Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015’te başlayıp, 2 Mart 2016’ya kadar devam eden sokağa çıkma yasağının üzerinden 6 yıl geçti. Yasaklarda yaşanan çatışmalar boyunca 300’e yakın insan yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi ise yaralandı. Onlarca insanın katledildiği Cizre bodrumları ise, yasak sürecinin bir başka yüzü oldu. O süreçte bodrumlarda yaralı halde onlarca insanın bulunduğu ortaya çıkınca, yaralıları kurtarabilmek için birçok girişimde bulunuldu. Siyaset ve hukuk kanallarından kurulmaya çalışılan temasların yanında Barış Anneleri, Cizre’de ellerine aldıkları beyaz bayraklarla çatışmaların şiddetli yaşandığı Cudi Mahallesi’ne yürürken, birçok kez engellendi.

O annelerden biri olan ve iki oğlunu bodrumlarda kaybeden Esmer Tunç ile kızını, oğlunu ve kardeşini yitiren Hezni Arslan, o günden bugüne yaşananları anlatıyor.

MEHMET TUNÇ'UN SÖZLERİ HAFIZASINDAN SİLİNMEDİ...

Esmer, sözlerine oğlu Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un, “Diz çökmedik, bizimle gurur duyun” ifadelerini hatırlatarak başlıyor. Mehmet’in bu sözlerinin 6 yıldır hafızasından silinmediğine yer veren Esmer, bunun karşısında katliamı yapan faillerin korunduğuna işaret ediyor.

'CİZRE DİRENİŞİN ADI OLDU'

Cizre’nin faillerinin hala tutuklanmadığını ve yargılanmadığını söyleyen Esmer, “Cizre, direniş ve Kürdistan’ın adı oldu. Düşman bilinçli bir şekilde Cizre’yi hedef aldı. Eskiden de evlere baskın yapılıp insanlar gözaltına alınıp, kaybedilirdi. Bizim tank ve toplarımız yoktu. Cizre’ye saldıran düşmana karşı, halkın mecburen kendini savunması gerekiyordu. Kadın, çocuk, genç ve yaşlı demeden hepsini katlettiler. 70 yaşındaki insanlardan hamile kadınlara kadar hepsini gözlerimizin önünde katlettiler. Sadece insanları değil, havyaları katlettiler. Uçan kuşu bile… Çatışmalar sürecinde biz 23 gün boyunca evimizde kaldık ve çıkamadık” sözleriyle saldırıların boyutunu ifade ediyor.

'ÖLENLER İKİ KEZ ÖLDÜRÜLDÜ'

Esmer, yasaklar döneminde yaşananları, devamla şöyle anlatıyor: “O zaman ben, Mehmet’in eşi Zeynep ve iki çocuğu kaldık. Bizim kaldığımız evlerimiz bombalandı ve yıkıldı. O süreçte biz bir komşumuzun evine gittik ve 11 gün boyunca orada kaldık. Gündüzleri belediyeye, akşamları ise komşumuzun evine giderdik. Geceleri kıyamet kalkar gibi oluyordu. O günleri hiçbir zaman unutmayacağım. Silopi’de yasak kalktığını duydum. Gelinim Güler hamileydi ve orada kalıyordu. Ben oraya gideyim dedim. Daha sonra bana haber geldi, Orhan’ın kaldığı bodrumun bombalandığını ve yaralandığını söylediler. Kurşunlar başımızın üstünde uçuşuyordu. Kara bir gündü. Yaralı çocuklarımızı çıkarmak istedik ama izin vermediler. Sadece belirli birkaç kişi gitti. Yaralıları oradan çıkardıkları sırada bir anda üstlerine kurşunlar yağdırıldı. Ölenler, ikinci kez öldürüldü. Yaralı olanları ise katlettiler. İnsan nasıl ölen bir insanı tekrar öldürebilir? Birinci bodrumu bombalayarak yıktılar. Devlet bilinçli bir şekilde kendi yurttaşlarını katletti. O süreçte biz üç gün boyunca gözaltında kaldık. Mahkeme 5 bin lira para cezası verdi bana, yasakları çiğnediğim gerekçesiyle. Sadece bana değil, diğer annelere de verildi aynı ceza. Ölen biziz ama yine bize ceza kesiyorlar ama biz yine boyun eğmedik ve mücadele ettik. Mücadelemizden vazgeçmedik.”

'MÜCADELELERİNDEN ONUR DUYUYORUM'

Oğlu Mehmet Tunç’un sözlerini hiçbir zaman unutmayacağını kaydeden Esmer, Mehmet Tunç’un telefonla bağlandığı televizyon programından çağrıda bulunduğunu anımsatıyor. Esmer, Mehmet ve Orhan’ın da mahsur kaldığı binalarda katledildiğine işaret ederken, “3 ay boyunca o bodrumlarda aç ve susuz kaldılar. Yüreğim hala o günkü gibi yanıyor. 6 yıl geçti ama hala bodrumlarda yaşananlar aydınlatılmadı. Çocuklarımın katilleri yargılanana kadar bu davanın peşini bırakmayacağım. Bu katliamı devlet yaptı. Yaşadığım sürece bu davanın izinde olacağım. Hiçbir zaman unutmayacağız ve unutturmayacağız. Ben Orhan ve Mehmet’in verdiği mücadeleden onur duyuyorum. Onların mücadelesini unutmayacağım. Halkımız da şehitlerini unutmasın” sözlerine yer veriyor.

