Kürt sorununa dair izlenen çözümsüzlük politikaları doğrultusunda başvurulan baskı ve şiddet politikalarının vahşet boyutuna vardığı süreçlerden biri, 16 Ağustos 2015 ile 18 Mart 2016 tarihleri arasında ‘sokağa çıkma yasağı’ adı altında uygulamaya konulan kent ablukaları oldu. Aralarında Varto, Cizre, Silopi, Nusaybin, Yüksekova, Silvan ve Sur ilçelerinin de olduğu 7 il ve 35 ilçede hayata geçirilen bu ablukalarda Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nca (TİHV) hazırlanan raporuna göre, en az 310 sivil yaşamını yitirdiği, 1 milyon 642 bin kişi etkiledi.

Yüksekova küllerinden yeniden doğdu
 

Büyük insan hakları ihlalleri ve hukuksuzluklara sahne olan bu dönem, görünürde “çözüm süreci” devam ederken 30 Ekim 2014 toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) hazırlanan “Çöktürme Eylem Planı” ile devreye konuldu.

Kentlerin siyasal-tarihsel direniş hafızaları ile birlikte sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapılarının tümden hedef alındığı bu kentlerden biri ise Mardin’in Nusaybin ilçesi oldu. 

İlçede Ağustos 2015’te başlayarak 8 defa 24 saati aşan sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Üzerinden 5 yıl geçen 14 Mart 2016’da başlayan uzun süreli yasakla birlikte insan hakları örgütlerince hazırlanan raporlara göre yaşları ilçede 11 ile 60 arasında değişen 24 sivil ateşli silah ve şarapnel parçaları nedeniyle hayatını kaybetti. Bu hayatını kaybedenlerden biri evinin kapısı önünde vurularak öldürülen 5 çocuk annesi44 yaşındaki Selamet Yeşilmen’di. Yine  yasaklardan dolayı bir yurttaş engelli annesini hastaneye kaldıramadığı için yaşamına son verdi. 

CENAZE BELİRSİZLİĞİ

İlçede aylar süren şiddetli çatışmalar sonucunda Sivil Savunma Birlikleri (YPS), 25 Mayıs 2016’da “Nusaybin’den çekildik” açıklamasında bulundu. Bu açıklamanın ardından 26 Mayıs’ta 17’si çocuk en az 70 sivil kentten tahliye edildi.  

Savcılık kayıtlarına göre ilçedeki çatışmalarda 69 polis, asker ve korucu hayatını kaybetti, 528’i de yaralandı. İçişleri Bakanlığı’nın 495 YPS üyesinin hayatını kaybettiğini iddiasına karşılık YPS, Nusaybin’de 51 YPS ve YPS/Jin üyesinin yaşamını yitirdiğini açıkladı. Savcılık kayıtlarında kentten çıkarılan cansız bedenlerle birlikte uzuv parçalarının 58 kişiye ait olduğu "tahmin" edilirken, KHK ile kapatılan MEYADER Şube Eşbaşkanı Şerif Çelik ise kentten 83 cenaze çıkarıldığını belirtiyor.

Can kayıplarının sorumlularının bulunması yönünde başlatılan soruşturma kapsamında Savcılığın 5 yıl boyunca öldürülenlerin “örgütle bağını” araştırdığı ise, soruşturma dosyasının “daimi arama kararı” ile rafa kaldırılmasıyla ortaya çıktı. 

'NUSAYBİN SENDROMU'

Yaşanan çatışmalara dair kamuoyuna yansıyan noktalardan biri, buradaki kolluk kuvvetlerinin yaşadığı psikolojik sorunlar oldu. Bu durum öyle ki “Nusaybin Sendromu” olarak anılmaya başlandı.

KENT ENKAZA ÇEVRİLDİ

Çatışmalar son bulmasına rağmen kentte uygulanan sokağa çıkma yasağı 25 Temmuz 2016’da kısmen, 21 Nisan 2018’da ise tamamen kaldırıldı. Geri dönen ilçeye sakinleri evlerinin molozları ile karşılaştı. Kışla, Zeynelabidin, Abdülkadirpaşa, Dicle, Fırat ve Yenişehir mahallelerinde aylar süren çatışmalar sonucu 42 bin kişinin yaşadığı bin 786 evin tahrip edildiği ortaya çıktı. Çatışmaların sona ermesinin ardından Polis Özel Harekat  ve Jandarma Özel Harekat birlikleri zırhlı askeri araçlar eşliğinde kentin enkaz haline getirilen evlerinin üstüne astıkları bayraklarla pozlar verdi. Nusaybin’de yaşananları özetleyen bu fotoğraf ablukalar sırasındaki uygulamaların sembolü haline gelirken, evlerin birçoğunun içindeki değerli eşyaların çıkarılıp, satıldıktan sonra bombalar ile tahrip edildiği ortaya çıktı. 

DNA BELİRSİZLİĞİ 

Sokağa çıkma yasaklarının ardından kentten çıkarılan cenazeler, Mardin, Urfa, Antep ve Malatya'da bulunan kimsesizler mezarlıklarına defnedildi. 22’si halen Artuklu ilçesindeki kimsesizler mezarlığında bulunan cenazelerin bir kısmı gönderildikleri çevre illerdeki mezarlıklara defnedildi.

