AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, tartışmaları 5 yıl önce sona erdirilen çözüm süreciyle rafa kaldırılan “sivil bir anayasa” tartışmasını tekrar başlattı. Muhalefet öneriyi iç ve dış politikada bir dizi sorunla karşı karşıya kalan hükümetin “gündem” değiştirme hamlesi olarak değerlendirdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün peş peşe yaptığı açıklamalar ise “anayasa tartışmalarından” iktidar ortaklarının beklentilerine ışık tuttu. Bahçeli, bahsedilen anayasanın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne göre düzenlenmesini isterken, Adalet Bakanı Gül ise, 1921 Anayasası’nın ruhunu taşıyacağını söyledi.

Gül’ün 1921 Anayasası vurgusu, gözleri bu anayasaya çevirdi. 23 maddeden oluşan 1921 Anayasası’nın dikkat çeken maddelerinden biri “devletin dinin İslam” olarak tanımlandığı maddedir. 1923’te 2’nci maddede yapılan değişiklikle 1921 Anayasası’na “Türkiye Devletinin dini, İslâm’dır. Resmi lisanı Türkçedir” eklendi. 1928’de bu ibare 1921 Anayasası’ndan çıkarıldı. 5 Nisan 1937’de ise 1924 Anayasası’nın 2’nci maddesine yapılan değişiklikle “Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyetçi, halkçı, devletçi, laik ve İnkılapçıdır” ibaresi eklenerek “laiklik” anayasaya girmiş oldu.

MUHTARİYET MADDESİ

Gül’ün atıfta bulunduğu 1921 Anayasası’nın 11’inci maddesinde ise muhtariyette yer veriliyor. Bu maddede 1923’te yapılan değişiklikle anayasadan çıkarıldı. Kürt siyasi hareketinin daha önceki anayasa tartışmalarında vurgu yaptığı 1921 Anayasası’nın söz konusu maddesinin, bahsedilen anayasa tartışmalarında AKP-MHP’nin mevcut Kürt sorununa yönelik politikası nedeniyle değerlendirilmeye alınmayacağı öngörülüyor.

Gül’ün açıklaması, AKP’nin geldiği siyasal İslam akımının var olagelen “laiklik” karşıtlığı ve anayasaya “İslam” ibaresinin eklenmesi taleplerine yeşil ışık yakma olarak değerlendiriliyor.

Avukat Mesut Beştaş, bahsedilen anayasa tartışmalarını Mezopotamya Ajansına (MA) değerlendirdi. 

NE BAYRAMDIR, NE SEYRANDIR

Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu söyleyen Beştaş, “Türkiye'nin köklü sorunlarını çözen, emeğin, Kürt sorununu çözme kapasitesine sahip uygun bir anayasa yapımına ihtiyaç var. Fakat ne bayramdır, ne seyrandır. Cumhurbaşkanının bir anayasa yapma gerekliliğini söylemesi açıkçası herkesi düşündürüyor. Özelikle muhalif olanları daha çok düşündürüyor. Bu koşularda bahsedilen bir anayasa yapılabilir mi? Kişisel düşüncem yeni bir toplumsal sözleşme yapılabilir” ifadelerini kullandı.

‘İYİ NİYETLİ BİR AÇIKLAMA DEĞİL’

İktidarın mevcut anayasaya dahi uymaması durumu yaşanırken, yeni bir anayasa yapma söyleminin kolay ve inandırıcılığının olmayacağını dile getiren Beştaş, “İktidarın uygulamalarına baktığımızda mevcut anayasayı pek tanımayan, uymakta sıkıntı yaşayan veya anayasayı her gün görmezden gelen bir yaklaşım içerisindeyken, yeni bir anayasa yapılması şeklindeki açıklama çok da iyi niyetli bir açıklama olarak değerlendirilemez” diye konuştu.

