İstanbul’da Rumlar başta olmak üzere Ermeni ve Yahudilerin katledilip, mallarının yağmalandığı 6-7 Eylül olaylarının üzerinden 65 yıl geçti. İktidara yakın İstanbul Ekspres gazetesinin “Selanik'te Atatürk'ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı” şeklinde yaptığı asparagas bir haber, İstanbul’da yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudilerin evlerine ve işyerlerine yönelik saldırının başlangıç fitili oldu.

Normal tirajı 20 bin dolayında olan gazete, olaylar başlamadan iki saat önce ikinci baskısını yaparak o gün 290 bin satıldı. Gayrimüslimlere karşı örgütlenen Kıbrıs Türktür Derneği üyeleri gazeteyi bütün İstanbul'da dağıtıp, halkı galeyana getirmek üzere harekete geçti. 

ORTAYA ÇIKAN BİLANÇOSU

Akabinde 6-7 Eylül tarihlerinde ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi, başta olayların yaşandığı Beyoğlu olmak üzere yaşadıkları ilçelerde gayrimüslimlere ait ev ve işyerlerini yağmalayıp yıktı. 

Yaşanan olaylarda resmi kaynaklara göre 11 kişi, Helsinki Watch örgütünün raporuna göre ise 15 kişi yaşamını yitirdi. Yine resmi rakamlara göre 30 kişi, gayri resmi rakamlara göre 300 kişi de yaralandı. İstismara uğrayan kadın sayısı ise resmi rakamlara göre 60 iken, bu sayının gerçekte 400’ü buldu.

4 bin 214 ev, bin 4 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel vb 5 bin 317 işyeri küle döndü. Kiliselerin içindeki kutsal eşyalar da tahrip edilirken, İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesi ise tamamen ateşe verildi.

Bu yaşananların ardından binlerce Rum ve diğer gayrimüslim aileler Türkiye’den göç etmek zorunda kaldı.

‘ÖZEL HARP İŞİYDİ’

Olayların ardından Beyoğlu’na gelen dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, "Galiba dozu kaçırdık" sözü, olayların aslında planlı olduğunu gözler önüne serdi. Yıllar sonra verdiği bir röportajında dönemin Özel Harp Dairesi (ÖHD) Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu’nun sarf ettiği “6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?” sözleri ise resmi tamamladı.

ERİTME POLİTİKASININ HALKASI

Olayların üzerinden 65 yıl geçmesine rağmen hala hafızalardaki yerini koruyor. 15-16 Eylül olaylarının tanıklarından Gazeteci Mihail Vasiliadis, 6-7 Eylül olaylarını tek başına ele almanın mümkün olmadığını vurguluyor.

Bu olayların zincirin tek bir halkası olduğuna işaret eden Vasiliadis, “Bu zincir 1922’lerden başlayıp belki de günümüze kadar gelen bir eritme programının halkasıdır” dedi.

‘CUMHURİYETİN ÇEKİRDEK KADROSU HAZIRLADI’

Eritme programının cumhuriyetin ilk dönemindeki çekirdek kadrosu tarafından hazırlanarak ortaya konduğunu belirten Vasiliadis, mübadeleyle birlikte Anadolu’dan çekilmiş olan Rum halkının İstanbul’dan da ortadan kaldırılmasının çabaları olduğunu söyledi. Eritme programının halkalarının bazılarının fark edilmediğini belirten Vasiliadis, bu duruma ise olaylara alışılmak olduğunu dile getirdi. 

Vasiliadis, “Bunlardan en başta ve önemli olanı ötekileştirmedir. İlk ötekileştirmeye maruz kalanlar ‘neden böyle’ düşünmüşse de daha sonra bu öyle bir şekilde hayatın parçası olmuştur” diye belirtti. 

HİÇBİR ADIM ATILMADI

Vasiliadis, İsanbul’un fethinin 500’üncü yılı olan 1953 yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) gençlik kollarının yayınladığı, “Türkiye’de bir tek Rum kalmamış olmalı” belgesinin var olduğunu söyledi. Bugün ana muhalefet olan bu kesimin, “6-7 Eylül yaşanmamalıydı” dediğini fakat atılan her adımda CHP’nin damgası olduğunu aktaran Vasiliadis, bu durumu silah olarak muhalefete çeviren iktidarın da hiçbir şey yapmadığını söyledi. Vasiliadis, “Yarayı açanlara karşı çıkmışlar ama yaralananların tedavisi için onların yeniden bu devlete güven duyabilmeleri için herhangi bir adım atılmamıştır” ifadelerini kullandı.

