Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu Mehmet Emin Özkan (81), 6 aydır pandemi gerekçesiyle tedavi edilmiyor. 1993 yılından bu yana tutuklu olan ve müebbet cezası olan Özkan, kalp, tansiyon, zehirli guatr, kemik erimesi, böbrek ve bağırsak bozuklukları, aşırı derecede kilo kaybı, duyma ve görme eksikliği gibi çeşitli sağlık sorunları bulunuyor. Özkan, yeme, içme giyinme, banyo, tıraş, tuvalet ihtiyaçlarını tek başına karşılayamayacak durumda. Cezaevi doktoru, pandemi gerekçesiyle muayene etmediği Özkan’ın hastane sevki de yapılmıyor. 

'KONTROL ALTINDA TUTULMALI'

Toplamda 13 hastalığına rağmen tahliye talepleri reddedilen Özkan’ın 9 Eylül’de babasıyla yaptığı kapalı görüşmeyi anlatan kızı Selma Özkan, haftada 3 gün hastaneye götürülen babasının 6 aydır hastaneye götürülmediğini belirterek, sağlık durumuna göre değişen ilaçlarının da değiştirilmediğini aynı ilaçların kendisine verildiğini söyledi. 

Özkan, salgının başladığı günden bu yana cezaevi yönetiminin temizlik malzemelerini tutuklulara vermediğini babasının kendisine aktardığını ifade ederek, “13 hastalığı bulunan babam yılladır cezaevinde hukuksuz bir şekilde tutuluyor. Cezaevinde kalamaz raporuna rağmen cezaevinde tutuldu. Daha sonra bu rapor hukuksuz bir şekilde değiştirilerek ‘kalabilir’ raporu olarak ortaya çıkarıldı. Sosyal etkinliler yok. Temizlik malzemeleri kendisi alıyor. Tansiyonu yanında olan kardeşim ölçüyor. Sonucu gardiyana veriyor. Gardiyanda bu sonucu revire götürüyor.” diye konuştu.

İLAÇLARI KOĞUŞTAKİLER YAZIYOR

Özkan, cezaevi doktorunun babasını salgın nedeniyle muayene etmeyi reddettiğini ifade ederek, babasının sürekli kullandığı ama tükenen ilaçlarının isimlerinin koğuş arkadaşları tarafından bir kağıda yazılarak, gardiyanlar aracılığıyla cezaevi doktoruna iletildiğini ve doktorun bu ilcaları reçeteye yazdığını söyledi. İlaçların kan ve tansiyon değerleri ile diğer hastalıkların seyrine göre, miligramlarında ve günlük kullanım dozlarının değişmesine rağmen bu değerlerin sürekli sabit kabul edildiğini ve hastalığın seyrine göre ilaçların miligram ve günlük dozlarında değişiklik yapılmamasının babasının sağlığı açısından ciddi risk oluşturduğunu dile getirdi.

Babasının onca hastalık ve yaşına rağmen serbest bırakılmamasına tepki gösteren Özkan kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı. 

NE OLMUŞTU?

Mehmet Emin Özkan ve ailesi Lice'nin Sisê (Yolçatı) köyünden bulunan evlerinin güvenlik güçlerince 1992 yılında yakılması nedeniyle Mersin'e göç etti. Lice'nin devlet güçlerince taranmasının üzerinden 3 yıl geçtikten sonra "Örgüte yardım etmek" iddiasıyla gözaltına alınır. 2 itirafçının verdiği ve daha sonra "işkence altında" ifadeleri alındığını ve ifadelerinden vazgeçmesine rağmen Lice katliamı sırasında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'a yönelik düzenlenen suikasttan sorumlu tutularak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Özkan’ın cezaevinde olduğu 2013 yılında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın dosyasının 20 yıllık zaman aşımına uğramaması için tekrar dava açması üzerine Aydın’ın JİTEM tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Bu davanın üzerinden 6 yıl geçmesi ve ağır sağlık sorunlarına rağmen infazı durdurulmayan Özkan, 2015 yılında Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulundan yüzde 87 vücut fonksiyonlarının işlevsiz olduğuna dair "Cezaevinde kalamaz" raporu aldı. Yine tahliye edilmeyen Özkan, defalarca fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. 2019 yılının Mart ayında yeniden kurula başvuran Özkan’a, bu kez "Cezaevinde kalabilir" raporu verildi.

İNFAZ DURDURMA TALEBİ REDDEDİLDİ 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kapatılan Devlet Güvenlik Mahkemelerinde "asker hakim bulunması" nedeniyle adil yargılama hakkının ihlal edildiği yönünde verdiği ilke kararının ardından Özkan'ın yeniden yargılama talebi doğrultusunda infazın durdurularak tahliye edilmesi talebi de "kaçma şüphesi bulunduğu" gerekçesiyle reddedildi.

DAVANIN SEYRİ DEĞİŞTİ  

Zaman aşıma kısa bir süre kala tekrar görülmeye başlanmasıyla seyri değişen 22 Ekim 1993'te günü ilçede dönemin Jandarma Komutanı Bahtiyar Aydın'da aralarında bulunduğu 15'si sivil toplam 16 kişinin öldürüldüğü dava, hükümetin güvenlikçi politikaları dönmesiyle eski seyrine döndü.

Lice Davasının yeniden başlamasıyla Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu ile Üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında "Taammüden öldürme", "Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik", "Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 24 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul edince, 2013'te dava süreci başladı.

LİCE'DE ÇATIŞMA OLMADIĞI KESİNLEŞTİ

27 klasörlük dava dosyasında hem davacı tanıkları, hem de o dönem Lice'de görev yapan birçok resmi yetkili, 22 Ekim 1993 günü Lice'de herhangi bir çatışmanın olmadığını ve ilçede yaşanan tahribatın "operasyona çıkan askerler tarafından" yapıldığını belirtti.

Güvenlik gerekçesi ile dava önce Eskişehir'e daha sonra İzmir'e nakledildi. 2014'de komutanların yargılanması için Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) izni gerektiği belirtilerek İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamayı durdurdu. 29 Ocak 2015'de HSYK durdurma kararını bozdu ve davanın İzmir'de devam etmesine karar verdi.

TUTUKSUZ YARGILANIP BERAAT ETTİ

Sanık Tünay Yanardağ, geçirdiği kalp krizi sonucu ölünce davada tek sanık olan Eşref Hatipoğlu tutuksuz yargılandı. 17 Mart 2016 tarihindeki duruşmada ilk kez hazır bulunan Hatipoğlu'nun vareste tutulmasına karar verildi.

Yargılamanın devam ettiği İzmir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi, 8 Aralık 2018'de gördüğü karar duruşmasında davanın tek sanığı Eşref Hatipoğlu´nun üzerine atılı tüm suçlardan beraatine karar verdi.

Müşteki avukatlarının itirazıyla yerel mahkemenin beraat kararı Yargıtay'a taşındı.