İKİ ÇOCUĞUNU VE KARDEŞİNİ KAYBETTİ

Hezni Arslan, yasak sırasında kızı Hacer, oğlu Mehmet Sait ile kardeşi Selim Turay’ı kaybediyor. Hezni’nin, yasakların 43’üncü gününde katledilen kardeşi Selim’in cenazesi günlerce sokakta kalırken, yine aynı dönem yaşamını yitiren Hacer’in ise 6 yıldır cenazesine ulaşamadı. Hezni, kızının bir mezar taşı olması için mücadele ediyor. Bodrumlarda olduğunu bildiği kızı Hacer’den haber alamayan Hezni, Habur, Urfa ve Mardin’deki morglarda kardeşi ile kızının cenazesini teşhis etmek için kent kent dolaşır. Aylar sonra kan örneğinin uyuştuğunun haber edilmesi üzerine Urfa’ya giden Hezni, kızının değil, beklemediği bir şekilde oğlunun cenazesi ile karşılaşır. Yaşanan katliamın üzerinde 6 yıl geçmesine rağmen Hacer’in cenazesi hala aileye verilmiş değil.

'KARDEŞİMİ SADECE İKİ KİŞİ DEFNETTİ'

Kızı Hacer’in sağlık lisesi öğrencisi olduğunu ve hemşire olmak istediğini dile getiren Hezni, şunları söylüyor: “Tankla evimiz yıkılınca mecbur 3 sokak ötedeki kardeşimin evine gittik. Hacer’in ismi televizyonda birinci bodrumda diye geçiyordu. Her 3 bodrumun da yakıldığını duyduktan sonra Hacer’in de öldüğünü anladım. İlk önce Mardin’deki ATK’de kan verdim. Morgda gösterilen fotoğraflarda Hacer’in cenazesini tespit edemedim. Ardından Habur Sınır Kapısı'ndaki geçici Adli Tıp Kurumu'na giderek kan verdim. Orada kardeşim Selim Turay’ın cenazesini buldum. Kan örneği de uyuşunca kardeşimi alıp defnettik. Kardeşimi sadece 2 kişi defnetti.”

'KIZI İÇİN GİTTİ, OĞLUNUN CENAZESİ İLE KARŞILAŞTI'

Kardeşinin ardından yine “Hacer’in cenazesini alma” amacıyla gittiği Urfa’da hiç beklemediği bir şeyle karşılaşıyor Hezni. Yakınlarının cenazeyi görmesine izin vermediğini ifade eden Hezni, “Tabuta bakmak istedim ama yakınlarım buna izin vermediler. Daha sonra tabutu açıp baktım. Kızımın cenazesini alacağımı düşünürken, oğlum Mehmet Sait’in cenazesi ile karşılaştım” diyor.

'ONU ARAMAKTAN ASLA VAZ GEÇMEYECEĞİM'

Hacer’den bir haber beklerken, evlerine “Cenazeniz elimizde değil” yazan resmi bir yazının kendisine ulaştığını söyleyen Hezni, ardından kızının cenazesi için bir kez daha başvurduğunu vurguluyor. Hezni, “Kızımın cenazesi ya suya atılmış ya da yıkılan bodrumlarda üzerine yeni evlerin yapıldığı yerdedir. Orada evler yapıldı. Oturanların vicdanı nasıl rahat olabiliyor. Bizim yüreğimiz yandı. Ne olursa olsun ben Hacer’in cenazesini aramaktan vazgeçmeyeceğim. Ölene kadar da cenazeyi aramaya devam edeceğim. Bir Fatiha okuyacak mezar taşı olsaydı belki biraz daha rahatlardım. Onu aramaktan asla vazgeçmeyeceğim. Peşini asla bırakmayacağız” ifadelerini kullanıyor.

'6 YIL DEĞİL, 600 YILDA GEÇSE UNUTMAYACAĞIM'

Hezni, son olarak şunları söylüyor: “Devletten hiçbir umudum yok. Bu devletten ne hak ne hukuk ne de adalet beklentim var. Yaşadığım süre boyunca çocuklarımın izinde olacağım. Çocuklarımın yaşamadığı bu dünyayı ben ne yapayım. 6 yıldır çocuklarım için ayakta duruyorum. Yüreğimdeki bu acı hiçbir zaman son bulmayacak. Bu 6 yılda hayatımda hiçbir şey değişmedi. Çocuklarımın hayali gözlerimin önünde. Kızımın cenazesini bulduğum zaman başımdaki bu siyah tülbenti çıkaracağım. Kızım da bu devletin bir öğrencisiydi. Kızımın silahı yoktu. Kızım Cizre Devlet Hastanesi’nde çalışıyordu. Ben bundan kaynaklı 6 yıldır o hastaneye gitmiyorum. 6 yıl değil, 600 yıl da geçse bu yaşananları unutmayacağım. Çocuklarım ve torunlarımın unutmasına da izin vermeyeceğim.”