İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) hazırladığı rapora göre 2008 - 2013 yılları arasında en az 63 zırhlı araç çarpması olayı gerçekleşti. 63 vakanın sonucunda, 16’sı çocuk ve 6’sı kadın olmak üzere toplamda 36 yurttaş yaşamını yitirdi. 63 yurttaştan 14’ü Diyarbakır 10’u ise Şırnak’ta yaşamını yitirdi.  Son 13 yılda ise en az 40 yurttaş zırhlı araç çarpması nedeniyle yaşamını yitirdi. Son 20 günde ise üç çocuk zırhlı ve polis aracının çarpması sonucu yaşamını yitirdi. 11 yaşındaki İbrahim Kırtay 25 Ağustos günü “Zafer Kutlamaları”ndan dönen ve içinde Erzurum 9. Kolordu Komutanı’nın olduğu öne sürülen araçla Bitlis’in Ahlat ilçesinde, 7 yaşındaki Miraç Miroğlu, Şırnak’ın İdil ilçesinde 3 Eylül akşamı evinin sokağında bisiklet sürerken panzerin çarpması sonucu, 14 yaşındaki lise öğrencisi Furkan Murat G. de Sakarya’nın Erenler ilçesinde, 9 Eylül günün polis aracının bisikletine çarpması sonucu yaşamını yitirdi.

İbrahim’in ölümüne ilişkin yürütülen soruşturmada henüz bir yol kat edilmezken, Miraç’ı katleden polisin ifadesi günler sonra alındı ve serbest bırakıldı. Polisin olay yeri inceleme raporlarında ise Miraç “Asli kusurlu” bulundu. Furkan’ın ölümüne neden olan polis ise gözaltına alındı fakat tutuklanıp tutuklanmadığına dair herhangi bir bilgi alınamadı.

Yaşananlar savaş politikalarının sonucu

Zırhlı araç çarpmaları sonucu gerçekleşen katliam ve cezasızlık politikalarına dair ajansımıza konuşan Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Çocuk Hakları Meclisi Üyesi Hatice Göz, zırhlı araç çarpmalarının ülkenin başka bir yerinde polisin bir yayaya çarpmasından çok farklı bir durum olduğunu belirterek bu olayların savaş politikalarının sonucu olduğunu kaydetti.

‘Verilen ve verilmeyen cezaları izlemek gerekli’

Hatice, zırhlı araç çarpması sonucu yurttaşların yaşamını yitirmesinin bir bölgede gerçekleştiğini ve bunun tesadüfi olmadığına işaret ederek, “Baştan belirtmek gerekir ki kaza da değiller. Özellikle Kürt illerinde bu ölümlerin yaşanması, bölgede ‘güvenlik’ adı altında işlenen ve cezasız kalan suçlarla ilgili. Mesela Miraç’a çarpan polis ‘hız yapmadım, böyle olsun istemezdim’ demiş ve serbest bırakılmış. Ama ortada bir yaşam hakkı ihlali var, hem de bir çocuğun yaşam hakkı ihlali. O sokaklardan hızla geçen, ara sokaklara kadar girip güvenlik adına trafik kurallarını çiğneyen kolluk kuvvetleri sebebiyle yaşamını kaybedenlere kaza sonucu öldü diyemeyiz. Bu, ülkenin bir başka ilinde, bir polis aracının yoldan geçen yayaya çarpmasından çok farklı. İnsanların yaşadığı, çocuklarının sokaklarında bisiklet sürdüğü bir yerde son hızla giden zırhlı araçların varlığını ve yaşanan ölümler sonucunda verilen/verilmeyen cezaları izlemek gerekli. Bu tabii ki savaş, baskı politikaları ile ilgili. Aynı politikanın örneklerini mayın ya da başka patlayıcı maddeler ya da doğrudan ateşli silahlar yüzünden ölen insanlardan, çocuklardan da biliyoruz. Ceylan Önkol bunun en acı örneklerinden” hatırlatması yaptı.

‘Çocuk yararı gözetmeyen kararlar Kürt olunca artıyor’

Türkiye’de cezasızlığın bir politika olarak uygulandığını ve failleri teşvik eden bir noktada durduğunu kaydeden Hatice, “Yaşam hakkı elinden alınan çocuklarla ilgili davalarda çocuğun yararını gözetmeyen, cezasızlığa giden sonuçlar çıkıyor, söz konusu Kürt ya da mülteci çocuklar olduğunda bu daha da artıyor. Cezasızlıklar çocuk davalarında da kadın davalarıyla benzerlik taşıyor. Fail serbest bırakılmak isteniyor, çocuğun yüksek yararını gözeten bir yargılama süreci yürütülmüyor. Hal böyle olunca suçlar artıyor, cezasızlıklar daha fazla şiddet ve ölümün önünü açıyor. Miraç davasında da daha ilk ifadeden serbest bırakıldı polis. Halbuki ortada bir çocuğun öldürülmesi var. Esasında, Türkiye’nin de imzacısı olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin her koşulda çocuğun üstün yararı gözetilmelidir ilkesi izlense, cezasızlık asla söz konusu olmazdı. Başka hak ihlallerinin önü açılmazdı” diye belirtti.

‘Kaza süsü ile olayın kapatılması kabul edilemez’

Türkiye’de çocuk hakları ihlali sorunu olduğunu vurgulayan Hatice, Miraç’ın yaşamını yitirmesinin yine çocuk hakkı ihlalleriyle karşı karşıya kalındığının kanıtı niteliği taşıdığını ifade etti. “Bir çocuğun, bisikletiyle sokakta oynarken zırhlı aracın çarpması sonucu öldürülmesi kabul edilemez” diyerek tepki gösteren Hatice, olayın “kaza” olarak üstünün kapatılmasının kabul edilemeyeceğini vurguladı.

Hatice son olarak da etkin bir soruşturma yürütülmesinin ve failin cezasını alması gerektiğini belirterek, “Bu talebin yanında asıl talebimiz, en acil ihtiyacımız ise hem tüm halklar hem de çocuklar için barıştır” çağrısında bulundu.