Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Büyük Dairesi, 4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alındıktan sonra tutuklanan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile ilgili kararını yarın açıklayacak.

Büyük Daire, Daha önce 2018 yılında AİHM’in ilgili dairesi tarafından verilen karara ilişkin tarafların yaptığı temyiz başvurusunu yarın karara bağlayacak. AİHM, 20 Kasım 2018 tarihli kararında Demirtaş’ın tutuklanmasında hak ihlali tespit etmiş ve Demirtaş’ın serbest bırakılarak tutuksuz yargılanmasına karar vermişti.

AİHM Büyük Dairesi’nin yarın açıklayacağı karara ilişkin Sputnik’e konuşan Demirtaş’ın avukatlarından Av. Mahsuni Karaman, yarın verilecek kararın ilk daire kararından daha sert ve bağlayıcı olacağı yönünde beklentilerinin olduğunu söyledi. Karaman “İlk daire kararından sonra ‘Kesin değil’ diyerek itiraz etmişlerdi. Siyaseten Demirtaş’ı içeride tutmak, hukuksal kılıf aramak için onu dile getiriyorlardı. Yarın öbür gün Büyük Daire’in kararına uymazlarsa, iyi de hani siz Daire kararı kesin değil, o yüzden uymamıştınız, şimdi karar kesin uymak zorundasınız. Uyulmazsa ne olur? Bu karar hukukun tükenişi olur. Bunun yaptırımı nedir, AİHM sözleşmesinde verilmiş hükümler var. Bunu zorla infaz etmiyor, bir icra organı yok, bir içtihat mahkemesidir. Avrupa Konseyi’ne (AK) üye olan ülkeler buranın yargı yetkisini kabul etmiş, uymayı taahhüt etmiştir” dedi.

‘Karara karşı direnilirse, Avrupa Konseyi’nden atılmaya kadar götürülüyor’

Verilecek karara uyulmaması durumunda açığa çıkacak sonucu da değerlendiren Karaman “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, tıpkı bir icra oranı gibi bu kararı takip ediyor, periyodik toplantı aşamalarından sonra eğer muhatap ülke bunda direnmeye devam ederse Avrupa Konseyi’nden atmaya kadar götürülüyor bu mesele. Kavala ve Demirtaş’ın böyle bir soruna dönüşme ihtimali de var. Ya uyarlar ve tahliye derler yada uymazlar” şeklinde konuştu.

‘Hilelere karşı, AİHM’e ikinci tutukluluğu ile ilgili de değerlendirme yapmasını istedik’

“İleri sürebilecekleri hileler elbette olacaktır” diyen Karaman şöyle devam etti:“Bunun hazırlığını geçen yıl yaptılar. Geçen yıl Demirtaş’ı 20 Eylül’de ikinci kez tutukladılar. Şimdi çıkacak ihlal kararı ve serbest bırakma kararının ilk tutukluluğuna ilişkin olduğunu söylerler. Onun için bu hazırlığı yaptılar ve muhtemelen söyleyecekler de. Biz de AİHM’de ‘hükümet bu hazırlığı yapıyor, buna karşı uyanık olun’ ikinci tutukluluğun da buna hazırlık olduğunu söyledik. Hükümetin bu bahanesinin önüne geçmek üzere kararda ikinci tutukluluğu ile ilgili de bir değerlendirme yapmasını istedik. Herkes biliyor ki Demirtaş bir taraftan 6-8 ekim olaylarından hala yargılanırken bir yandan da soruşturma dosyasından tutukludur.”

‘Tahliyeye yönelik karar verilirse, derhal tahliye edilmesi gerekir’

AİHM Büyük Dairesi’nin Demirtaş’ın tahliyesine yönelik bir karar vermesi durumunda tahliye için bir sürenin olmadığını derhal tahliye edilmesi gerektiğini kaydeden Karaman şunları söyledi:“Olumlu karar verilirse derhal tahliye edilmesi gerekir. Büyük Daire kararını ben nasıl duyuyorsam, öğreniyorsam hükümet de aynı anda duyuyor, öğrenmiş oluyor. Bunun için benim talebimi de beklemek zorunda değiller. Savcılık re’sen dosyayı ele alıp tahliye kararı verebilir. Bizimkisi bir taleptir, kararı gördükten sonra tahliye talebinde bulunacağız ama bizi beklemek zorunda da değiller.”

