Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 731’inci haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmek isteyen Cumartesi Anneleri, bir kez daha polis tarafından engellendi. Cumartesi Anneleri, polis engelli üzerine İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Sokak, polisler tarafından her hafta olduğu gibi yine ablukaya alındı. Açıklamada Cumartesi İnsanları, üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyerek, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla karanfil taşıdı. Bu hafta 12 Mart 1994’te gözaltında kaybedilen Özgür Gündem muhabiri Nazım Babaoğlu’nun akıbeti soruldu.

‘ÇEYREK ASIRLIK CEZASIZLIK SON BULSUN’

Basın açıklamasını 21 Mart 1995’te gözaltında kaybedilen ve daha sonra cenazesi bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak yaptı. “Nazım Babaoğlu dosyasında çeyrek asırlık cezasızlık son bulsun, adalet sağlansın!” diyen Ocak, 731 haftada devletin yaşam hakkı ve işkence yasağının soruşturulması ve ceza adaletinin sağlanması yükümlülüğünü hatırlattı. 32 haftadır Galatasaray Meydanı’nın kendilerine yasaklandığını söyleyen Ocak, “Bu topraklarda hak ihlallerini kamuoyuna ulaştıran gazeteciler de yönetenler tarafından her zaman hedef olarak görüldü. Nazım Babaoğlu da 90’lı yıllarda hak ihlallerinin haberlerini yapan ve hedef haline getirilen gazetecilerden biriydi” dedi.

‘GAZETECİLER ÖLÜME TERK EDİLDİ’

Urfa'da yaşayan Babaoğlu’nun hem üniversiteye hazırlandığını hem de Özgür Gündem gazetesinin Urfa bürosunda çalıştığını dile getiren Ocak, “Büro ağır baskı altındaydı. Ölüm tehditleri alan gazeteciler can güvenliklerinin sağlanması için Urfa Valisine ve emniyete başvurdu. Yetkililer hiçbir önlem almadı ve gazeteciler ölüme terk edildi. 1992 yılında Özgür Gündem'in Ceylanpınar muhabiri Hüseyin Deniz, 1993 yılında da Urfa Büro Şefi Kemal Kılıç uğradıkları silahlı saldırı sonucunda öldürüldü. Doğru Yol Partisi (DYP) Urfa Milletvekili Sedat Bucak'ın liderliğini yaptığı Bucak Aşireti'nin Urfa'yı cehenneme çevirdiği günlerdi. Ağır silahlara sahip ‘illegal gözaltı yetkisi’ olan Bucak Aşireti; tecavüz, yargısız infaz ve gözaltında kaybetme gibi ağır insanlık suçlarını fütursuzca işledi. Bucak Aşireti'ne mensup korucuların tecavüz ettiği öğretmenlerle ilgili Urfa Büro'nun hazırladığı haber gazetenin manşetine taşınınca, çalışanlara yönelik tehditler daha da arttı” ifadelerini kullandı.

‘OĞLUMUN MEZARINI GÖRMEK İSTİYORUM ‘

12 Mart 1994 sabahı Anadolu Ajansı Muhabiri Murat Yoğunlu’nun gazete bürosunu telefonla arayarak "Çok önemli bir haber var, bir muhabiriniz mutlaka Siverek'e gelsin” dediğini belirten Ocak, şu ifadeleri kullandı: “Bu telefon üzerine Siverek'e giden Nazım Babaoğlu orada gözaltına alınarak Korucubaşı Sedat Bucak'ın evine götürüldü ve kaybedildi. Murat Yoğunlu, Sedat Bucak’lının baskı ve tehdidi altında gazeteye telefon ettiğini söyledi. Nazım Babaoğlu'nu Bucak Aşireti korucularının arabaya bindirerek götürüldüğü ve Sedat Bucak'ın işkencehane olarak kullanılan evinde görüldüğü tanıklarca beyan edildi.” 

Bunun üzerine Babaoğlu ailesinin yaptığı tüm başvuruların sonuçsuz kaldığını söyleyen Ocak, “25 yıldır Babaoğlu dosyasında hukuk işletilmedi, etkin soruşturma yürütülmedi. 19 yaşındaki gazeteci Nazım Babaoğlu'nu kaybedenler cezasızlık zırhıyla korundu. Aile Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuruya halen bir cevap alamadı. Makbule Babaoğlu, 4 yıl önce Galatasaray Meydanı'na gönderdiği mektubunda ‘Sadece oğlumun nereye gömüldüğünü bilsem bana yeter. Sadece onun kemiklerini bulmak bana yeter. Babası ondan bir haber alamadan öldü. Ben sağken oğlumun mezarını görmek istiyorum. Ben sağken bize bu acıları yaşatanlar hesap versin istiyorum’ diyerek kamuoyuna seslenmişti” diye konuştu.