Bugüne dek kaçının teslim edildiği konusunda net bir bilgi bulunmayan bu cenazelerin çoğu hala ailelerine teslim edilmiş değil. Gerekçe ise, ağırdan alınan DNA eşleşmesi işlemlerinin tamamlanmamış olması. DNA eşleşmesi yapılan kimi cenazeler de, Nusaybin Kaymakamlığı'nın ilçedeki Hecace Mezarlığı’na “PKK’li cenazelerinin defnedilmemesi” yönündeki kararı nedeniyle aileleri tarafından teslim alınamıyor.

Kentte yıkım sonrası 12 etapta inşa edilen TOKİ konutları inşaatlarında yaşamını yitirenlerin bedenlerine ait uzuvlara rastlanırken, birçok kişiye ait uzuv parçalarının ise molozların arasında kaldığı tahmin ediliyor. 

DEFİN YASAĞI

Ailesine teslim edilmeyen cenazelerden biri Mehmet Şirin Ağırman’a ait. Ailesinden alınan DNA örneğinin sonucu 6 ay sonra çıkan Ağırman’ın cenazesinin o dönem gönderildiği Urfa’da defnedildiği tespit edildi. Çocuklarının cenazesini Hecace Mezarlığına defnetmek isteyen aile, Kaymakamlığın aldığı yasak kararı ile karşılaştı. 

Ağırman’ın Nusaybin’de yaşayan ninesi Latife Akyüz, ilk 7 yasak boyunca kentten çıkmadığı için evlerine baskın yapıldığını, oğlu ve gelinin darp edildiklerini anlattı. Akyüz, 14 Mart 2016’da ilan edilen yasakla birlikte de kentten çıkmak zorunda kaldıklarını dile getirdi. O sırada “Memoş” olarak seslendiği torununu ortadan kaybolması üzerine onu aramaya başladıklarını ancak kentten ayrılmayan arkadaşlarının yanında olduğunu öğrendikten sonra kaygılarının kalmadığını ifade eden Akyüz, şunları söyledi: “Biz korktuk devletin eline geçmiş diye. Devlet işkence yapıyor, infaz ediyor, hapse atıyor, kaybediyor. Biz çocuklarımızı arasak da bulamıyoruz. Devletin korkusundan çocuklarımızı arıyoruz başka bir kaygıdan değil.”

Ailesi, yaşamını yitirdiği haberini almaları üzerine Mehmet Şirin’in cenazesini bulmak için günlerce Urfa, Mardin ve Kızıltepe’deki morgları dolaştı. Urfa Adli Tıp morgundaki teşhis işlemleri sırasında morg yetkilisinin kimi cenazeleri parçalanmış olması nedeniyle kendilerine göstermediğini belirten Akyüz, çok sayıda cenazeye bakmasına rağmen torununu teşhis edemediklerini kaydetti. Akyüz, kimliği kesinleşen torunun cenazesini almak için Hecace Mezarlığına defin yapmalarına izin verilmesini bekliyor. 

'KEMİKLERİNİN DAVASINI VERİYORUM'

Ailesine teslim edilmeyen bir diğer cenaze Abdülselam Değer'e ait. Çatışmalarda yaşamını yitirdiği açıklanan Değer'in annesi Leyla Değer, "Ben oğlumun kemiklerinin, mezarının davasını veriyorum. Toprağına elimi sürmek istiyorum" diyor. 

Nusaybin'de hayatını kaybeden ve ailelerine teslim edilmeyen çok sayıda gencin olduğunu dile getiren Değer, diğer ailelere şu çağrıda bulunuyor: "Bir araya gelerek cenazelerimizi isteyelim." 

Bugüne kadar yapmış oldukları başvurulara karşı aldıkları tek cevabın ‘Bu kan örneğine uygun cenaze yok’ şeklinde olduğunu paylaşan anne Değer, "Nusaybin'e gittiğimde her yeri tellerle kapatmışlardı. Evleri yıkmışlardı. Gittim bağırdım, çağırdım. Bir şey ulaşamadım. Çocuklarımızın kemiklerinin davasını vermek bizim hakkımız diye düşünüyorum. Sağ olduğum sürece onun peşindeyim. Bırakmam" dedi.

DNA NEDEN ÇIKMIYOR?

Nusaybin’de yaşamını yitiren 17 yaşındaki Abdullah Karaduman’ın cenazesi de ailesine teslim edilmiş değil.

Ailesinin yapmış olduğu tüm başvurulara rağmen 5 yıldır ‘DNA sonucu çıkmadı’ gerekçesiyle teslim edilmeyen cenazeyi almak için baba Metin Karaduman, 50 cenazenin teşhisine katılırken, onlarca defa savcılığın yolunu tuttu, ancak olumlu bir cevap alamadı. Karaduman, DNA sonucunun neden çıkmadığına bir cevap alamazken, kamuoyuna ve yetkililere cenazelerin ailelerine teslim edilmesi için harekete geçmeleri çağrısında bulunuyor. 

Mezopotamya Ajansı / Ahmet Kanbal