Gözaltında kaybedilen ya da katledilen yakınlarının akıbetini sormakta ısrar eden Cumartesi Anneleri, 817’nci haftasına ulaşan eylemlerini koronavirüs salgını nedeniyle yine sosyal medya hesapları üzerinden sürdürdü. Bu haftaki eylemde 21 Kasım 1980’de İstanbul Saraçhane’de polislerce gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Hayrettin Eren’in akıbeti soruldu. 

40 YIL GEÇSE DE DAHA DÜN GİBİ

Yaptığı konuşmada kardeşi Hayrettin’in kaybedilişinin üzerinden 40 yıl geçtiğini vurgulayan abla Cemile Eren, “40 yıl ne kadar çabuk geçti, ama bize daha dün gibi” dedi. 

Hayrettin’in güzel bir dünya kurmak, gelecek nesillere güzel bir yaşam bırakmak istediğini söyleyen Eren, “Bunu bir suç saydılar. Bunlar suç değildir. Anneleri, babaları acılar içinde bıraktılar. Babam ve annem son nefesine kadar Hayrettin dediler” ifadelerini kullandı. Cemile Eren, yıllardır adalet taleplerini dile getirdikleri Galatasaray Meydanı’nın kendilerine yasaklanmasına dair de konuştu. Eren, “Vicdanları rahat mı? Geceleri uyuya biliyorlar mı? Çocuklarına torunlarına yaptıkları işkenceyi anlatabildiler mi? Anlatamazlar. Çünkü torunları kendilerinden hesap soracak. Acımız büyük. Kaç tane anne, kaç tane baba vefat etti. Hepsi evlatlarının özlemleriyle gittiler” diye konuştu.

‘O KAYBEDİLEN YÜZLERCE İNSANDAN BİRİYDİ’

Kardeşi Faruk Eren ise, kayıp Hayrettin’e ilişkin “O, kaybedilen yüzlerce insandan biriydi. Hakikat ve adalet arayışımızı İnsan Hakları Derneği ve Cumartesi Anneleri ile birlikte sürdürüyoruz. Artık aramızda olmayan annem ve babamızın tek talebi çocuklarının mezarına ulaşmaktı. O mücadeleyi devam ettiriyoruz. Bu mücadele sadece ellerinde yakınlarının fotoğraflarıyla Galatasaray’da bekleyen Cumartesi Anneleri ve insanlarının mücadelesi değil, tüm Türkiye’nin mücadelesi olması gerekiyor” dedi.

Faruk Eren, sözlerini şöyle noktaladı: “Cumartesi Anneleri’nin hakikat ve adalet arayışları dikkate alınmadığı için ülke bu halde. Artık ülkenin her kesiminden ve her yerinden adalet çığlığı yükseliyor. Bu sese kulak verilseydi, bu kadar adaletsizlik yaşanmazdı. Cumartesi Anneleri’nin talebi karşılanana, adalet sağlanana, hakikate ulaşana kadar susmayacağız.” 

‘VERDİĞİNİZ SÖZÜ TUTUN!’ 

Devlet yetkililerine seslenen kardeşlerden İkbal Eren Yarıcı da, “Bizler terörist değiliz. Devletin kolluk güçleri tarafından gözaltına alınıp bir daha kendilerinden haber alamadığımız, kaybettiklerinizin yakınlarıyız. Cumartesi Anneleri’yiz. Sırtımızı kimseye dayamadık. Sadece birbirimize yaslanarak, sizin kaybettiğiniz sevdiklerimiz için adalet arıyoruz. Eğer biz terörist olsaydık, dönemin başbakanı bugünün Cumhurbaşkanı annelerimizle görüşme talebinde bulunmazdı. ‘Sizin sorununuz, benim sorunum’ demezdi; ‘sorunlarınızı çözeceğim’ diye söz vermezdi. Bu annelerden biri de benim annem Elmas Eren’di” diye belirtti. 

