Urfa’nın Viranşehir ilçesinde 7 Nisan 1994’te Avukat Kazım Ekinci ve Fahri İnan “Beyaz Toros”la gelen yüzleri kapalı kişiler tarafından öldürüldü. Faili meçhule giden Ekinci ve İnan’ın dosyası da sürmecemde bırakıldı.  Ekinci ve İnan’ın dosyası 2014’te zaman aşımına uğradı. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan bireysel başvuru da 2019’da reddedildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan başvuru 15 Temmuz 2020 tarihinde “İç hukuk yollarının tüketilmediği” gerekçesiyle reddedildi. Ekinci ve İnan’ın dosyası da tıpkı cinayet gibi faile meçhul oldu. 

Devlet bağlantılı çete yöneticisi Sedat Peker'in yurtdışından yayınladığı videolarla yaptığı itiraflar ile çoğunluğu AKP döneminde kapatılan faili meçhul dosyaları yeniden gündeme geldi. Babasının dosyasını takip etmek, faili meçhul cinayetleri aydınlatmak için avukat olan ve babasının dosyasının peşine düşen Serhat Dicle İnan, yıllardır adalet arayışını sürdürüyor. Babasının dosyasını ve faili meçhul cinayetlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Dilce İnan, toplumsal barış için Hakikat Komisyonu’nun kurulması için çağrı yaptı. 

ZAMAN AŞIMINA UĞRADI

Dosyanın saldırının yaşandığı 1994 yılından 2014 yılına kadar soruşturma aşamasında kaldığını belirten İnan, dosyaya 2009 yılında emekli bir polisin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla gönderdiği mektuba rağmen kapatıldığını söyledi. Emekli polisin saldırıya dair isimler verdiğini belirten İnan, “Bu isimlerin bölgede faili meçhul cinayetleri işleyen kişiler olduğunu ve bunu devlet eliyle, devlet içinde yapılanarak yaptıklarını belirtmişti. Ancak buna rağmen soruşturmada bir ilerleme olmadı. Maalesef dosya 20 yılın sonunda zaman aşımına uğradı ve raflara kaldırıldı. Dosya kapatıldı, biz itirazlarda bulunduk. İtirazlarımız ret edildi, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunduk. Başvuruda bu olayın etnik bir saldırı olduğunu, Kürt kimliğinden kaynaklı olduğunu, bölgede beyaz toroslar ile işlenen cinayetleri belirtip bu tarz olayların insanlığa kaşı suçlar kapsamında değerlendirilip zaman aşımına uğramaması gerektiğini belirttik. Ancak Anayasa Mahkemesi 2012 yılında bireysel başvuruyu aldıktan sonra 30 gün içinde başvuruda bulunmadığımız gerekçesiyle bireysel başvurumuzu ret etti” şeklinde konuştu.

POLİTİK BİR YAKLAŞIM

İtirazlarının kabul edilmemesi üzerine AİHM’e başvurduklarını belirten İnan, mahkemenin “iç hukuk yolları tamamlanmadığı” gerekçesiyle başvurularını ret ettiğini söyledi. Kararın siyasi bir karar olduğunun altını çizen İnan, “Adil yargılamadan ziyade politik bir yaklaşım söz konusu. Bu şekilde dosya hukuki açıdan kapatıldı. Ancak sürecin bu şekilde kapatılması faili meçhullerin unutulacağı anlamına gelmemekte” diye konuştu.

MEZARA HASRET ANNELER

Yaşadıkları hukuksuzlukların kendisinin avukatlık mesleğini seçmesinde etkili olduğunu ifade eden İnan, “Gönül isterdi ki mesleğe başlarken mesleğin farklı alanlarında faaliyet gösterelim. Ancak maalesef yaşadığımız hak ihlalleri bizi bu alana sürüklüyor. Keşke hak arayışımız ölülerimiz ile olmasaydı. Keşke babamızın, dayımızın, amcalarımızın ölümlerinden başlamasaydı” diye belirtti. Babasının faili meçhul bir cinayette yaşamını yitirmesinde bir mezarın olmasının kendileri için teselli olduğunu dile getiren İnan, “Gidip mezarını ziyaret edebiliyoruz. Maalesef binlerce kayıp yakınının o tesellisi bile yok. Mezarın oluşu bile bir teselli oluyor, bunu Cumartesi Annelerinden biliyoruz. Yıllarca kapının önünde çocuklarının dönmesini bekleyen anneler var. Onlar çocuklarına kavuşmayı bir yana bırakalım bir mezarı olsun diye hasretle beklediler, ancak maalesef birçok ana Berfo ana gibi çocuklarının mezarına hasretle yaşamını yitirdiler” şeklinde konuştu.