"Beştepe kararın içeriğini önden öğrendi mi? Yargı AİHM kararını uygulayacak mı?"

Öte yandan, Deutsche Welle Türkçe'den Banu Güven, AİHM Büyük Dairesi'nin Selahattin Demirtaş’ın başvurusuyla ilgili açıklıyacağı kararına ilişkin bir yazı kaleme aldı. Güven'in yazısı şu şekilde;

Üç yılı geçti, Osman Kavala üçüncü bir suç icadıyla hala Silivri'de cezaevinde.

Dört yıldan fazla oldu, Selahattin Demirtaş daha önce tahliye edildiği suçun isnadıyla ikinci kez tutuklandığı için hâlâ Edirne'de cezaevinde.

Bu iki isim de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tüylerini diken diken ediyor.

Siyasetçi Selahattin Demirtaş, açıkça ‘Seni Başkan yaptırmayacağız' dediği için, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisine rakip olduğu için, partisinin tek başına iktidarını 2015'teki genel seçimlerde ve sonrasında görüldüğü gibi, yıllar sonra imkansız hâle getirdiği için hapiste.

Sivil toplumun, demokratikleşme çabalarının, fikir ve ifade özgürlüğünün destekçisi iş insanı Osman Kavala da demokrasiden, Erdoğan'ın işine gelmeyen şekilde ademimerkeziyetçi yönetim anlayışından yana olduğu ve bunu gizlemediği için tutuklu. Son olarak casus muamelesi görüyor. Onlara atfedilen suçlara dair tek bir delil yok.

Bütün bunları iki süreci de yakından izleyen bir gazeteci olarak ben söylemiyorum sadece, Türkiye'nin üye olduğu Avrupa Konseyi'nin yüksek yargı organı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bu iki isimle ilgili bugüne kadar aldığı kararlar söylüyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi takipte

Avrupa Konseyi'nin genelde çok işlevsel olamayan Bakanlar Komitesi'nin Osman Kavala hakkındaki AİHM kararının uygulanması ve Kavala'nın tahliyesi için de ısrarcı olduğunu görüyoruz. Daha önce Eylül başında bir hatırlatma yapan Bakanlar Komitesi'nin 3 Aralık tarihinde aldığı ara karardaki uygulama çağrısında hâlâ özgürlüğünden mahrum olmasından duyulan derin endişe belirtilmiş, Anayasa Mahkemesi'ndeki (AYM) başvurunun sonuçlandırılması ve Kavala'nın derhal serbest bırakılması istenmişti.

AİHM ‘Demirtaş siyasi tutuklu' demişti

Osman Kavala kararı, tutuklamanın siyasi nedenlerle gerçekleştiğini ilan eden ilk kesinleşmiş karardı. Bu hafta 22 Aralık'ta açıklanacak Selahattin Demirtaş kararı da büyük olasılıkla bu şekilde kesinleşen ikinci karar olacak. Demirtaş'ın avukatları Başak Çalı, Kerem Altıparmak, Benan Molu ve Ramazan Demir'in sunumlarında bu tutuklamanın siyasiliğine dair çok somut tespitler yaptıklarını hatırlatayım. Bu oturumda avukatlar, Erdoğan'ın her açıklamasını Demirtaş ve HDP'li vekiller hakkında yargısal bir adımın izlediğini somut örneklerle göstermişlerdi. Buna ek olarak, AİHM Büyük Dairesi'nin nihai kararında, Selahattin Demirtaş'ın tutukluluğunun seçilme hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin ihlalinin yanı sıra, ifade özgürlüğünün ve milletvekili dokunulmazlığının da ihlali olarak kabul edilip edilmediğini de göreceğiz. Dokunulmazlık ihlali kararı çıkmışsa, bunun tutuklu diğer vekiller için de sonuçları olabilecek.