Kardeşi Hayrettin’e ne olduğunu soran Yarıcı, buna öğrenmeye hakkının olduğunu vurguladı. Devlete devamlılığın esas olduğunu sözlerine ekleyen Yarıcı, “Annelerimize verdiğiniz sözü tutun. 40 yıl önce gözaltına aldığınız Hayrettin Eren’e ne yaptığınızı açıklayın. Faillerini cezasızlık zırhı ile korumaktan vazgeçip, yargılanmalarının önünü açın” diye çağrı yaptı. 

KESKİN: BAŞVURULAR SONUÇSUZ BIRAKILDI 

Aynı zamanda Eren Ailesi’nin avukatı olan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin ise yaptığı konuşmasında, Hayrettin Eren’in gözaltına alınması ve sonrasına dair hukuki süreci anlattı.

Eren’le ilgili bugüne kadar yaptıkları başvuruların tamamının sonuçsuz bırakıldığını dile getiren Keskin, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti maalesef zorla kaybetme olaylarında cinayet suçunun zaman aşımını uygulamaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler Zorla Kaybetmelere Karşı Sözleşmeyi imzalamadığı için maalesef ki bu tür dosyalar zaman aşımı ile sınırlı kalıyor. Oysa bize göre bu tür suçlarda zaman aşımı olmaz” diye konuştu.

Haftanın basın metnini ise, Hayrettin Eren’in yeğeni Işık Su Eren okudu.

Sosyalist kimliği ile bilinen 26 yaşındaki Hayrettin Eren’in İstanbul’da yaşadığını kaydeden Eren, “12 Eylül darbe koşullarında hakkında arama kararı vardı. 21 Kasım 1980 tarihinde otomobili ile İstanbul Saraçhane’ye gitti. Burada buluştuğu arkadaşı ile birlikte gözaltına alındı. Hayrettin, arkadaşı ve otomobili  önce Karagümrük Karakoluna, oradan da Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü” dedi. 

Hayrettin, Gayrettepe Siyasi Şube’nin bodrum katında ağır işkence altındayken, kapıda bekleyen annesine ‘gözaltında böyle biri yok’ denildiğini belirten Eren, annesinin emniyetin bahçesinde duran otomobili gösterip, “Oğlumun arabası burada kendisi nasıl yok?” diye ısrar etmesi sonucu tartaklanarak dışarı atıldığını söyledi. Yeğen Eren, daha sonra bu arabanın da kaybedildiğini belirtti. 

ÜÇ KUŞAK ADALET ARIYOR 

Hayrettin’i gözaltına alınırken, karakolda tutulurken ve Siyasi Şube’de iken gören çok sayıda tanığın olduğunu sözlerine ekleyen yeğen Eren, ancak buna rağmen gözaltına alındığının inkar edildiğini ifade etti. Sıkıyönetim Savcılığı’na yapılan suç duyurularının da yine sonuçsuz bırakıldığını dile getiren Eren,  “Aradan geçen 40 yılda hukuk işletilmedi. Hayrettin Eren’in akıbeti gizlendi, onu kaybedenler cezasız bırakıldı. Dosyayı canlandırmak için girişimlerde bulunmayı sürdüren Eren ailesi üç kuşaktır Hayrettin’i ve adaleti arıyor” dedi.

YETKİLİLERE SESLENDİ

yeğen Eren, son olarak devleti yönetenlere “Demokrasi-Adalet Reformu diyerek toplumu ve bizleri oylamaktan vazgeçin. Önce adalet arayışını suç sayan zihniyetinizi değiştirin. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerinizi yerine getirin. Cezasızlığa son vererek, adaleti sağlayacak bütünlüklü politikaları hayata geçirin. Toplumun ve bizim adalet talebimizi duyun ve adliyelerin kapılarını artık adalete açın. Hayrettin Eren’in akıbetini açığa çıkarma ve sorumluların cezalandırılmasını sağlama görevinizi yerine getirin” diyerek seslendi.