OĞLUNA KAVUŞAMADAN YAŞAMA VEDA ETTİ

Ocak, Ağustos 2017’de oğlu Babaoğlu’na kavuşmadan yaşamını yitiren anne Makbule’nin ısrarını sürdüreceklerini ifade ederek, “Savcılık makamını Nazım Babaoğlu dosyasında çeyrek asırdır cezasız bırakılan dosyasında maddi gerçeği açığa çıkartacak, sorumluların cezalandırılmasını sağlayacak etkinlikte bir soruşturma yürütülmesi için göreve çağırıyoruz” diye belirtti.

‘KAYIPLARIMIZIN KEMİKLERİNİ İSTİYORUZ’

6 Aralık 1993’te Urfa’nın Siverek ilçesinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın oğlu Şerif Taşkaya da “Bucak Aşireti babamı kaçırdı. Amcamlar oraya gittiler. Orada Nazım Babaoğlu'nu gördüğünü ve kan revan işinde işkence edildiğini gördüğünü söyledi. O zaman Kürt basınında çalışan insanların kaybedilmesi olağan bir hal almıştı. Biz aile olarak 90’larda o baskınlara dayanamayıp İstanbul’a geldik. Savcılığa gidip bir dilekçe yazdıracak kimse yoktu. Şimdi de aynı korku var. Derdimizi yazacak gazeteci yok. Orda kaçtık geldik yine o korkunun içine girdik.  90’larda neyse bugün İstanbul da aynı. 90’larda Kürt bölgesi neyse onu yaşıyoruz” dedi. Taşkaya, adalet ve kayıplarının kemiklerini istediklerini söyledi.

‘GAZETECİLİĞİ SEVMİŞTİ’

Daha sonra ise Babaoğlu ailesinin göndermiş olduğu mektup okundu. Mektupta, “Nazım 44 yaşında! 19 yaşında iken tuzak kurarak kaçırdılar Nazım’ı. Gazeteciydi. Gerçeklerin karartılmaya çalışıldığı bir dönemde o Özgür Gündem gazetesi Urfa muhabiri olarak, Urfa merkezden ve ilçelerinden sosyal, ekonomik ve siyasal hayata dair haberler geçiyordu gazetesine. Bir yandan da Nisan ayında yapılacak Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Gazeteciliği sevmişti. Bunu bir meslek olarak benimsemiş ve buna göre bir okul seçecekti. 19 yaşında geleceğe dair umutları olan bir gençti. Gazetecilik için zor yıllardı 1994. Egemenlerin iktidar hırsı genç gazetecilerin bu idealleri gerçekleştirmesine engeldi. Öyle ki 1994 yılı en çok gazetecinin kaçırıldığı, katledildiği yıl olarak tarihimizde karar bir leke olarak yer aldı. 1994 yılı en çok faili belli karanlık cinayetlerin işlendiği yıl oldu. Nazım böyle bir yılda kaçırıldı. Günlerce kaçıranların elinde bir rehin olarak kaldı. Sonra da akıbeti belli olmayacak şekilde katledildi” denildi.

‘HALA KAÇIRILDIĞI GÜN GİBİ GENÇ’

Aile ve gazete yönetiminin Babaoğlu'nu aramadıkları yer kalmadığı söylenen mektupta,“Nazım’ı kaçıranlar toplumu demokrasiden, hukuktan, adaletten uzaklaştırmak için, kendi yalanlarını tek elden ve tek ses olarak bağırmak için kaçırdılar ve katlettiler. Çeyrek yüzyıllık acı bize şunu öğretmiştir: Demokrasi gelişmeden, tüm insanlar, toplumlar birey olmaktan ve toplum olmaktan doğan haklarını elde etmeden kayıpların akıbetinin de ortaya çıkarılmayacaktır. Her hafta bu gerçeği hatırlatmak, bu gerçeği insanlığın gündeminde tutmak bu mücadelenin de bir parçasıdır.  Nazım 44 yaşında. Ama kaçırıldığı andaki gibi genç ve idealleri olan bir genç olarak yüreğimizde ve zihnimizde, halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesinde, sonsuza dek var olacaktır” ifadelerine yer verildi.