Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 805'incisini gerçekleştirdi. Koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle eylemlerini sosyal medya hesabı üzerinden yapmak zorunda kalan Cumartesi Anneleri, 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü vesilesiyle gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sordu.

DEVLET YÜZLEŞMEK ZORUNDA

Bu hafta ilk olarak 19 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Jiyan Tosun’a söz verildi. Yıllardır dile getirdikleri talepleri 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü vesilesiyle bir kez daha dile getirmek istediğini ifade eden Tosun, “İnsan hakları savunucuları ve kayıp yakınları olarak zorla kaybedilmeye dair Birleşmiş Milletlerin (BM) sözleşmesini kabul etmiyor. Bunun nedeni gayet açık. Devlet kendi himayesi altındaki suçlarla yüzleşmek istemiyor. Aksine bizzat kaybetme eğiliminde yer alan faillere, kaybetme eğilimine destek veren her türlü hukuksuzluğa göz yumuyor. BM sözleşmesi ise devletin izlediği politikanın tam tersini öngörüyor. Sözleşme kaybetme eğilimini insanlık suçu olarak tanımlıyor. Bizler sorumluların yargı önüne çıkarılması için mücadelemize devam edeceğiz” dedi.

‘KAYIPLARIMIZIN AKIBETİ AÇIKLANSIN’

20 Şubat 1995 tarihinde gözaltına alındıktan sonra cenazesi bulunan Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç da, 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü’ne vurgu yaparak, “Bizler kaybettiklerimiz sizler gibi baba, kardeş, eş, dost, akrabaydılar. Evlerinden, otomobillerinden, sokaktan, otobüslerden devlet güçleri tarafından zorla alınıp götürüldüler ve işkence edilerek yok edildiler. Çoğunun bir mezarı bile hala yok. Biz kayıp yakınları ise sevdiklerimizin başına ne geldiğini nerede olduklarını bilememenin ve adalete ulaşamamanın acısına tahakküm ettiler. Bizim taleplerimiz açık ve net. Devlet kayıplarımızın akıbetini açıklasın. Sevdiklerimizi kaybedenleri yargı önüne çıkarsın. Kısacası devlet kendi anayasasından doğan yükümlülükleri yerine getirsin. Biz şiddet görsek de baskılara maruz kalsak da kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

HAYATI CEHENNEME ÇEVİRİYOR

Bu haftaki açıklamayı ise 1995 yılında gözaltına alınan ve işkence edilerek katledilen eczacı Ayşenur Şimşek’in kardeşi Fatma Şimşek okudu. Gözaltında kaybetme kavramının, hukuki bir terim olarak “karmaşık” gibi görünebileceğine vurgu yapan Şimşek, “Ancak gözaltında kaybedilen insanların hikayeleri son derece basittir. Onlar; evlerinden, işyerlerinden, otomobillerinden, otobüslerden, kafelerden, sokaklardan çok sayıda tanığın önünde devletin güvenlik güçleri tarafından zorla alınıp götürüldüler ve bir daha geri dönemediler. Elbette ki, sadece gözaltında kaybedilenlerin değil, arkalarında bıraktıkları insanların da acı, ızdırap ve bekleyiş yüklü birer hikayesi bulunuyor. Gerçeği öğrenememenin getirdiği belirsizlik, belirsizliğin getirdiği bekleyiş, adalete ulaşamamanın yarattığı derin boşluk kayıp ailelerinin hayatını adeta cehenneme çeviriyor. Kayıp yakınlarının yaşadıkları AİHM tarafından, sürekli olarak maruz kaldıkları belirsizlik, şüphe ve endişe nedeniyle işkence ve insanlık dışı muameleye maruz bırakılma şeklinde değerlendiriliyor. Ayrıca, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin 21 Temmuz 1983 tarihli Quinteros-Uruguay kararında da kaybedilen şahısların birinci dereceden akrabalarının işkence ve kötü muamele mağduru olarak kabul edilmesi gerektiği görüşü benimsenmiştir” dedi.

ZORLA KAYBETME İNSANLIĞIN UTANCI

Dünya Kayıplar Günü vesilesiyle devleti yönetenlere seslenen Şimşek, “Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devleti yönetenlere, kayıp yakınlarına yaşatılan hukuksuzluk ve işkenceye son verme çağrısında bulunuyoruz. Yargı makamlarına, mevcut cezasızlığa son vererek, gözaltında kaybetmelere ilişkin soruşturma ve kovuşturmaları tarafsızlık ve cesaretle yürütmeleri çağrısında bulunuyoruz. Ulusal insan hakları koruma mekanizmalarına, kayıp yakınlarının maruz kaldığı ağır ihlaller karşısında kuruluş amaçlarının gereği olarak harekete geçme çağrısında bulunuyoruz. İktidara, Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme’yi derhal imzalama ve uygulama çağrısında bulunuyoruz. 805’inci haftamızda bir kez daha hatırlatıyoruz; zorla kaybetme bütün insanlığın utancıdır. Bu utancı yeryüzünden silmek için verilen çabanın bir parçası olarak verdiğimiz mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. 25 yıldır tüm baskılara rağmen yürüttüğümüz barışçıl direnişimizi son kaybımız bulunana, son fail yargılanana kadar sürdüreceğiz” diye belirtti.