Metris R Tipi Cezaevi’nde kalan Ergin Aktaş, cezaevlerinde bulunan 457'si ağır olmak üzere 1333 hasta tutukludan biri. Her iki kolu olmayan Aktaş, kötü cezaevi koşullarından kaynaklı ileri derecede tüberküloz, KOAH ve bronşit hastalıklarına yakalandı. Aktaş, bu hastalıkları nedeniyle Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından 5 kez verilen “cezaevinde kalamaz” raporu verilmesine rağmen hala demir parmaklıkların ardında.

Yapılan başvuruların reddedilmesi üzerine avukatlarının “yaşam hakkı ihlali” ve “işkence”  gerekçeleriyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı başvuru da reddedildi. Ret kararı verilmesi üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yapıldı. Yapılan başvuruyu 22 Şubat'ta karara bağlayan AİHM, cezaevi otoritelerinin başvurucunun tutulma koşuluyla ilgili yeterli tedbiri aldığı sonucuna ulaşıldığını savunarak, Aktaş'ın cezaevinde tutulma koşullarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 3’üncü maddesi kapsamında “kötü muamele oluşturmadığına” hükmetti.  

ÖLÜME TERK EDİLMİŞ HALDELER 

AİHM’in kararına rağmen tahliye edilmeyen Aktaş, boyundan aşağı tutmayan ağır hasta tutuklu Abdullah Turan ve bacakları tutmayan Serdal Yıldırım ile birlikte aynı koğuşta tutuluyor.

Aktaş ve aynı koğuşta birlikte kaldığı diğer iki ismin cezaevi koşullarında tedavilerinin yetersiz kalması dolayısıyla durumlarının her geçen gün kötüye gittiğini aktaran avukatı Gülizar Tuncer, cezaevlerindeki ağır hasta ve engelli konumunda bulunan tutukluların “ölüme terk edildiğini” söyledi.

‘TEDAVİLERİ YAPILMIYOR’ 

Aktaş ve diğer tutukluların düzenli olarak tedavi edilmesi gerektiğini belirten Tuncer, fakat bu hakkın sağlanmadığını ifade etti. Tuncer, cezaevlerindeki Aile Hekimi uygulamasının tedaviye yetmediğini dile getirerek, şunları söyledi: “Bulundukları cezaevindeki revirde hem sağlık personeli sayısı hem de oradaki tıbbi olanaklar yetersiz. Ayrıca hastaneye götürdüklerinde ise sevk sürecinin çok uzun süreye yayılıyor. Çok uzun bir süreye yayılması bir yana hastaneye gittikleri zamanda da kelepçeli muayene ediliyor ya da kendilerinden önce jandarmaların doktorlara verdiği asılsız bilgilerde kaynaklı kendilerine olumsuz yaklaşılıyor. Doktor sadece tıbbi raporlara bakmak zorunda ama tutuklular ‘tehlikeli’, ‘kaçar’, ‘terörist’ ve ‘bölücü’ tanımlamasıyla karşılaşıyorlar. Bu kabul edilemeyecek onur kırıcı uygulamalar dayatıldığı için tedavileri yapılmıyor.” 

TABLO DAHA DA AĞIRLAŞTI 

Tutukluların salgınla birlikte daha da büyük sorunlarla karşılaşmaya başladıklarını anlatan Tuncer, cezaevi idaresinin gerekli önlemleri alamadıklarını öne sürerek tedavi hakkını engellediğini belirtti.

Tuncer, “Hastaneye geliş gidişleri tümüyle kısıtladılar. Düzenli olarak doktor kontrolünde olması gereken hastalar var. Cezaevleri revirlerinde bu tür bir tedaviyi sağlayacak koşulları yok. Hastaneye gitmek zorundalar. Ancak salgın bahanesiyle götürülmedikleri için durumları daha da ağırlaştı. Bundan ötürü sayısını dahi hatırlayamadığımız hasta mahpus yaşamını yittirdi. Bunun en açık örneği Sabri Kaya. Salgın sürecinde defalarca hastaneye kaldırıldı, yoğun bakıma kaldırıldı. Artık ölüm sınırındayken bırakıldı. Ardından yaşamını yitirdi. Yani böylesine ağır bir tablo var. Aktaş, Turan ve Yıldırım da bu tablo arasında en çarpıcı örnekler” diye konuştu. 

‘ÖLECEKSİNİZ’ DİYORLAR

Salgın gerekçesiyle binlerce adli tutuklu salıverilirken, ağırlaştırılmış müebbet almış tutukluların hiçbir şartla serbest bırakılmaması üzerinde duran Tuncer, “Tecrit, insanlık dışı uygulamalar, iletişim ve haberleşme engelli, ailelerin ziyarete gelirken çıplak arama dayatmaları ve pek çok işkence uygulamaları bir yana ağırlaştırılmış müebbetlere özgü bu infaz rejimi var. Kaldıkları cezaevleri güya sağlık koşulları iyi olarak tabir ediliyor. Ancak bir işkence merkezi.  Burada ‘sürüneceksiniz, öleceksiniz, ölüme mahkumsunuz’ diyorlar. Türkiye gerçekliği, hasta mahpus gerçekliği bu” ifadelerini kullandı.