Aleviler için kutsal olan aynı zamanda bolluğu, bereketi, barışı, sevgiyi ve baharı müjdeleyen Xızır ayı devam ediyor. Alevilerin ibadet takviminde önemli bir yere sahip olan Xızır ayında, “Küçük çile” günlerinde 3 gün tutulan orucun bugün son günü. Xızır orucunun tutulmasında murat edilen şey; doğanın yeniden canlanışı, bolluk, bereket için dardan kurtulmaktır. Çünkü 13, 14, 15 Şubat ile birlikte kışın, soğuğun çilesi bitmeye yüz tutar. Her yıl Xızır ayında tutulan cemler bu yıl pandemi sebebiyle yapılamazken, sınırlı sayıda bir araya gelinerek Hızır sohbetleri yapılıyor.

Alevi toplumunda Xızır’ın “değişim, devri daim ve yeniden oluşum” anlamı taşıdığını belirten Halkların Demokratik Partisi (HDP) Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, Xızır erkanı, Alevi toplumuna dönük saldırılara ilişkin Mezopotamya Ajansı (MA) değerlendirmelerde bulundu.

Birçok inançta olduğu gibi Alevi inancında da doğadaki değişkenliklerin önemli olduğunun altını çizen Bülbül, Xızır erkanı takviminin de doğadaki değişimi esas aldığını söyledi. Bülbül, Xızır’ın sözcük anlamının “yeşil, doğadaki canlanma” olduğunu ifade etti.

XIZIR ERKANI

Xızır erkanı takviminin 8 Kasım ile 6 Haziran arasında kalan zaman diliminde olduğunu söyleyen Bülbül, Xızır erkanı takvimine ilişkin şu bilgileri paylaştı: “8 Kasım sonrası Xızır olarak ifade edilir. 10-20 Kasım arasının ise bolluk bereket, üreme için koç katımı bayram şenliği gibi yapılırdı. 21 Aralık'ın kış mevsiminin başlangıcı olarak bilinir. 21 Aralık-30 Ocak arasının Büyük Çile olarak isimlendirilir. Büyük Çile/Çılle kara kış diye bilinir ve 6-9 Ocak arasında zemheri fırtınası olur. Çılle; Kürtçe ve Farsça, çıl kırk sözcüğünden gelir. 30 Ocak'ta başlayıp 20 Şubat'ta sona eren süre ise ‘Küçük Çile’ diye bilinir. Küçük Çile ile birlikte Xızır Erkanı başlar. Xızır erkanında ise 3 gün oruç tutulur. Bu aslında 13-14-15 Şubat günlerinde olsa da bazı Alevi topluluklarında öncesi veya sonrasında tutulur, bir haftada tutulduğu olur. Kış ve soğuğun bitmesi cemre düşmesi ile başlar. Cemre düşmesi hemen Xızır orucunun ardından gelir. Birinci cemre 19-20 Şubat’ta havaya, ikinci cemre 26-27 Şubat’ta suya, üçüncü cemre 5-6 Mart’ta toprağa düşer. Cemre ateş demek, ateşin hava, su ve toprak 4 elementin (Çar Anasır) ile buluşması ile doğa canlanır ve devri daim olur. 21 Mart Newroz ile başlayan bahar 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece yaz mevsimine dönüşür ve 8 Kasım’a kadar devam eder.”

KIŞ MEVSİMİNDE İBADET

Takvimin şekillenmesinde üretimin önemli bir etken olduğunun altını çizen Bülbül, “Alevi toplumunda ibadet daha çok yaz aylarında değil, üretimin, çalışmanın durduğu süreç içinde yapılır. Bunun bir sebebi de kadim zamanlarda çok kar yağar devlet gelemezdi. Devlet gelip cemleri basmasın, ibadete müdahale etmesin diye kış mevsiminde ibadet edilir” diye konuştu.

