Adil yargılanma talebiyle 186 gündür ölüm orucunda olan Avukat Aytaç Ünsal, cezaevinden hastaneye götürüldüğü süreci anlattı. Zorla müdahaleyi reddeden Avukat Ünsal, "Yerlerde sürüklenerek karga tulumba taşınarak hastaneye kaçırıldım. Şimdi bir sedyenin üzerinde acildeyim. Tepemde beyaz ışıklar, sağ tarafımda iğnesiyle bir serum. İçeri jandarmalar doluyor. Aklıma Mustafa geliyor, Koçak Mustafa… bir dağ keçisi gibi dayanmıştı bütün işkencelere. Bizden de aynı cevabı alacaklar" diye yazdı.

ZORLA MÜDAHALE TEHDİDİ

Avukat Aytaç Ünsal, tutulduğu Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi’nden binaet'e mektup yazdı. Zorla müdahale tehditlerini anlatan Ünsal, şunları kaydetti:

“Karşısındaki erkek sesi ‘İçişleri Bakanımızın talimatı var, müdahale edilecek’ diyor.  ‘Asla kabul etmiyorum, çocuğuma işkence yapmanıza izin vermeyeceğim’ diye cevap veriyor annem. Polis olduğunu anladığım kişi ‘Devlete güvenmiyor musunuz?’ diye soruyor. ‘Bu kadar yaşadığım şeyden sonra güvenmiyorum. Ne polisine ne askerine ne mahkemesine güveniyorum’ cevabını alıyor.”

Ve annem bir solukta konuşmaya başlıyor, ‘Tek oğlum. Ben onu sokakta bulmadım. Zorla müdahale etmeyeceksiniz. Onun iradesine saygı duyacaksınız. Ölümse ölüm. İradesi dışında hiçbir şeye izin vermeyeceğim.’ Hararetleniyor, heyecanlanıyor. Karşısında kalabalık olan ‘küçük adamlar’ daha da küçülüyor.”
“Tartışma devam ediyor, bir yandan da beni görmek istiyorlar. Soğuk bir ‘olmaz’ cevabıyla karşılaşıyorlar. Konuşmalar sürerken bir anda gök gürlüyor sanki, ‘Lanet olsun, hepinize lanet olsun’ haykırışı inletiyor ortalığı. Babam bu ve o da çok öfkeli.

Adli Tıp Kurumu’nun ‘hapishanede kalamazlar’ raporundan sonra doğal olarak tahliye olacağımı düşünmüşlerdi. Hayaller kurdular, bayramı yanımda geçireceklerini düşündüler. Hayalleri karartıldı. Bayramı zehir ettiler onlara. Bundandır ki taşıyor öfkeleri. Kapının önünde yavruları için çarpışıyorlar. İkisi de benim kahramanım. Çocuklarını sevdiklerini gösteriyorlar, onurlarına sahip çıkıyorlar. Koşulsuz mücadele ediyorlar. Öyle lafta kalmaz, evladını Emniyet Müdürünün karşısında çatır çatır savunur bu sevgi.”

Tartışmalar devam ederken sedyemi hareket ettiriyorlar, annemin babamın önünden jet hızıyla kaçırılıyorum. Onlara sesleniyorum, ‘Sizi çok seviyorum, beni merak etmeyin. Ben bağırdıkça sedye hızlanıyor. O kadar korkaklar ki panikliyorlar, sedye sağa sola çarpıyor. Sonunda geldik. Yine bir demir kapı açılıyor. Ve beni bembeyaz duvarları olan, içinde sadece yatak bulunan bir odaya koyuyorlar. Üç tarafı duvarlarla çevrili. Sadece köşesinde iç koridora bakan dikdörtgen iki küçük pencere var. Bu pencerelerden jandarmalar beni izliyor. Koridorda kapımın önünde 10 jandarma bekliyor. Pencereden bakıyorlar. Telefonla konuşan üstüne bilgi veriyor, ‘Ayağa kalkabiliyor komutanım, kötü görünmüyor.’ Onların gözleri 5 kilo kalmış birini görüyor. Bu küçük adamlar yanılıyorlar, çok iyiyim, azimle doluyum…”

ANNE NERMİN ÜNSAL: HASTANE, CEZAEVİ KOŞULLARINDAN DA KÖTÜ

Avukat Aytaç Ünsal’ın annesi, Avukat Nermin Ünsal da bianet’ten Ayça Söylemez'e yaptığı açıklamada, oğlunun tutulduğu hastanenin pandemi hastanesi olduğunu, Sağlık Bakanlığının “riskli” olarak belirlediği hastanelerden olduğunu söyledi.

Nermin Ünsal hastanedeki ilk gün tanık olduklarını şöyle anlattı:

“Aytaç’ı Silivri’deki koğuşundan da sürükleyerek çıkarmışlar. Bulunduğu ambulans hastaneye acil kapısından girdi. Ambulanstan da onu iki güvenlik görevlisi adeta bir patates çuvalı gibi çıkardı, sedyeye attı pat diye attılar. Ben de peşlerinden acil servise girdim. İçeride 30 kadar jandarma personeli vardı. Üst düzey olduğunu düşündüğüm bir Emniyet görevlisi geldi, ‘İçişleri bakanının talimatı var müdahale edeceğiz’ dedi. Ardından gelen doktor ise ‘Oğlunuz müdahale istemiyor o istemeden olmaz’ dedi. İki saat acil serviste sedyede tutuldu. Bizi içeri almadılar ama bu arada onlarca hasta ve yakını girip çıktı acile… Sonra da bizi geriye çekip Aytaç’ı sedyeyle, çarpa çarpa servise götürdüler.”

Nermin Ünsal oğlunun tutulduğu hastane odasının koşullarının hapishaneden daha kötü olduğunu şöyle anlattı:

“Pencereler sabitlenmiş durumda, hava girişi yok, kapı önünde 10 jandarma ve bir gardiyan bekliyor. Aytaç’ı en son hapishanede gördüğümde yüzü canlıydı gözleri parlıyordu. Bugün ise hastanede, gözlerinin feri sönmüş yüzü sapsarı.

“Tecritte tutuluyor. Hapishanede havalandırması vardı. Burada öyle bir şey de yok. Odasının tepesinde beyaz ışıklar gece hiç sönmemiş, bunu çözene kadar dört gece uyuyamadı. Gece de jandarmalar ve gardiyan sürekli odasına giriyor. Işıkları mücadele sonucunda söndürttüm. Bağışıklığı hızla çöküyor açlıktan değilse de koronadan öldürecekler.” Halka, muhalefet partilerine, sanatçılara, aydınlara, avukatlara sesleniyorum. Bu iki avukat adalet için ölürlerken onların seslerini duymalarını, sahip çıkmalarını hukuksuzluklara dur demelerini istiyorum.”