Türkiye tarihinde gayrimüslümlerin hedefe konulduğu saldırılardan birinin üzerinden 66 yıl geçti. İstanbul’da Rumlar başta olmak üzere Ermeni ve Yahudilerin katledilip, mallarının yağmalandığı 6-7 Eylül 1955 pogrom iktidara yakın İstanbul Ekspres gazetesinin “Selanik'te Atatürk'ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı” şeklinde yaptığı asparagas bir haber gerekçe yapıldı. Normal tirajı 20 bin dolayında olan gazete, olaylar başlamadan iki saat önce ikinci baskısını yaparak, o gün 290 bin satıldı. Gayrimüslimlere karşı örgütlenen Kıbrıs Türk’tür Derneği üyeleri gazeteyi bütün İstanbul'da dağıtıp, halkı galeyana getirmek üzere harekete geçirildi. 

  

Akabinde 6-7 Eylül tarihlerinde ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi, başta olayların yaşandığı Beyoğlu olmak üzere yaşadıkları ilçelerde gayrimüslimlere ait ev ve işyerlerini yağmalayıp yıktı. Yaşanan olaylarda resmi kaynaklara göre 11 kişi, Helsinki Watch örgütünün raporuna göre ise 15 kişi yaşamını yitirdi. Yine resmi rakamlara göre 30 kişi, gayri resmi rakamlara göre 300 kişi de yaralandı. İstismara uğrayan kadın sayısı ise resmi rakamlara göre 60 iken, bu sayı gerçekte 400’ü buldu.4 bin 214 ev, bin 4 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel vb. 5 bin 317 işyeri küle döndü. Kiliselerin içindeki kutsal eşyalar da tahrip edilirken, İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesi ise tamamen ateşe verildi.

CUMHURBAŞKANI'NIN İTİRAFI

Yaşananların ardından binlerce Rum, Türkiye’den göç etmek zorunda kaldı. Göç eden gayrimüslimlerin mallarına ise el konuldu. Olayların ardından dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, “Galiba dozu kaçırdık” sözü olayların planlı bir şekilde geliştiğinin göstergesi oldu. Yıllar sonra dönemin Özel Harp Dairesi (ÖHD) Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu ise “6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?” sözleriyle yaşananların planlı olduğunu itiraf etti.

6-7 Eylül olaylarını ve devletin azınlıklara dair politikalarını değerlendiren Ermeni siyasetçi yazar Murad Mıhçı, devletin azınlıklara karşı politikasının değişmediğini söyledi. 

GÖÇ ETTİRİLDİLER

Programlı ve yalan bir haberle başlatılan pogrom için İstanbul dışında getirilen ırkçı gruplara dikkati çeken Mıhçı, “Sadece Rumların değil, Ermeni ve Yahudilerin de evlerine ve işyerlerine saldırıldı. O dönem 1 milyon 200 bin nüfuslu İstanbul’da 210 bin civarında azınlık nüfusu vardı. Şimdi 60 bin civarında azınlık nüfusu var. 1942’de varlık vergisine tabi tutulan azınlıklar bu saldırıyla birlikte bu coğrafyadan göç etmek zorunda bırakıldı” diye belirtti.

BAKIŞ AÇISI DEĞİŞMEDİ

Yaşanılan coğrafyada azınlıklara saldırıların her zaman var olduğunu vurgulayan Mıhçı, 1909 yılında Kilikya olayların 70 bin Ermeni’nin katledildiğini hatırlattı. Mıhçı, “Bu aslında 1915’in provasıdır. 1915’ten sonra bu coğrafyada sadece az olanlara değil, diğerlerine de saldırı oldu. O günden bu güne iktidarın azınlıklara bakış açısı değişmedi. Yakın tarihimizde Ergenekon davalarında Kafes Operasyonları adı altında aynı planlamanın belgeleri çıktı. Özetlemek gerekirse, Türkiye toplumunda azınlıkların belli bir kodları var. Siz bu coğrafyada ne kadar Müslüman ya da Türk olduğunuzu söyleseniz de geçmişteki kodunuz yüzünden kodlu olanların giremediği hiçbir işe sahip olamıyorsunuz” diye konuştu. 

