Kocaeli-Gölcük merkezli 17 Ağustos 1999’da yaşanan depremin üzerinden 21 yıl geçti. 7.4 büyüklükte meydana gelen ve merkez üssü Gölcük olan depremde Marmara Bölgesi’nin geneli etkilendi. Resmi rakamlara göre, 48 bin 901 kişi yaralanırken, 5 bin 840 kişi ise kayıp. Gölcük bölgesinde 4 bin 500 kişi yaşamını yitirirken, depremden kaynaklı genel olarak ölenlerin sayısı ise 18 bin 373 olarak kayıtlara geçti. 

Merkez üssü Gölcük’te hafıza dipdiri. O dönemin tanıkları, yaşadıklarını ve geçen 21 yılda değişenleri anlattı. 

HER YERDE ÖLÜM KOKUSU VARDI

Deprem esnasında yaşadığı binanın ağır hasar gördüğünü dile getiren Ahmet Kasımoğlu, 21 yıl önce kurulmuş sahte cennetin depremle cehenneme dönüştüğünü söyledi. Depreme hazırlıksız yakalandıklarını ifade eden Kasımoğlu, “İlk 3 gün içecek suyumuz bile yoktu. Her yerde ölüm kokusu vardı. Binlerce insan enkazın altında kalmıştı. Enkazdan çıkarılan cenazeleri defin etmek bile mümkün değildi. Deprem bize, ‘hazırlıklı olsaydık birçok insanı kurtarabileceğimiz’ gerçeğini öğretti. Enkaz altında insanlar, ‘beni kurtarın’ derken insanlar burayı terk ediyordu. Milletle beraber devlette enkazın altında kaldı” dedi.

DEPREM GERÇEĞİ UNUTULDU

O gün bugündür çok şeyin değişmediğini vurgulayan Kasımoğlu, deprem sonrasında 3 katla sınırlandırılan bölgelerde binaların çeşitli gerekçelerle 6 kata kadar çıkabildiğini kaydetti. Kasımoğlu, her geçen gün deprem gerçeğinin unutulduğunu hatırlatarak, “Belki bina yapısı hakkında bir takım değişiklikler yapılmıştır, fakat kat adedi konusunda bir değişiklik olmadı. Depremden sonra yapı kontrolü diye bir sistem getirildi. Bu da göstermelik kaldı. Gerçek anlamda denetimlerin yapıldığını ve devletin konunun çok üzerine gittiğini düşünmüyorum” diye konuştu.

Depremde karşılaştıkları bir diğer sıkıntının evlerinden kurtulanların kaçacak bir alan bulamaması olduğuna dikkati çeken Kasımoğlu, bu sorunun şimdi daha çok arttığını ve yeşil alanların her gün imara açıldığını anımsattı. Olası İstanbul depreminde Gölcük’ün etkileneceğini ve hasarlı binaların yıkılabileceğini ifade eden Kasımoğlu, “Buralarda yapılan onarımlar gerçek anlamda bir onarım değildi. İmara uygun olmayan yerlerde çok katlı binalar yapıldı. Bunlar depremden etkilenecektir. Burada yaşayanlar başta olmak üzere herkes vurdumduymaz davranıyor. Depremden uzaklaştığımız her gün depremi unutuyoruz. Almamız gereken tedbirleri almıyoruz” dedi. 

'YETERLİ BİLİNCE ULAŞAMADIK’

Yurttaşlar olarak yeterli bilinç düzeyine ulaşılmadığını fakat 1999 depremini yaşayanların bir takım bilgileri oradan aldığını dile getiren Kasımoğlu, “Örneğin enkaz altındaki bir insana dilediği kadar suyun verilmeyeceğini öğrendik. Panik olmamak ve alanı terk etmeyerek enkazdan insanların kurtarılabileceğini öğrendik. 1999 depreminde basit müdahalelerle birçok insanı kurtarabilirdik. Depremde güvenlikli binalar yapmak yetmez oraya uygun sosyal donatılar yapmak gerekir. Depremle ilgili eğitimler verilmeli” diye konuştu. 