İNSAN İNSANIN XIZIR’I

Alevi toplumunun bugün inancına, erkanına daha fazla sahip çıktığını vurgulayan Bülbül, “Xızır’dan kastedilen şey bir bilinmezlik değil aslında görülen duyulan hissedilen bir şey. İnsan insanın Xızır’ı da olabilir. Darda kalan birine ‘Xızır gibi yetişti’ denilir. İnancı yürütürken birbirimizden azade değil toplumsal olarak tüm süreçleri paylaştığımız ve aktif olduğumuz bir inanç formatı söz konusudur” ifadelerini kullandı.

EGEMEN DEVLETLER VE ALEVİ TOPLUMU

Devletin devamlılığını esas alan egemen devletler ile Alevi toplumu arasında tarihte hep çatışmaların olduğuna değinen Bülbül, “Alevi toplumu, egemen devletlerin metazori dayatmalarını tanımayıp, sorunlarını kendi cemlerinde ocak yapısı içerisinde kendi Pir ve Anaları ile çözmüştür. Hal böyle ölünce Alevi toplumlar yaşadıkları egemen devletlerde özerk yaşam kurmuştur, devletler de bunu kabul etmemiştir. Alevi topluluklara sürekli katliam uygulamışlardır” diye konuştu.

EVLERİN İŞARETLENMESİ

Alevi toplumuna dönük saldırıların günümüzde de sürdüğüne dikkati çeken Bülbül, “Bugüne geldiğimizde ise devlet yapısında tekçi, toplumsal farklılıkları reddeden ve diyanetin aklına göre şekillenmiş bir anlayış söz konusu. Bizim davamız din davası değil hakikat davası. Toplumda bulunan tüm canların hakları ihlal edildiği yerde bu ihlali kendimize yapılmış sayarız ve buna itiraz ederiz. Bu itirazları yok etmek için Alevi toplumuna sistematik bir göç politikası dayatılıyor. Alevi köyleri imansızlaştırılıyor. Devletin anlayışına göre Alevi toplumu sürekli suç işleyecek bir topluluktu, bu nedenle kontrol altında tutulması gerekir” şeklinde konuştu.

Alevi yurttaşların yaşadığı evlerin kapılarının işaretlenmesine değinen Bülbül, “2020 yılında kapılarımızın işaretleniyor. Bu işaretlemeler bilinçli, kontrollü ve sistematik yapılıyor. Alevi toplumuna karşı, Türkiye halklarına karşı bir nefret suçu işleniyor. Devlet, demokrasi, adalet, eşitlik isteyen kesimlerin bir araya gelmesini engellemek istiyor” diye açıkladı.

SEN YUNUS OLAMAZSIN!

Yunus Emre'nin vefatının 700. yılı nedeniyle, 2021 yılının, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından anma ve kutlama yıldönümleri arasına alınması sonrası 29 Ocak 2021’de Cumhurbaşkanı imzası ile ‘Bizim Yunus’ adıyla yayınlanan genelgeye tepki gösteren Bülbül, devamında şunları söyledi: “Bizim Yunus kavramını ilk Yunus Emre'nin el almak için kırk yıl ormandan dergahına odun taşıdığı Tapduk Emre tarafından kullanıldı. Cumhurbaşkanı kendini Tapduk Emre’nin yerine koyup ‘Bizim Yunus’ demiştir. Sen Tapduk Emre olamazsın, sen Yunus’u da anlamamışsın, çünkü Yunus; ilim, irfan, hak, adalet, paylaşan, anlatan, bir irfan deryasıydı. Sende bu yok. ‘Bizim Yunus’ demek bir zulümdür. Yunus ‘ben hakikatçiyim’ diyor, bu hakikati bir kenara bırakıp Kürdü, Ermeniyi aşağılayıp hak isteyen herkese ‘terörist’ deyip hakaret eden, Türkiye'yi bir çatışmaya sokup sonrada ‘Yunus Bizim’ demek merhamete, eşitliğe aykırıdır. Resmi ideoloji ve temsilcileri söyledikleri kelimelerin anlamını bilmeli ve kutsal değerleri kullanmamalıdır.”