YÜZLEŞİLMEDİ

Coğrafyada yaşanan hiçbir kırım ya da saldırıyla yüzleşilmediğinin altını çizen Mıhçı, şöyle devam etti: “66 yıl sonra bile aynı görüş ve duruşla tehditlerini görüyoruz. İktidarın zihniyeti aynı. 6-7 Eylül’de olduğu gibi Alevi ya da Kürt evlerine aynı işaretlerin konulduğuna şahit oluyoruz.  Coğrafyada ölümler ve acılar ne kadar inkar edilse de bizimle yaşıyor. 1915'te Ermenilerin yaşadığını bugün başka halklar yaşıyor. 1915’te yaşananlarla yüzleşilseydi öteki halklara saldırılar olur muydu? Kesinlikle olmazdı. 6-7 Eylül’le yüzleşilen bir toplum olsaydık, Konya’da yaşanan saldırı olmayabilirdi.” 

ÖLÜLERE SALDIRI

“Bu saldırılar sadece dirilere değil, ölüleri de oluyor” diyen Mıhçı, şunları söyledi: “Son zamanlarda mezarlıklara saldırıları görüyoruz. Kendisi gibi olmayanlara dair bir ayrımcılık var. Bu ayrımcılık bazen 6-7 Eylül oluyor bazen de bu tip saldırılar oluyor. Bu konuda bu tip mekanlar aslında yüzleşme mekanlarıdır. Yüzleşmeyi kendi öznel tarihimizi bilerek yapabiliriz. Yüzleşmenin bu coğrafyaya gerçek demokrasiyi ve barışı getireceğini inanıyorum. Biz de bu barışın hamallığını yapmaya çalışıyoruz.” 

NEDEN YOKLAR?

Ülkede 60 bin civarında azınlığın kaldığına işaret eden Mıhçı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu belki bazı ülkeler için normal karşılanabilir ama burası bizim ana vatanımız. Bizler bu coğrafyaya uzaydan gelmedik. Ben Konya Ereğliliyim dediğim zaman insanlar şaşırıyor. Ne şaşırıyorsun, Konya Ereğli’de insanın az olduğu zamanda 12 bin Ermeni yaşıyordu. Bugün bu insanlar yoklar. Bu insanların neden olmadığını düşünmek gerekiyor.”

HER AN HEDEF OLABİLİYOR

Geçen aylarda Ankara Altındağ’da Suriyeli yurttaşların evine yapılan saldırıları anımsatan Mıhçı, yaşanan saldırıların sorumlusunun iktidarın politikası olduğunu ifade etti. Mıhçı, “Aynı 6-7 Eylül’deki gibi emniyetin bu konuya dair önlem almama durumu var. 66 yıl evvel nasıl yaşandıysa bugün onun emarelerin de hiçbir fark yok. Bugün kendini bu coğrafyanın ‘sahibi’ olarak görenler, diğerlerini her an hedef haline getirecek politikalar üretebiliyor” ifadelerini kullandı.

'SUSMAYACAĞIZ'

Son dönemde Kadıköy’de Ermeni Kilisesi’ne yönelik gerçekleştirilen saldırının da engellenmediğini ifade eden Mıhçı, sözlerini şöyle tamamladı: “Orası emniyetin 10 kişilik basın açıklamasına bile izin vermediği bir yer. Her gün onlarca sivil polis bulunan bir yer. Yapılan saldırıya ise müdahale edilmedi. Kadıköy’de yine bir saldırı olsa bir yere bile müdahale etmeyen emniyet orada yaşayan azınlıkların evlerini koruyacak mı? Ben buna emin değilim. Bunlar bu şekilde oluyor diye bizim gibi az olanlar susacak değil. Biz de olanları anlatmaya çalışıyoruz.” 

MA / Kadir Güney