Yakınları faili meçhul cinayetlerle katledilenler ile gözaltında kaybedilen aileler, Diyarbakır’da yıllar önce başlattıkları adalet mücadelelerini sürdürdü. 676 haftadır "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" diye seslenen kayıp yakınları, İnsan Hakları Derneği (İHD) üyeleri ile birlikte bir kez daha Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. 

Kayıp yakınları ellerinde katledilen ya da kaybedilen yakınlarının yanı sıra Hrant Dink ve Tahir Elçi’nin fotoğraflarını taşıdı. 

Bu haftaki eylemde 11 Mart 1997 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde sivil giyimli 4 polis tarafından akrabasının ve birçok köylünün gözleri önünde bir araca zorla bindirilerek kaçırılan İlyas Eren’in kaybedilme öyküsü hatırlatıldı. İlyas Eren’in akrabası olan Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren de bu haftaki eyleme katıldı. 

HRANT DİNK’İ ANDI

Açıklama öncesinde İHD Diyarbakır Şube Başkanı Av. Abdullah Zeytun sözü aldı.  Konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan itibaren Türk kimliğinin dışında kalan öteki halkların ve kesimlerin resmi ideoloji doğrultusunda hedef alıp, katledildiği dile getiren Zeytun, bunun yakın tarihi örneklerinden birinin de dostları ve derneklerinin üyesi olan Hrant Dink olduğunu söyledi. Zeytun, bu nedenle bu haftaki eylemlerinde 19 Ocak 2007 yılında katledilen Dink resmi ideoloji ve sistematik inkar politikalarına karşı mücadele edip, katledilen herkesi saygıyla andıklarını ifade etti. 

Sonrasında 1993-96 yılları arasında 19 kişiyi öldürmekten yargılanan ve aralarında İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar’ın da olduğu sanıkların yargılandığı Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen ‘JİTEM Davası’na dikkat çeken Zeytun, sanıklar hakkındaki adli kontrol kararlarının kaldırılmasını eleştirdi. Davada bugüne dek yaşananların yargı makamlarının cezasızlık politikasının nasıl sürdürdüklerinin göstergesi olduğunu söyleyen Zeytun, “Bizler bu mahkemelerden bağımsız bir şekilde karar vermelerini beklerken onlar faillerin yanında yer aldılar” dedi. 

Zeytun, yine Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulduğu tek kişilik hücrede yaşamını yitiren 70 yaşındaki Ramazan Turan üzerinden cezaevlerindeki durumlarına dikkat çektiği hasta tutuklular konusunda adım atılması için yetkililere çağrıda bulundu. 

NAHİT EREN: BU COĞRAFYADA HER AİLEDE KAYIPLAR VAR

Zeytun’un sözü bıraktığı Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Nahit Eren ise, Kürtlerin hafızasında “karanlık yıllar” olarak yer edinen 90’lı yıllarda onlarca, binlerce gözaltında kayıp, zorla yerinden edilme ve işkence gibi bir sürü hukuk dışı yol ve yönetim denendiğini ifade etti.

Eren, “Bu coğrafyada aslında her ailede kayıplar var, hikayelerin hepsi de aynı aslında. Bu açıdan çok da birbirlerinden farkı değiller. Önce size dair bir algı yerleştirilir, sonrasında gözaltına alınırsınız ve sizden bir daha haber alınamaz. İlyas Eren’in hikayesi de öyle. Diyarbakır’ın göbeğinde paramiliter güçler tarafından gözaltına alındı ve o günden sonra bir daha kendisinden haber alınamadı. Etkin bir soruşturmada yürütülmedi tıpkı diğer faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıplar gibi. Maalesef yargı yine üzerinde düşeni yapamadı. Yine aileler, kolluk birimlerine, soruşturma makamlarına ulaşmaya çalıştı ama o bildiğimiz direnç, cezasızlık politikası kendisini yine gösterdi” dedi. 

İlyas Eren dosyası da diğer bütün dosyalar gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. Diğer soruşturmalarda da olduğu gibi kolluğun, soruşturma makamlarının üzerlerine düşeni yapmamaları nedeniyle ‘yaşam hakkı’ ihlallerine karar verildi. Ama bu bir çözüm mü, değil. Kayıplar yaşandı, bulunamıyor.  Bulmak istiyor, hepsinin naaşına ulaşmak istiyoruz. O dönemdeki suç şebekelerinde yer alanların kayıplarımızı nereye sakladıklarını biliyoruz. Umarım bir gün vicdanlarının sesini dinler ya da vicdanlı davranır kayıplarımızı nereye sakladıklarını söylerler. 