‘HERKES KENDİ AİLESİNİ KURTARMAYA ÇALIŞTI’

Dönemin bir diğer tanığı olan Serdar Koçol, depremde ailesiyle kaldıkları binanın yıkılmadığını fakat dışarıya çıktıklarında kayınvalidesinin evinin yıkıldığını söyledi. Yıkılan evin altında akrabalarından 3 kişinin kaldığını dile getiren Koçol, kardeşim 24 saat içinde, kayınvalidesinin 2 gün sonra, kayınçosunu ise 5 gün sonra enkazdan kurtarabildiklerini söyledi. İnsanların kendi ailelerini kurtarmaya çalıştığını ve kurtarma araçlarının olmadığını belirten Koçol, “Dayanışma gönüllüleri ve İzmit Belediyesi’ndeki iyi insanlar sürekli ihtiyacı olanlara belediyenin olanaklarıyla yardım etmeye çalıştılar” dedi. 

‘RANT SONRASI KATLAR ARTTI’

Depremzedelere ulaşması gereken yardımlarının ulaşmadığını kaydeden Koçol, şöyle devam etti: “Binalar en fazla 3 kat olacak ve fay hattının üzerine yapılmayacaktı. Fakat daha sonrasında bu bölgeler imara açılınca büyük bir rant oluştu. Oluşan rant sonrasında binaların kat sayıları arttı. Bir sürü yanlış şey yapılmaya başlandı.”

4 GÜN BÖLGEDE FAALİYET YÜRÜTMEDİ

Değirmendere’de çöken 4 katlı bir apartmanın giriş katında enkaz altında kaldığını ve tünel kazıyarak kurtulabildiğini anlatan Necati Altıntoprak, üst katında yaşayan komşularının hayatını kaybettiğini söyledi. Kurtulduktan sonra ise bir grup arkadaşıyla birlikte enkaz altından olan ailesini kurtardığını dile getiren Altıntoprak, şunları söyledi: “Ailemi kurtarıp okul bahçesine gittiğimizde her yerin yıkıldığını gördüm. Enkazda arama kurtarma çalışmalarını kendi olanaklarımızla yaptık. Kurtarma ekipmanlarımız olsa birçok insan sağ kurtulabilirdi. Devlet 4 gün bölgede faaliyet yürütemedi. Enkazın altında sadece insanlar kalmadı, devlet de kaldı.” 

‘DENETİM OLSAYDI BU KADAR YIKIM OLMAZDI’ 

“Deprem döneminde belediye başkanı olanların tutuklanması gerekir” diyen Altıntoprak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü o dönem yıkılan binalara onlar imar izni verdi. Denetim yapması gereken kişiler denetimleri yapmadı. Binalar düzgün denetleseydiler bu kadar yıkım olmazdı.” Deprem sonrasında kalıcı konutların hepsinin tarım arazilerine yapıldığını ifade eden Altıntoprak, devamla şöyle konuştu: “O dönemde göçün geriye dönük olması gerekiyordu. İnsanlar finanse edilip buralardaki insan sayısını azaltmak gerekirdi. Doğaya yaraşır bir biçimde yeniden planlanma yapılması gerekirdi. Hiçbir şey yapılmadı, dere yataklarında hala evler yapılıyor.  Depremde eski yerleşim yerlerinden hiçbir tane ev yıkılmadı.” 

‘BEDELİNİ YOKSULLAR ÖDEYECEK’

Kentleşmedeki sorunlara vurgu yapan Altıntoprak, her şeyin rant üzerine yapıldığını hatırlattı. Altıntoprak, konuşmalarını şöyle tamamladı: “Sorunları bireylere yüklememek gerekiyor, sorun sistem sorunu. Sistem değişmediği sürece insanlar ders almaz.  Sistem devam ettiği sürece bu durum böyle devam edecek. Hala Kanal İstanbul’u yapmaya çalışıyorlar. Oraya harcayacağın kaynakla olası İstanbul depremi için kentsel dönüşümü düzgün yapabilirsin. Bilimsel bir kentsel dönüşüm yaparsan ölü sayısını azaltırsın. Olası İstanbul depremi içinde kahin olmaya gerek yok. Devlet yine enkazın altında kalacak. Bu yapılanların bedelini yoksullar ödeyecek. Çünkü kalitesiz evlerde yoksullar oturuyor.”

Mezopotamya Ajansı / Kadir Güney