Türkiye tarihinde 1915’te Ermeni aydın, yazar ve sanatçılara yönelik başlayan faili meçhul cinayetler, 1980 askeri darbesi ve sonrasında genel-geçer bir hal aldı. 1990’lı yıllarda Kürt siyasal hareketinin kitleselleşmesiyle kaçırma ve kaybetme politikasının hedefi bu kez Kürtler oldu. 

17 BİN FAİLİ MEÇHUL CİNAYET

Faili meçhul cinayetlerle ilgili resmi olarak net bir rakam olmasa da yaklaşık 17 bin faili meçhul cinayet ve kayıp olduğu belirtiliyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) verilerine göre; 2 bin 324 faili meçhul cinayet yaşandı. Bunların dışında kayıp olan bin 251 kişiden halen haber alınmadı. 1990’dan önce başlayan cinayetler, 1992’den itibaren aniden yükselişe geçti. En çok cinayet ve kayıp vakası ise 1993, 1994 ve 1995 yıllarında görüldü. İller bazında ise faili ve meçhul cinayetler ve kayıpların en çok yaşandığı il sıralamasının başında Diyarbakır, Şırnak ve Batman geliyor. 

BU YILIN KAYIPLARI

1990’lı yıllarda yaşanan kayıp vakaları günümüzde de sürüyor. Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’dan ise 5 Ocak’tan, Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Kovankaya (Mehrî) köyünde yaşayan Hürmüz Diril'den 11 Ocak’tan ve Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan oğlunu ziyaret etmek üzere Batman'dan İstanbul'a giden 65 yaşındaki Mehmet Bal’dan 24 Ocak’tan bu yana haber alınamıyor. 

AKP DÖNEMİNDEKİ CİNAYETLER

CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’un 17 Mayıs 2020 tarihinde hazırladığı rapora göre,  AKP’nin iktidarda olduğu 2002-2017 arasında 432 faili meçhul cinayet yaşandı. Raporda, cinayetlerin araştırılması için verilen 22 Meclis Araştırma önergesinin de AKP oylarıyla reddedildiği belirtildi.

600’ÜNCÜ HAFTA

1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetler ve gözaltına kayıpların akıbetinin sorulması, faillerin yargılanması talebiyle Diyarbakır Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde 31 Ocak 2009’da başlayan "Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın" eylemi 600'üncü haftasına giriyor. 20 Ağustos 2016 tarihine kadar Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam eden eylem, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) gerekçesiyle Valilik kararıyla yasaklandı. İHD Diyarbakır Şubesi’nde devam eden eylemler, koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle 13 Mart’tan bu yana sosyal medya üzerinden gerçekleşiyor. 

Yer, zaman, biçim değişse de adalet arayışından vazgeçmeyen aileler, kayıpların bulunmasını, devlet arşivlerinde kayıtlı olan akıbetlerinin açıklanması, faillerinin yargılanması, "zorla kaybettirme" suçunun insanlığa karşı suç kapsamına alınmasını, zaman aşımına uğramayacak şekilde düzenlenmesi ve Birleşmiş Milletler Gözaltında Kayıplar Sözleşmesi'nin imzalanmasını istiyor. 

ÇIĞLIKLAR DUYULMADI

İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Adnan Örhan, 600’üncü haftaya giren kayıp yakınlarının adalet arayışını anlattı. 2016 yılında Koşuyolu Parkı’nda yapılmak istenen eylemin Diyarbakır Valiliği tarafından yasaklandığını anımsatan Örhan, bunun “belirli çevrelerin annelerin sesinden rahatsız olması” nedeniyle gerçekleştiğini belirtti. 

600 haftadır annelerin çığlıklarının duyulmadığını ifade eden Örhan, her iktidarın faili meçhul cinayetlerin sorumluluğunu bir önceki hükümete yüklemeye çalıştığını söyledi. Örhan, “Hayır, devlet bir bütündür. Süregelen bir politikası vardır. Netice itibariyle geçmiş yıllarda yaşatılan bu felaketler mevcut hükümetlerin de sorumluluğudur” dedi. 

VERİLEN SÖZLER

Birçok annenin yıllarca arayışı içinde olduğu çocuklarının kemiklerine bile kavuşamadan yaşamını yitirdiğini dile getiren Örhan, devlet yetkililerinin kayıplarına bulunmasına dair verdikleri sözleri anımsattı. Örhan, “Birilerinin zaman zaman bu konuda yaklaşımı anneleri umutlandırdı. 90’lı yıllarda bu olayların ne kadar kirli güçler tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Çünkü olayın üzerine gidilirse, o dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İçişleri Bakanı gibi sorumlular yargılanmak durumunda kalacaktı. Bu nedenle olayların üstü kapatıldı ve aynen kayıplar bu şekilde günümüze kadar devam etti. Bu kayıpların üzerine gidilip failler yargılasaydı, bugün Süryani Diril çifti, Gülistan Doku kaybolmayacaktı” ifadelerini kullandı.

