“Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti, benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse, cenazesini bana versinler” sözleriyle hafızalara kazınan Cumartesi Anneleri’nin sembol ismi Berfo Kırbayır’ın (Berfo Ana) hayata gözlerini yummasının ardından 8 yıl geçti.  

Ömrünün son 33 yılını 13 Eylül 1980 tarihinde Ardahan’ın Okçu köyündeki evinde gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan oğlu Cemil Kırbayır’ı aramaya adayan Berfo Kırbayır, 21 Şubat 2013’de yaşamını yitirdi. Oğluna ulaşmak için çalmadık kapı bırakmayan Berfo Ana, yaşamdaki tek isteği olan oğlunun kemiklerine ulaşamadan 105 yaşında hayata gözlerini yumdu.

HALA OĞLUNU BEKLİYOR 

Ardından “Cemil’imin kemiklerini bulmadan beni gömmeyin” vasiyeti bırakan Berfo Ana’nın son sözleri yine “Cemil” oldu. Berfo Ana’nın mezarının yanına oğlu için kazılan mezar ise Cemil’in kemiklerinin bulunacağı güne kadar açık kalacak.  

EYLEM ALANI YASAKLANDI 

Berfo Ana, 2011’de oğlunun kemiklerini bulma umuduyla Cumartesi Anneleri ile birlikte dönemin Başbakanı Tayip Erdoğan’la Dolmabahçe’de görüştü. Erdoğan, görüşmede annelere çocuklarının kemiklerini bulacağına dair söz verdi. Ancak aradan geçen yıllara rağmen verilen sözler tutulmadığı gibi annelerin eylem alanı olan Galatasaray Meydanı da yasaklandı. 

KOMİSYON RAPORU

Görüşme sonrası Erdoğan’ın talimatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun 9 Şubat 2011 tarihli toplantısında, “gözaltında iken kayboldukları iddia edilen kişilerin akıbetinin araştırılması” amacıyla bir alt komisyon kurulması kararı alındı. Komisyon yaptığı araştırma sonucu 350 sayfalık bir rapor hazırladı. Raporun sonuç bölümünde, “Komisyonumuz; Cemil Kırbayır’ın gözaltında iken işkence gördüğüne, bu işkence sonucunda hayatını kaybettiğine ve cesedinin ölümüne sebebiyet veren sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına inanmaktadır” denildi. 

Komisyon, ayrıca Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkenceyle öldürüldüğü iddiasıyla ilgili olarak; sorgulamayı yapan üç birim olan Emniyet, MİT ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nın o dönemdeki görevlileri ve yetkilileri ile dönemin sıkıyönetim komutanı hakkında Kars Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak elindeki tüm bilgi, beyan ve belgeleri Adalet Bakanlığı aracılığı ile savcılığa gönderdi.

ARŞİVDE ORTAYA ÇIKAN GERÇEK 

Bunun üzerine Kars Cumhuriyet Başsavcılığı, 2011/899 nolu yeni bir soruşturma başlattı. Soruşturma sırasında arşivde takipsizlik kararı bulundu. Bulunan evraklarla birlikte Cemil Kırbayır’ın gözaltında kaybedilmesinden 6 yıl sonra Kars Savcılığı tarafından bir soruşturma başlatıldığı (1986/1279 ) ancak 2002 yılında takipsizlik kararı verildiği ortaya çıktı. Yanı sıra söz konusu 2002/911 nolu takipsizlik kararının, aileye tebliğ edilmeyerek dosyanın kapatıldığı öğrenildi. 2014 yılında tebliğ edilen ailenin başvurusu üzerine ise Ardahan Ağır Ceza Mahkemesi takipsizlik kararını kaldırdı. 

YARGITAY’IN KARARI BEKLENİYOR

Aradan 10 yıl geçtiği halde davayı açmayan Kars Cumhuriyet Başsavcılığı, dosyayı 14 Kasım 2019 tarihinde “kanun yararına bozma” talebiyle Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Müdürlüğü’ne gönderdi ve Ardahan Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2014 tarihli kararının kaldırılmasını istedi. Bakanlık, 25 Şubat 2020’de Yargıtay’a başvurarak dosya hakkında zamanaşımı bakımından “kanun yararına bozma” kararı verilmesini talep etti. Dosya, halen Yargıtay 8’inci Ceza Dairesi’nde inceleme aşamasında bulunuyor. 

33 YIL AÇIK KALAN KAPI

Berfo Ana’nın yaşamı, mücadelesi ve adalet arayışını anlatan Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır, bu coğrafyada yaşayan bütün anaların adaletsizliklerle cebelleştiğini ifade etti. “Sanki bu topraklarda zalimlerin zulümleri hakim olmuş ve adalet hiç uğramamıştır” diyen Kırbayır,  “Bu bağlamda da Berfo Ana, Türkiye’nin rakımı en yüksek olan Göle gibi bir yerde dünyaya gelmiş, evlenmiş, iklimi sert bir yerde yüreği sıcak insanlar dünyaya getirmiştir. Yememiş, içmemiş evlat büyütmüştür. 1980 askeri darbesinde ise oğlunu sorgusuz sualsiz bir şekilde katletmişlerdir. Ve ana ‘evladım nerede’ diye yollara düşmüştür. Evladın yaşam hakkı elinden alındığı gibi ananın ve babanın evlatlarının tabutunun altında ağıt yakma hakkı da ellerinden alınmıştır. Burası haksızlıklar, adaletsizlikler ülkesi. Sonuçta Berfo Ana 33 yıl boyunca evinin kapısını açık bırakmıştır. Çünkü ‘oğlun firar etmiş’ dediler. Yalanın en büyüğü. Utanmadan, arlanmadan bir de yalan söylediler. Sonuçta 33 yıl boyunca kapısı açık kaldı” ifadelerini kullandı. 