Ama ne olacak? Yine karara direnilecek. Bunu baştan biliyoruz. Çünkü ne demişti Erdoğan? "AİHM'nin Demirtaş kararı bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz" demişti. Yargı da harfiyen Cumhurbaşkanı'nın söylediği gibi yapmıştı. Tahliye olduğu dosyadan Kobanê olayları suçlamasını seçip, Demirtaş'ı bu iddiayla yeniden tutuklamıştı. Bunun hukuki bir açıklamasını aramayın, çünkü yok. Bir kere tutuklama nedeni sayılan ve sonrasında tahliye olunan suçtan ikinci kez tutuklanmak ancak ayrı bir AİHM kararına konu olabilir.

Türkiye AİHM'ye ve daha sonra da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne, "Demirtaş o soruşturmadan değil, başka soruşturmadan tutuklu" diyecek ama bu argüman kabul görmeyecek.

AİHM kararı önden fısıldandı mı?

Demirtaş tarafından kararı bekleyen birkaç kişiyle yaptığım konuşmalarda, AİHM'nin 12 Kasım'da kesinleştirdiği Büyük Daire kararının içeriğinin de Beştepe'ye çoktan uçurulmuş olabileceği şüphesi gündeme geldi. AİHM'nin saygınlığı ve ilkelerini zedeleyecek bu şüphenin haklı çıkmamasını ummakla birlikte, nedenini de anlıyorum ama spekülatif olacağı için ayrıntısına girmiyorum. İçi boş bir reform vaadinin aniden dillere dolanması, Bülent Arınç'ın tam da kararı izleyen günlerde, bu tutukluluklardan rahatsız olan ama Cumhurbaşkanı'na önerilerini arz edemeyenler adına, belki de bir teşvikle, zemin yoklar, tartışma alanı açar gibi TV'ye çıkıp bu iki ismi anması, ardından da Bahçeli'nin parti kapatmadan haşerat temizliğine varan ifadelerle HDP'ye çullanması, pekâlâ bu ihtimal dahilinde değerlendirilebilir.

Cuma günü casusluk suçlamasıyla yargılandığı davanın ilk duruşmasında serbest bırakılmayan Osman Kavala'nın da dört yılı aşkın süredir evinden ve ailesinden bin 700 kilometre uzakta olan Selahattin Demirtaş'ın da durumları, Avrupa Konseyi'nin yetkili organları tarafından izlenecek. Bunun süregelen hukuksuzluklar açısından ya da Türkiye'nin Avrupa Konseyi üyeliği açısından nasıl sonuçları olur? Bu düzen içinde, hele Avrupa Konseyi gibi lobiciliğin ilkeleri zaman zaman önüne katıp götürdüğü yapılar söz konusu olduğunda, bunu kestirmek zor.

Yaptırımlar gelebilir

Türkiye'nin bu iki davadaki uygulamaları, başka bir yapı olan Avrupa Birliği (AB) tarafından da izlenmekte tabii. AB'nin Aralık ayı başında oluşturduğu hak ihlalleri ve antidemokratik uygulamalara karşı yaptırım öngören yeni insan hakları rejimini de hatırlatalım. Bu tür ihlaller ve herkesin ayıplayarak izlediği, hukukun etrafından dolaşarak insanları tekrar tekrar hapsetme pratiği sürdükçe, bu tür yaptırımlar Türkiye için de gündeme gelecektir.

Soru şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan gün gelir de kişisel husumetini bir yana bırakıp ya da mecbur kalıp, Demirtaş ve Kavala gibi isimler üzerinden yürüttüğü, hatta iktidarını önemli ölçüde üstüne kurduğu bu siyasetten vazgeçer mi? Daha doğrusu, artık tek başına iktidar olamadığından, iktidarının ortağı MHP'nin liderinin sözünden çıkabilir mi? Cevabı sanırım hepimiz biliyoruz.