Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılmasını talep etmek amacıyla her hafta düzenledikleri eylemlerinin 863’üncü haftasını koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle online gerçekleştirdi. Cumartesi Anneleri, bu haftaki eylemlerinde 2 Ekim 1993 yılında Ankara’da gözaltına alındıktan sonra 4 Ekim’de Gölbaşı’nda cansız bedeni bulunan Abdülmecit Baskın’ın hikayesini anlattı.  

YÜZLEŞME ÇAĞRISI

Abdülmecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın, babası öldürüldüğünde 4 yaşında olduğunu ve olayları idrak edecek yaşta olmadığını kaydetti. “O yaşta ölüm, faili meçhul kelimelerini dinlemeye, aşına olmaya başlamıştık” diyen Baskın, büyüdükçe “öteki” olduklarını anlamaya başladığını söyledi. Baskın, “Kürtler, aleviler, sosyalistlerdik… Ama biz illaki ötekiydik” dedi. 

Kaybedilenler için verdikleri mücadeleden vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Baskın, “Artık bu acılarla yüzleşmemiz gerekiyor. Yüzsüzleşmeyelim. Yetkililere sesleniyorum; Bu toplumsal acıların giderilmesi için mutlaka bir çare bulunması gerekiyor. O tuğlanın artık çekilmesi gerekiyor. Çünkü artık Beyaz Toroslarla, faili meçhullerle bir yere varılmayacağını gördük ve görmeye devam ediyoruz” çağrısı yaptı.

İYİLEŞME MEKANI 

Baskın’ın kızı Melek Babalıtaş ise, babasından sonra hak mücadelelerinin başladığını kaydetti. Babalıtaş, “Babamın akıbetini, benimle aynı yaraları taşıyan insanlarla beraber Galatasaray Meydanı’nda aramak istedim. Yaralarımız birbirine çok benziyordu. Cumartesi İnsanları için Galatasaray Meydanı bir hafıza merkezi olduğu gibi ayrıca bir iyileşme mekanıydı. Babamın acısını içimde yaşarken, bu seferde içimde bir parça umudun var olmasını sağlayan Galatasaray Meydanı hukuksuz bir biçimde bizlere kapatıldı. Yetkililer derhal bu yanlıştan dönmeliler. Tüm kayıplarımızın akıbeti ortaya çıkana kadar mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu. 

CİNAYETLERİN İLK HALKASI  

Dava avukatı Sertaç Ekinci, Baskın cinayetinin Kürt iş insanları ve aydınlara yönelik cinayetlerin ilk halkası olduğunu söyledi. Cinayetlerin tümünde faillerin bulunmadığına dikkati çeken Ekinci, “2011 yılında eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın’ın vermiş olduğu ifadeler neticesinde bir soruşturma açıldı. Çarkın ifadeleri, bu cinayetleri devlet içerisinde yapılanmış olan bir örgütlenmeyle bağlantısını açıkça izah ediyordu. Cinayetlerin detaylarıyla yerlerini kendisi bildirdi” dedi.

AĞAR’IN YARGILANDIĞI DAVA

Ekinci, Çarkın’ın ifadeleri sonrasında dönemin Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar ve dönemin Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin’in sanık olarak yargılandığı davanın 2014 yılında başladığını hatırlattı. Yargılamanın adil yürütülmediğini ve sanıkları “aklama tiyatrosuna” dönüştürüldüğünü belirten Ekinci, “Yerel mahkeme müşteki yakınlarının taleplerini, delil toplama taleplerini büyük ölçüde ret ederek, 2019’un Aralık ayında sanıklara beraat kararı verdi. İstinaf başvurusunda bulunduk. Bölge adliye mahkemesi yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu. 15 Ekim 2021 tarihinde bozma kararı sonrası ilk kez duruşma görülecek. Bu duruşma söz konusu cinayetlerin aydınlanması açısından ve ülkemizde demokrasinin gerçek anlamda yeşermesi açısından çok önem taşımaktadır” dedi. 

SORUŞTURMA SÜRECİ

Ardından kayıp yakınlarından Melike Baskın, Abdülmecit Baskın’ın hikayesini okudu. Baskın, soruşturma sürecine işaret ederek, “Ailenin başvurusu üzerine başlatılan soruşturma etkin bir biçimde yürütülmedi. Dosya sürüncemede bırakıldı. Abdulmecit Baskın’ın kimlerin talimatı ile gözaltına alındığı ve kimler tarafından sorgulandıktan sonra infaz edildiği kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıktır” dedi. Baskın, “Dosyada sanıkların cezalandırılmasına yetecek kadar delil bulunmaktadır. Bu yüzden evrensel hukuka ve adalete uygun yeni bir karar tesis edilmeli, sanıklar insanlığa karşı suç kapsamında cezalandırılmalıdır” çağrısı yaptı.