Avrupa Konseyi İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezayı Önleme Komitesi'nden (CPT) bir heyet, 11-25 Ocak 2021 tarihleri arasında Türkiye'ye ziyaret gerçekleştirdi. Heyette, CPT Delegasyon Başkanı Mykola Gnatovskyy, CPT 2’nci Başkan Yardımcısı Therese Rytter, Djordje Alempijevic, Nico Hirsch, Julia Kozma, Ceyhun Qaracayev, Hans Wolff, Hugh Chetwynd (Bölüm Başkanı) ve CPT Sekreterliğinden Elvin Aliyev yer aldı. Ziyaret sırasında heyet İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce, Adalet Bakan Yardımcısı Uğurhan Kuş ve Cezaevleri ve Gözaltı Merkezleri Genel Müdürü Yunus Alkaç'ın yanı sıra İçişleri Bakanlıkları (Jandarma Genel Komutanlığı dahil), Adalet ve Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey yetkililerle görüştü. Yine İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'yla da (TİHV) görüşüldü. 

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde kalan tutukluların durumuna dair önceki tavsiyelerinin takibi konusunda yapılan görüşmelerde gündeme geldiği belirtildi. Ancak ağır tecrit koşullarının uygulandığı İmralı’yı ziyaret etmemesi ve Asrın Hukuk Bürosu’yla görüşmemesi tepkilere yol açtı. Asrın Hukuk Bürosu avukatı İbrahim Bilmez, CPT’nin ziyareti ve İmralı’ya gitmemesini değerlendirdi. 

ZİYARETLER ARTTIRILMALI

CPT’nin Türkiye’yi ziyaret etmesini önemli bulduklarını dile getiren Bilmez, “İnsan haklarının nerdeyse her gün ayaklar altına alındığı ve Anayasa’nın en temel ilkelerinden olan hukuk devleti ilkesinden artık tamamen uzaklaşmış bir ülke durumunda olan Türkiye’nin ziyaret edilmiş olmasını önemsiyoruz. Hatta bu ziyaretlerin arttırılması gerektiğini düşünüyoruz. Hukukun tamamen rafa kaldırıldığı bir ülkede özellikle hapishane, gözaltı merkezleri ve karakol gibi kapatılma mekanlarındaki koşulların uluslararası bir kurum tarafından yerinde incelenmesi ve şikayetlerin dinlenip kayda geçirilmesi, en azından kötü muamele ve işkence uygulamalarının belgelenmesi ve teşhiri açısından gerekli ve yararlıdır” dedi. 

HUKUK YERİNE MUTLAK TECRİT!

CPT’nin ziyareti sırasında kendileri ile görüşmemesini anladıklarını ancak İmralı’ya gitmemelerinin büyük bir eksiklik olduğunu söyledi. CPT’nin İmralı’yı en son 6-17 Mayıs 2019 tarihinde ziyaret ettiğini hatırlatan Bilmez, “Bu tarihin üzerinden 1 yıl 9 ay gibi uzun bir süre geçmiş bulunuyor. CPT’nin daha önce kendi hazırladığı raporlarda da açıkça belirtildiği gibi İmralı’da hukuk yerine mutlak tecrit uygulanmakta. Yani sıradan bir kapatılma mekanından bahsetmiyoruz. Türkiye’de başta cezaevindekiler olmak üzere yaşanan hukuksuzlukların, hak ihlallerinin çoğunun temelinde adeta bir laboratuvar gibi kullanılmakta olan İmralı Cezaevi’nde uygulana gelen olağanüstü rejim yatmaktadır. Sorunların asıl kaynağını yerinde incelemeden gidip bu sorundan kaynaklanan sonuçları incelemek meselenin özünü kaçırmak anlamına gelmektedir.  Bu nedenle CPT’nin İmralı üzerinde daha özenli durması, daha sık ziyaret etmesi ve takip etmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı. 

SON RAPOR AĞUSTOS 2020

CPT’nin  6-17 Mayıs tarihleri arasında İmralı’ya yaptığı ziyarete ilişkin raporunu Ağustos 2020’de açıkladığına vurgu yapan Bilmez, hem o tarihten önce, hem de sonrasında da İmralı’daki gelişmeleri düzenli olarak CPT’ye yazılı ve bazen de yüz yüze ilettiklerini söyledi. Bilmez, “Gerek yayınladığı son raporunda gerekse de yüz yüze yaptığımız görüşmelerde CPT, hep tecridin ortadan kaldırılması için hükümet yetkilileri ile görüştüklerini, sorunun çözülmesi için tavsiyelerde bulunduklarını ve çabaladıklarını söylediler. Fakat ne yazık ki geldiğimiz noktada mutlak tecrit olanca ağırlığıyla devam ediyor” diye konuştu. 