ERMENİLERDEN KÜRTLERE 

1915’te Ermeniler ve 1990’da Kürtlere yönelik kaybetme ve kaçırma politikaları arasında bağ kuran Örhan, “Nitekim bu geçmişten bu yana ‘Biz istediğimiz muhalifi ve ötekiyi öldürürüz, kimselerden ses çıkmaz, çünkü bu bizim yanımıza kar kalıyor’ düşüncesi, bir gelenek haline geldi” diye konuştu.

KAYIP HİKAYELERİ BELGE NİTELİĞİNDE

“Kayıp yakınlarının mücadelesi aynı zamanda bir demokrasi mücadelesidir” diyen Örhan, her hafta okunan kayıp hikayelerinin, yargı nezdinde belge niteliği taşıdığının altını çizdi. Cumartesi Annelerinin eylemlerinin kuşaktan kuşağa kesintisiz bir şekilde sürdüğüne vurgu yapan Örhan, “600 hafta dile kolay. Galatasaray Meydanında bu mücadele 800 haftayı aştı. Bir bütün olarak baktığınız zaman annelerin mücadelesi, dünyada en uzun soluklu eylem biçimidir. Adalet yerini bulana kadar eylemlerimize devam edeceğiz. Bu kuşaktan kuşağa devam edecek. 600 hafta değil, adalet yerine bulana kadar bu mücadele sürecek” diye belirtti.

26 YILDIR HABER ALINAMIYOR

Gözaltında kaybedilen binlerce kişiden biri olan Mehmet Can Avşin, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Kılıçlı (Mizak) köyüne 8 Mayıs 1994 yılında jandarmalar tarafından düzenlenen baskında evler yakıldıktan sonra tüm köylülerle birlikte gözaltına alındı. Köylüler 2 gün sonra serbest bırakıldı ancak Ayşin gözaltında tutuldu. Ayşin’in 8 gündür gözaltına tutulduğu 15 Mayıs 1994’te Diyarbakır’a göç eden çocukları, Lice İlçe Jandarma Karakoluna gitti. Babalarını soran çocuklarına, “Savcı izne gitmiş ve izinden döndükten sonra, biz babanızın ifadesini alıp serbest bırakacağız” denildi. Ancak o günden sonra Ayşin’den hiçbir haber alınamadı. Aile, Lice İlçe Jandarma Karakolu, Diyarbakır Valiliği, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, OHAL Bölge Valiliği nezdinde sayısız başvurular yapsa da “Böyle birini almamışız, görmemişiz” yanıtlarıyla karşılaştı. 

'KİMSE SESİMİZİ DUYMUYOR'

Ayşin’in kızı Aynur Ayşin (51), 26 yıldır babasının akıbetini sormak için mücadele veriyor. Diyarbakır’da devam eden eylemlerde her hafta adalet talebinde bulunan Aynur Ayşin, 26 yıl önce köylerinin bir grup asker tarafından yakılarak, babasıyla beraber köydeki birçok kişinin gözaltına alındığını ifade etti. Ayşin, “Bir süre sonra bir kısmını bıraktılar, babamı bırakmadılar. 26 senedir babamızı arıyoruz. Bulamıyoruz. Bize nerede öldürdüklerini, nerede yaktıklarını, kemiklerinin nerede sakladıklarını söylesinler. 11 yıldır eylem yapıyoruz. Kimse sesimizi duymuyor. Kimse bu taşıdığımız fotoğraflara bakmıyor bile” dedi. 

'BABAM YAŞIYOR VE ARAMIZDA'

Kayıplarının akıbetini ve faillerini sormaya devam edeceklerini vurgulayan Ayşin, “Ne zaman eylem olursa gideceğiz, ‘buradayız’ diyeceğiz. Babam kayıp olduğunda ben 27 yaşındaydım. Şimdi 51 yaşındayım. Yaşlandım ama halen bu davanın takipçisiyim. Sağlıklı olduğum sürece bu davanın peşini bırakmayacağım. Çocuklarımda ‘anne sen ölsen biz gideceğiz eyleme diyorlar’. 26 yıl geçti aradan, kimsenin bana ‘senin baban öldü’ demesini istemiyorum. Babam yaşıyor ve bizim aramızda. Birinin babamın öldüğünü söylemesi, bana ağır geliyor. Ben halen babamın öldüğüne inanamıyorum” şeklinde konuştu.

Mezopotamya Ajansı / Ergin Çağlar - Cahit Özbek