90’LI YILLARLA YÜZLEŞMELİ

Bu ülkede 90’lı yıllarla yüzleşilmeden sağlıklı ve güvenli bir gelecek inşa edilemeyeceğini vurgulayan Eren, “Evet zaman zamana bazı siyasi otoriteler, iktidar yetkilileri bu döneme dair yüzleşme, hesaplaşma konusunda cümleler sarf ediyorlar ama maalesef bu dönemle yüzleşme konusunda samimi ve ciddi şekilde cesaretli adımlar atılmıyor. Ben bir kez daha şunu hatırlatmak istiyorum Kürtlerin zihninden, hafızasından 1990’lı yıllar silinemez fakat bir nebzede olsa bizlere kayıplarımızın bulunması konusunda gereken özen ve samimiyetin gösterilmesiyle acılarımızın hafifletilmesini bekliyoruz. Bir arada yaşayabileceğimiz sağlıklı ve güvenli, bir gelecek için bu devlet ve iktidarın 90’lı yıllarla yüzleşmesi gerekiyor” diye konuştu.

İlyas Eren’in öyküsünü İHD Diyarbakır Şubesi Gözaltında Kayıp Komisyon Üyesi Derya Yıldırım paylaştı.

KORUCU OLMASI İÇİN TEHDİDİ EDİLDİ

Kulp’un Yeşilköy (Dêlit) köyüne bağlı Rındık mezrasında yaşayan evli ve 8 çocuk babası Eren’in geçimini çiftçilik yaparak sağladığını dile getiren Yıldırım, yaşadıkları köyün 1993 yılında askerler tarafından yakılması sonucu ailesiyle Kulp ilçe merkezine göç etmek zorunda kalan Eren’in korucu olması için sürekli devlet baskısına maruz kalıp, tehdit edildiğini belirtti.

1990 yılında gözaltına alınıp götürüldüğü Diyarbakır’da yaklaşık 20 gün boyunca gözaltında tutulan Eren’in ağır işkenceye maruz kaldığını anlatan Yıldırım, savcılık soruşturması sonucunda serbest bırakılan ve hakkında yapılan yargılama beraat ile sonuçlanan Eren’in gördüğü ağır işkencelerden dolayı ciddi sağlık sorunları yaşamak zorunda kaldığını kaydetti.

BİR DAHA HABER ALINAMADI

Yıldırım, sonrasında şu bilgileri verdi: “İlyas Eren, 11 Mart 1997 tarihinde kayınının evini taşımak üzere Diyarbakır’a gelir. Ardından Kulp’a dönmek için Kulp Terminaline gider. Saat 13.00 civarında terminale gelen sivil giyimli 4 polis, burada birçok köylünün ve akrabasının gözleri önünde İlyas Eren’i siyah bir araca zorla bindirerek kaçırırlar. Kaçırıldığı aracın Kulp’ta bir korucuya ait olduğu orada bulunan herkes tarafından biliniyordu. Ailesi o tarihten beri Eren’den bir daha haber alamaz. 17 Mart 1997 tarihinde kardeşi Hanifi Eren, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na giderek kardeşinin akıbetine ilişkin başvuruda bulunur. 6 Şubat 1998 tarihinde İnsan Hakları Danışma Merkezi (Kayıp Bürosu) nezdinde görevli Savcı E. Alper, Devlet Güvenlik Mahkemesinden İlyas Eren hakkında bilgi talebinde bulunur. Devlet Güvenlik Mahkemesince iletilen 24 Şubat 1998 tarihli yazıda tutuklanmasına ilişkin herhangi bir kayda rastlanmadığı bildirilir.

SORUŞTURMA AÇILMADI

Cumhuriyet Savcısı Alper, 4 Mayıs 1998'de başvuranların yakınlarının kaybolması ile ilgili herhangi bir takibat yapılmamış olması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'ndan gözaltından sorumlu polis memurları hakkında soruşturma başlatılmasını talep eder. 1 Eylül 1998'de Cumhuriyet Başsavcılığı söz konusu görevliler hakkında soruşturma açılmasına gerek duyulmadığına karar verir.