AKTÖRLER BİLİNİYORDU

Son günlerde devlet bağlantılı çete yöneticisi Sedat Peker'in itirafları ile gündeme gelen faili meçhul cinayetlerinde isimleri geçenlerin ne yaptıklarını uzun yıllardır bildiklerini dile getiren İnan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Emekli polisin 2009 yılında bizim dosyaya gönderdiği mektupta o dönemde Viranşehir’de JİTEM yapılanması ve uzantılarından bahsediyor. Bu aktörler çok yabancı aktörler değil, yıllardır dillendirilen şeyler. Ancak son dönemde mafya ve devlet yöneticileri arasında yaşanan tartışmadan kaynaklı yeniden gündeme geldi. Mehmet Ağar’ın faili meçhuller ile ilgili bağlantılarını anlattı ve bunun üzerine Ankara JİTEM dosyası ile ilgili bir karar alındı. Yakından takip ediyoruz, umarım aydınlatılması noktasından olumlu adımlar atılır.”  

CEZASIZLIK POLİTİKASI

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Peker’in itiraflarına ilişkin 24 Mayıs gecesi çıktığı televizyon programında sarf ettiği “170 bin faili meçhul olayı çözdük” sözünü hatırlatan İnan, “Her ne kadar 170 bin faili meçhul olayın aydınlatıldığını öne sürse de bu olayların niteliği nedir? Hangi olaylarla ilgili faillerin bulunduğuna dair bir bilgimiz yok. Eğer kastedilen 1980-2001 yılları arasında yaşanan binlerce faili meçhul cinayet ise bunlardan şimdiye kadar aydınlanan bir cinayet yok. Hatta yakın zamanda işlenen cinayetlerden biride Tahir Elçi’nin cinayeti ve faili hala cezalandırılmış değil. Türkiye’de faili meçhul cinayetlerle ilgili bir cezasızlık politikası var” diye konuştu. 

‘JİTEM’İ BEN KURDUM’

Faillerin cezalandırılmasının önemli olduğunu vurgulayan İnan, Hakikat Komisyonu’nun kurulmasının bu açıdan önemli olduğunu tekrarladı. Ciddi bir soruşturma ile faillerin rahat bulunabileceğini belirten İnan, “Arif Doğan’ın ‘JİTEM’i ben kurdum’ kitabı var. Kendisi 1990’lı yıllarda Viranşehir’de görev yapan bir kişi ve Viranşehir’deki faili meçhul cinayetlerde parmağı olan bir kişi. Ancak kendisi yaşamı boyunca yargılanmadı ve kendisi ile ilgili bir işlem yapılmadı. Bu kadar açık bir şekilde ben kurdum demesine rağmen cezalandırılmadıysa burada bir şeylerin üstü kapatılmaya çalışılmakta. Eğer bu itiraflar ile yeni bir süreç işleyecekse olaylar araştırılacaksa buradan başlaması gerekir” ifadelerini kullandı. 

‘AFFETMEK UNUTMAKTIR’

“Türkiye’nin doğasına uygun çok kimlikli ve kültürlü yapısına uygun bir yaşam tarzının olabilmesi için geçmişle hesaplaşılması gerekiyor” diyen İnan, sözlerini şöyle tamamladı: “Acılar yarıştırılamaz elbette, ancak acıların dindirilmesi içinde bazı şeylerin ortaya çıkarılarak telefi edilmesi gerekiyor. Nasıl telafi edilir? Elbette 17 bin insan geri getirilemez, ancak gerçekten samimi bir barışın sağlanması isteniyorsa acıları dindirecek yöntemlere ulaşmak gerekiyor. Bunun başında Hakikat Komisyonu’nun işlevsellik kazanması ve faillerin cezalandırılması geliyor. Eğer failler cezalandırılmayacaksa, mahkemelerde beraat edecekse ve bizim bu failli meçhulleri unutmamız istenecekse maalesef toplumsal hafıza güçlüdür. Hiç kimse babasının, amcasının ölümünü unutamaz. Toplumsal barış için belki affetmek gerekir, ancak bir yazar ‘affetmek unutmaktır’ diyordu. Unutmak için bazı koşullar vardır ve bu koşulların sağlanması gerekiyor bunun ön koşulu cinayetlerin aydınlatılması.”  

MA / Emrullah Acar