KAMU YARARI!

 Uzun yıllar İnsan Hakları Derneği (İHD), Cumartesi Anneleri ve acı ortakları ile birlikte verilen mücadele sonucu konunun Meclis gündemine geldiğini hatırlatan Kırbayır, Meclis’in raporunda Cemil Kırbayır’ın devletin görevlileri tarafından katledildiğinin ortaya çıktığını söyledi. Kırbayır, “Dosya daha sonra Adalet Bakanlığı aracılığıyla Kars Savcılığı’na gönderilerek, suç duyurusunda bulunuldu. İddianame hazırlamaya bile tenezzül etmeyen Kars Savcılığı, daha sonra zaman aşımını bahane ederek ‘kamu yararı gözetilerek’ dosyanın kapatılması için Adalet Bakanlığı aracılığıyla Yargıtay’a başvuruda bulundu” dedi.

MEZARI ANA KUCAĞI GİBİ AÇIK

“Buradaki çelişkiye bak” diyerek karara tepki gösteren Kırbayır, şöyle devam etti: “Berfo Ana, gözü açık gitti. ‘Oğlumun kemiklerini bulmadan beni gömmeyin’ dedi. Gerçekleşmesi mümkün olmayan bu vasiyet üzerine yanına boş bir mezar kazdık. Göle Kaymakamı engellemeye çalıştı. Ben de ‘Anamı gömmüyorum. Oğlunun kemiklerini getirip kucağına koyacağım’ dedim. Bunun üzerine mezarın açılmasına müsaade ettiler. O mezar ananın kucağı gibi açık, bekliyor. Peki, kamu yararı nerede bunun? Bu kişi sahipsiz de olabilirdi, hiç kimsesi de olmayabilirdi. Kamu yararı bunun neresinde? Kamu adına niye dava açmıyorsun? Biz bunu beklerken yaptıklarına bakın. Farz edelim ki; ben de ölüyüm. Sahip çıkmayacaksan o zaman bu kimin vatandaşı? Elimiz boş, yüzümüz kara. Diyemiyoruz ki; ‘Ana Cemil’in kemiklerini bulduk getirdik, yanında defnettik.’ Ben anama ne diyeyim. Beterin beteri oldu. Pandemi yasakları nedeniyle sokaklara da çıkamıyoruz. Daha beter olduk. Bugünümüz dünümüzü arattırıyor. Ana’nın zamanında yine hiç olmazsa ses çıkıyordu. Şimdi sesimizi de çıkaramıyoruz. Siyaset yapma yasağı da var Türkiye’de. Ne yapacağımızı şaşırmışız. Yani dağa mı çıkalım bizde. Dağa zorluyorlar bizi. Ne istiyorsunuz bizden. ‘Ana bunlar benden ne istiyor?’ Anamdan bir ses bekliyorum. Ana ne yapayım ben? Devlet denilen bir olgu oluşturmuşsunuz, belayı bizim başımıza ekmişsiniz. Olmaz olaydı sizin gibi devlet.”

ERDOĞAN’A: ANAMI KANDIRDIN

Aralarında Berfo Ana’nın da bulunduğu Cumartesi Anneleri’nin 2011 yılında dönemin Başbakanı Erdoğan ile yaptığı görüşmeyi ve verilen sözleri hatırlatan Kırbayır, “O dönemin Başbakanı şimdinin Cumhurbaşkanı. Hani senin sözün? İnsanda biraz ciddiyet olur. İnsan sözünün arkasına durur. Şimdi sorsak ‘niye sözünü tutmadın’ diye ama hangi sözünü tutmuş ki. Sen herkesi kandırdın, beni kandırdın, anamı kandırdın ya. Anama söz verdin ‘bulacağım’ diye. Senin sözündü. Cemil Kırbayır buhar olup uçmadı ya. Meclis grup toplantısında ‘bu kadıncağızın feryadını hiç mi duymuyorsunuz’ diyen sendin” şeklinde tepkisini dile getirdi. 

ANALAR ARASINDAKİ AYRIM 

Diyarbakır’da Halkların Demokratik Partisi (HDP) il binası önünde oturan annelere dikkati çeken Kırbayır, “Devlet, HDP Diyarbakır İl Binası önündeki anaları teşvik ediyor. Pandemiye rağmen oturmaya devam ediyorlar. Her ana evladını aramakla mükelleftir ve en doğal hakkıdır. Devletin etkili ve yetkili isimleri gidiyor onları teselli ediyor, gözyaşlarını siliyor. Hanife Yıldız ise, ‘Kendi elimle çocuğumu karakola teslim ettim, 26 yıldır akıbeti beli değil’ dediği zaman gözüne gaz sıkıyorlar. Televizyonları açıyorsun Diyarbakır analarını methediyorlar. Cumartesi Anneleri’ni ise neredeyse terörist ilan edecekler. Niye Galatasaray’ı yasakladın? Böyle çelişkilerle, kandırmacalarla dolu ülkede, yaşamıyoruz, nefes alıp veriyoruz sadece” ifadelerini kullandı. 

41 YILDIR SÖNMEYEN YANGIN 

Kırbayır, acılarının son bulması için tüm topluma birlikte mücadele etme çağrısında bulunarak, şöyle dedi: “Ateş düştüğü yeri yakar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın duyguları hakim olduğu müddetçe bugün bize yarın sizedir. Sana sıra gelmeden hakkınıza sahip çıkın. Bizlere omuz verin. Bu gidişat gidişat değil. Ateş düştüğü yeri yakmasın.  Bir gün alevlenirse her yeri yakar. Biz yandık, 41 sendir yanıyoruz. Bari siz yanmayın.”