına alınıp, tutuklandı. Devam eden yargılama sırasında tahliye edilen Yıldırım’a 2016 yılında “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası yapma” iddiasıyla 12 yıl hapis cezası verilirken, cezası 2018 yılında Yargıtay tarafından onandı.

BİRİNİN ELLERİ, DİĞERİNİN AYAKLARI

30 Aralık 2018’de yapılan ev baskınında gözaltına alınan Yıldırım, o günden bu yana cezaevinde tutuluyor. İlk olarak Mardin E Tipi Kapalı Cezaevine konulan Yıldırım, ardından konulduğu Metris 2 No’lu Rehebilitasyon (R) Tipi Cezaevinde A-17 koğuşunda bir süre iki eli olmayan Ergin Aktaş ile felçli ve kalp hastası olan tutuklu Abdullah Turan'la birlikte kaldı. Turan’ın 24 Aralık 2020’de tahliye edilmesiyle birlikte Yıldırım ve Aktaş, cezaevinde kaldı.

ATK RAPORLARINA RAĞMEN

Serdal Yıldırım için ailesi ve avukatları bugüne kadar defalarca tahliye başvurusunda bulundu. ATK, Yıldırım hakkında 3 defa, Ergin Aktaş hakkında ise, 5 defa “cezaevinde kalamaz” raporu düzenledi. Ancak hem Yıldırım’ın hem de Aktaş’ın tahliyesi ilçe emniyet müdürlüklerinin “toplum için tehlikeli” yönünde bildirdiği görüş nedeniyle engellendi. Yıldırım için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan tedbir başvurudan da olumsuz sonuç gelirken, Aktaş için de avukatlarının yaptığı başvurulardan olumlu sonuç alınamadı.

FOTOĞRAFLARA YANSIYAN YOLDAŞLIK

Tahliye edilen Abdullah Turan’ın; Yıldırım ve Aktaş için kullandığı “Cezaevinde birbirlerine el ayak oldular” sözleri, fotoğraf karelerine de yansıyor. Birlikte çektikleri fotoğrafların tamamında Yıldırım tekerlekli sandalyesinde görülürken, Aktaş’ın ise sağ kolu Yıldırım’ın omuzundan inmiyor.

ANNE: TEDAVİSİ YARIM KALDI

Kaza sonrası oğlunu Kızıltepe’de tedavi imkanı olmadığı için götürdükleri Urfa’da platinin ters takıldığını kaydeden Anne Fatma Özdurak, oğlu Serdal Yıldırım’ın vücudunun tamamında platin olduğunu belirtti. Oğlunun Ankara’da 6 ay tedavi gördüğünü ve 4 ameliyat geçirdiğini dile getiren anne Özdurak, “Ankara’da devam eden tedavisi sırasında artık göğsündeki platinleri çıkarmayı planlıyorlardı. Tedavisi devam ederken eve baskın oldu. Helikopterle üzerimize geldiler. Alıp götürdüler. Tedavisi yarım kaldı. Elbiselerini kendi başına giyemeyecek durumda. Biz bakıyorduk. Şu an da durumu iyi değil. Sonda kullandığı için enfeksiyon kaptı. Böbreklerinin ve sırtının ağrıdığını söylüyor. Bu haliyle direniyor” dedi.

EL VE AYAKLARI YOK

Yıldırım’ın telefon görüşmesinde hastaneye götürüldükleri sırada Ergin Aktaş ile kendisini ayırdıklarını aktardığını belirten anne Özdurak, “Hastaneye götürünce 15 gün ayırıyorlar. Hastaneye götürecekleri zaman yüzlerini duvara çevirtip arama yaptıklarını söylüyor. Zaten cezaevindeler. Ellerini arkadan kelepçeliyorlar. Birinin elleri, birinin ayakları yok. Bunlar nasıl kaçacak. Hastaneye götürdüklerinde bile büyük zorluklar çıkarıyorlar. Zaten Ergin arkadaşın elleri yok... Birlikte işlerini yapıyorlar. Birbirlerine el ayak oluyorlar” diye belirtti.

Anne Özdurak, Yıldırım’ın telefon görüşmesinde, “Benim de Ergin'in de durumu iyi değil, Ergin öksürdüğü zaman kan atıyor” dediğini aktardı.  

‘PEŞLERİNİ BIRAKMAYIZ’

Hasta tutukluların bırakılmasını talep eden anne Özdurak, şunları kaydetti: "Cezaevinden tabutların çıkmasını istemiyoruz. Dışarıda tedavileri yapılmalı. Bu şekilde yüzerce tutuklu bulunuyor. Hepsinin bırakılmasını istiyoruz. Bu duruma karşı da sessiz kalmayacağız. Erdoğan’a da sesleniyorum; Çocuklarımızı bırakın. Onlardan vazgeçmeyeceğiz. Halkımızla birlikte mücadele edeceğiz. Onları serbest bıraktıracağız. Tutsaklarımızın arkasındayız , aklımız ve ruhumuz onlarla. Çocuklarımız kendi imkanlarıyla kendilerine bakıyorlar ve direniyorlar. Oğlumun başına bir şey gelirse devletin yakasını bırakmam… Toplum için 'tehlikeli' diyorlar. Neyi tehlikeli? Zindana atmışlar, ölmesini bekliyorlar. Çocuğum ölürse ben sizin peşinizi bırakır mıyım? Hesabını soracağım. Sadece oğlumun değil, hepsinin hesabını soracağım.”

MA / Ahmet Kanbal