‘GÜNDEMDEN UZAKLAŞTIRILIYOR’

Yeni bir anayasa yapma ihtiyacının AKP-MHP açısından Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tahkim edilmesine yönelik olduğuna işaret eden Beştaş, “Son süreçlerde mevcut iktidarın yönetme kapasitesinin çok asgari noktalara indiği, yönetme kapasitesinin asgariye indiği süreçler yaşıyoruz. İktidar açısından bu gibi tartışmalar, bu süreci aşmanın yöntemleri olarak değerlendirilebilir. Tekrar anayasayı gündeme getirmeleri, belki yönetme konusunda kibir problemlerini aşmanın bir yolu olarak görebilirler. Ki nitekim öyle oluyor. Türkiye kamuoyu gerçek gündemden uzaklaştırılıp suni gündemlerle meşgul ediliyor. Bir kere şunu da ifade etmek gerekiyor ki, bir kere piyasaya sunmuş oldukları bir örnek söz konusu değil. Daha önce partilerin iş birliği içerisinde oluşturdukları kısmen 61 madde olarak hatırlıyorum, üzerinde uzlaştıkları bir anayasa değişikliği söz konusu olmuştu. Ancak MHP-AKP ittifakını oluşturulmasıyla birlikte bütün o çalışmalardan vazgeçildi” şeklinde konuştu.

‘MUHATİRİYET BEKLEMEK SAFDİLLİK OLUR’

AKP-MHP’nin muhafazakarlaşmaya yönelik attığı adımlara işaret eden Beştaş, şöyle konuştu: “Bu açıdan 1921 Anayasası’nda ‘devletin dini İslam’dır’ maddesi vardır. Bunu getirmek isteyebilirler. Benim gözlemim bu yöndedir. 21 Anayasası’nda ifade edilen muhtariyet veya her bölge kendine göre illerin özerkliği hususunda mevcut iktidarın kimseye muhtariyet vereceğini düşünmüyorum. Kürtlere, hele hele böyle bir bakış açısıyla Kürt sorununu çözmek isteyeceklerine dair çok inandırıcı olmayacaktır. Neden olmayacaktır? AKP-MHP döneminde sadece Türkiye’deki iç siyaset değil, Türkiye’nin dış politikası bile Kürtlerle endeksli yürümeye başladı. Nitekim Avrupa ülkeleriyle yaşadıkları, Kürt sorunundan kaynaklandığını görmek mümkündür. Irak’la, Suriye’yle ABD ile yaşadığı sorunların kaynağı Kürt sorunudur. Kürt sorunu endeksleme olumlu bir noktada değil, tam tersine Kürt’ün, Kürtlüğün, Kürdistan’ın inkarı üzerine kurulmuş bir politika. Bu noktada son derece katı bir siyaseti hayata geçiren bir iktidardan, muhtariyetten istifade ederek Kürt sorununu çözümünü beklemek safdillik olur.”

‘DİN MADDESİ SEBEBİYLE SAHİPLENİYORLAR’

Hayata geçirilmek istenen anayasanın Gül’ün atıfta bulunduğu 1921 Anayasası’nın demokratik ruhu olmadığını dile getiren Beştaş, şunları söyledi: “Tam tersine 1921 Anayasası’nda belirtilen ‘devletin dini İslam’dır’ kaynaklık olacağını düşünüyorum. Bunun onlar için büyük bir kazandırıcılığı olur. Belki onların hedeflerine ulaşmasını sağlayabilir, bu yüzden 1921 Anayasasını sahipleniyorlar. Bir diğer şey, 21 Anayasası gibi bir anayasanın kabulü halinde kendi kişisel siyasetlerini çok daha sorunsuz yaşama geçirme şansına sahip olurlar. Yani bir diktatörlük kurmak için mevcut anayasadan daha uygun bir durumda olacak. Mevcut anayasayla bile Türkiye mevcut AKP-MHP diktatörlüğünden mustarip iken, böyle bir anayasa Türkiye için bence ölümcül bir tehlikede olur.”

AKP-MHP’nin Meclis’teki çoğunluğunun sayısının bir anayasa değişikliğine yetmeyeceğine dikkati çeken Beştaş, şunları dile getirdi: “Meclisten geçirilmesi mümkün olmayan bir durum. Söz konusu bu gerçeklik bile iktidarın pek dürüst olmadığı, başka amaçlara hizmet etmek için bu gündeme getirdiğini söylemek mümkün. O da ne olabilir? Türkiye hem ekonomik, hem sosyal, hem siyasal birçok açıdan krizler içinde bulunuyor. Bu krizleri aşmak bir hikaye yazmaktan geçiyor. İktidarın bu hikayeyi yazma gücü de olmayınca süreci uzatma derdine girdiğine dair bir izlenim uyandırıyor. Kürtlerin bir sözü var; ‘Büyük taşa davranmak karşıdakine isabet ettirmemek amacını taşıyor.’"