Yaşanan olaylardan 5-6 ay önce gazetelerde Rumlar aleyhine yazılar yazılmaya başlandığını söyleyen Vasiliadis, “Rumlar Kıbrıs’ta kardeşlerimizi öldürüyor, dövüyor” şeklinde birbirine benzeyen yazılarda Rumlardan bahsedildiğini dile getirdi. Vasiliadis, basında çıkan yazıları okuyanların ise Rumlara öfke duymaya başladığını belirterek, şu soruları yöneltti: “Öfkelerini ise nerede olduklarını bilmedikleri Kıbrıs’taki Rumlara mı yoksa hemen yanı başlarında bakkal dükkanı olan bir Rum’a mı duyacaktı? Bu nedenle genel bir anti Rum hava yaratıldı. O provokasyon yapıldığı günden önce İstanbul’daki Rumların evleri ve işyerleri işaretlendi. Hatta, ‘Neden biz sadece Rumlardan kurtulmak için uğraşacağız. Bir taşla iki güç kuş vuralım’ dendi. Sadece Rumların değil, Ermenilerin ve Yahudilerin de evleri işaretlendi. Eğer bu olay sırf Kıbrıs için yapılmış olsaydı o zaman onlara neden saldırıldı?” 

‘BİZİ KURTARDI AMA…’

Doğduğu ve büyüdüğü evin Tarlabaşı’nda olduğunu dile getiren Vasiliadis, 6-7 Eylül olaylarında yaşadığı bir olayı ise şu şekilde anlattı: “Kapıcımız Ahmet abi camiye giden dinene bağlı biriydi. Camide Rum, Ermeni ve Yahudilerin evlerinin işaretleneceğinin ve bir olay olacağını öğrenmiş. Bizim evin de işaretlendiğinin farkındaydı. ‘Bu adamlar kötü değil’ diyerek, işareti silerek bize yardımcı olmak istedi. Ardından eline bir bayrak alarak eve doğru gelen güruha, ‘burada gavur yoktur’ diyerek uzaklaştırdı. Onlar geçtikten sonra bayrağı bırakıp, onların peşine takılarak ilerideki Rum dükkan ve evlerinin yağmasına katıldı.”

Yaşadığı bu olayın önceleri tuhafına gittiğini söyleyen Vasiliadis, daha sonra bu konu üzerine çalışmaya başladığında hak verdiğini belirtti. 

Vasiliadis, “Çünkü bizi bizzat tanıyordu ve kötülük gelmesini istemedi. Bize gelecek zararın kendisine de zararı olacağını biliyordu. Bize yardım etti fakat diğerleri tanıdık değildi. Onlar gazetede bahsedilen ‘Allah’ın belası Rumlardı’ dolayısıyla onlara saldırmaktan beyis görmedi. Evler yağmalanmasını pek çok Türk engelledi. Bu doğru ama onlar Rumları değil, dostlarını kurtardı” dedi.

HALA TEDİRGİNLER

Yaşanan olayların spontane gelişmediğini ifade eden Vasiliadis, bugün hala 600 Rum ailenin tedirgin olduğunu anlatan durumlar olduğunun altını çizdi. Ayasofya’nın cami dönüştürülmeden önce medyada çıkan “fetih, kılıç hakkı, kılıç artığı” gibi tanımlamaları örnek gösteren Vasiliadis, “Siz Rum olun da bu durumdan rahatsız olmayın, korkmayın, endişelenmeyin” dedi. 

DEVLET POLİTİKASI DEĞİŞMEDİ

Devletin farklı etnik kimliklere karşı düşüncelerinin tabiat kanunu gibi değiştiğine işaret eden Vasiliadis, “Karşınıza bir kurt sürüsü çıktığında onunla mücadele tedbirleriyle tek bir kurt kaldığında alınan tedbirler değişir. Esasen Türk devletinin 600 ailenin gitmesi işine gelmez. Türkiye devleti azınlıklara karşı politikasını değiştirdi mi? Rumlara karşı değiştirmiş olması gayet normal. Fakat bugün hala azınlık olarak gördüğü toplumlara karşı bir eşitlik politikası sürdürüyor mu? Ötekileştirmenin artık Rumlara değil de başka toplumlara karşı uygulandığını görüyorsak demek ki devletin politikası değişmemiştir” şeklinde konuştu.

Mezopotamya Ajansı / Kadir Güney