RAPORDAN SONRA YAŞANANLAR

CPT raporunu açıklanmasından sonra her şey beklenildiğinin aksine daha da kötüye gittiğine vurgu yapan Bilmez, şöyle devam etti: “İmralı’da tecrit koşulları daha da ağırlaştırıldı. Adeta CPT’ye meydan okunurcasına, raporun açıklandığı Ağustos ayından hemen sonra müvekkillerimize temelsiz ve tamamen keyfi bir şekilde disiplin cezaları verilerek telefon ve aile görüşmelerini yasaklandı. CPT’nin bahsi geçen son raporunda, aile ve telefon görüşmelerinin yasaklanmasına dayanak yapılan bu disiplin cezalarının hiçbir şekilde inandırıcı ve ikna edici olmadığını söylemesine rağmen bu cezalar verildi. Yine aynı şekilde Bursa İnfaz Hakimliği’nin tamamen hukuka aykırı bir kararıyla 2019 yılındaki açlık grevleri sürecinde ortadan kaldırılan avukat yasağı yine hiçbir şey değişmemiş gibi aynen geri getirildi.”

‘YARGI YOLU ENGELLENMEK İSTENİYOR’

Müvekkillerine verilen disiplin cezalarından geç haberdar olduklarını ifade eden Bilmez, bu şekilde verilen disiplin cezalarına itiraz edip yargı yoluna başvurmalarının engellenmek istendiğine vurgu yaptı. Disiplin cezasını öğrenir öğrenmez gerekli itirazları yapıp hukuki girişimlerde bulunduklarını dile getiren Bilmez, “Bu girişimlerimiz şu anda Anayasa Mahkemesi aşamasında bulunuyor. Anayasa Mahkemesi de olumsuz kararlar verirse konuyu AİHM’e taşıyacağız. Yaşanan gelişmeleri ayrıca CPT’ye de yazılı olarak bildirdik” dedi. 

HUKUK HİÇ UYGULANMIYOR

Türkiye’nin İmralı’da sadece kendi hukukunu ya da uluslararası hukuku çiğnemediğini belirten Bilmez, 1999’dan beri İmralı’da hukukun hiç uygulanmadığına vurgu yaptı. İmralı’da hukukun yerini keyfiyet aldığının altını çizen Bilmez, sözlerine şu şekilde devam etti: “Peki bu nasıl mümkün olabiliyor? Birincisi; Türkiye toplumunun çoğunluğunun söz konusu Sayın Öcalan ve Kürtler olduğunda başından beri yaşanan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı ses çıkarmamış, tepki göstermemiş olmasıdır. Bunun böyle olması bir yanıyla ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ sözünde de dile gelen anlayıştan kaynaklanıyorsa, bir yönüyle de toplumda bilinçli olarak haksız bir şekilde yaratılmış olan Öcalan ve Kürtlere karşı önyargılarla ilgilidir. Neticede o ‘bin yıl yaşayan yılan’ yeri ve zamanı geldiğinde herkesi sokabiliyor. Bugün tam da böyle bir durumu yaşıyoruz. İkincisi ise; Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinde ve İmralı tecrit sisteminin inşa edilmesinde rol oynayan uluslararası güçlerin, bugün de bu sistemin sürdürülmesinde -ki bu aynı zamanda Kürt meselesinin çözümsüz bırakılması anlamına da geliyor- politik yarar görmeleridir.”

HEGEMONİK GÜÇLERİN ETKİSİ

Uluslararası hegemonik güçlerin Ortadoğu üzerine hep hesapları olduğuna vurgu yapan Bilmez, “Bu güçlerin, Kürt meselesinin çözümünde çok güçlü ve samimi bir aktör olduğunu Türkiye devletinin de kabul ettiği Sayın Öcalan’ın pozisyonuna kayıtsız kalmaları, onu hesaba katmamaları düşünülemez. İşte Öcalan’ın, halkların lehine olan barışçı düşünceleri ve özgürlükçü çizgisi, Ortadoğu coğrafyasını ve siyasetini her zaman dizayn etmek istemiş olan bu hegemonik güçlerin çıkarlarına aykırı olduğu için İmralı’daki tecrit ve yaşanan tüm hukuksuzluklar görmezden gelinmektedir. İmralı’daki sistemin 21 yıldır sürdürülebiliyor olmasının ve uluslararası kurumların bu uygulamalara sessiz ve tepkisiz kalmalarının ya da zımni olarak onaylamalarının altında bunun yattığını söyleyebiliriz” diye konuştu.  

‘NE GEREKİYORSA YAPACAĞIZ’

Bilmez, tüm engelleme girişimlerine rağmen Öcalan ve İmralı’da bulunan diğer üç müvekkillerinin haklarını korumak için ne gerekiyorsa yapacaklarını söyledi. Ulusal ve uluslararası hukuki girişimlerini sürdüreceklerini ifade eden Bilmez, “Bir yandan da onların sesi olmaya çalışarak yaşadıkları tüm haksızlıkları hem Türkiye halklarına, hem de tüm Dünya’ya anlatmaya ve duyarlılık çağrısı yapmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.