AİHM, TÜRKİYE’Yİ MAHKÛM ETTİ

AİHM, İlyas Eren’in kaybettirilmesine ilişkin 2003 yılında yaşam hakkı ihlali olduğuna karar vererek, Türkiye’yi mahkûm eder ve ailesine tazminat verilmesine hükmeder.” 

Gözaltında kaybedilişinin 25’inci yılında İlyas Eren dosyasında maddi gerçeğin açığa çıkartılması ve bu suçun faillerinin cezalandırılması için adli ve siyasi makamları göreve çağırdıklarını söyleyen Yıldırım, sözlerini “Kaç yıl geçerse geçsin İlyas Eren için, tüm kayıp ve siyasi cinayetlere kurban gidenler için adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğiz” diyerek noktaladı. 

Açıklama sonrasında İlyas Eren ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul cinayetlere kurban gidenler için oturma eylemi yapıldı.

BATMAN

Batman’da da kayıp yakınları ve İHD Şube üyeleri, 513’üncü haftasına ulaşan eylemlerinde Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Şenköy Mahallesinde 17 Ocak 1995'te ortadan kaybolduktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Teyfik Ay’ın akıbeti sordu. 

Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde toplanan kayıp yakınları ve İHD'liler, "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" yazılı pankart açıp, kayıpların fotoğrafının taşıdı.  

KARAKOLA ÇAĞRILAN AY'DAN 26 YILDIR HABER ALINAMIYOR

Tevfik Ay’ın kaybedilme öyküsünü anlatan İHD Şube Eşbaşkanı Devran Yıldız, “Mardin’in Midyat ilçesi’ne bağlı Estel Köyünün Ziyaret mezrasında ikamet eden bir korucubaşıydı. Kayıp edilmeden 2-3 ay öncesine kadar muhtarlık yapıyordu. Basına ve ailenin anlatımlarına göre bölgede o dönemlerde varlık gösteren JİTEM, Tevfik Ay’ı kendi yapısına dahil edip faili meçhul cinayetlerde kullanmak üzere çok uğraşır. Ancak bir iç infaz olayında yaşamını yitiren Albay Rıdvan Özden’e yakın olan Tevfik, kendisini yapılan bu teklifi hep reddeder. 17 Ocak 1995 tarihinde Şenköy Beldesi Jandarma Karakol Komutanlığı Ay’ı arayarak, karakola gelmesini istenir. Karakola gitmek üzere evden ayrılan Teyfik Ay’dan bir daha haber alınmaz” dedi.

BABASINI AKIBETİNİ SORUNCA İŞKENCE GÖRDÜ

Ailesinin kendisinden haber alınamaması üzerine birkaç gün sonra adı geçen karakola gidip Tevfik Ay’ı sorduğunu hatırlatan Yıldız, devamında şu bilgileri verdi: “Karakoldaki görevliler ‘Karakola gelmedi, ayrıca biz onu karakola da çağırmadık’ şeklinde cevap verir. Ancak karakolun karşısında bakkal dükkanı işleten esnaf, Tevfik Ay’ın belirtilen tarihte karakola giriş yaptığına tanıklık eder. Resmi kurumlar nezdinde girişimlerde bulunulur. Tanıklar öldürülme korkusuyla tanıklık yapmaktan vazgeçer. Tevfik Ay’ın oğlu Hıdır Ay, dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Bakanı Azimet Köylüoğlu ile görüşür. Ancak Hıdır Ay, bu görüşme nedeniyle karakola çağrılır ve işkenceye maruz kalır ve kendisine ‘Seni Ankara’da kurtaramaz’ denilerek tehdit edilir.” 

Yaşananlar ve tanıklıklar ortada iken Ay’ın akıbetini yıllardır bilinmediğini dile getiren Yıldız, sözlerini “1990’lı yılların karanlığında JİTEM’in yaptıkları ortada iken JİTEM davaları yargı yoluyla cezasızlık politikası ile sonuçlandırılıyor. JİTEM’in tüm karanlık yönleri ancak şeffaf bir yargılama ile mümkündür. 513 haftadır dediğimiz gibi; tüm karanlıkların aydınlığa ulaşması için” diyerek noktaladı. Sonrasında kısa süreli oturma eylemine geçildi.