Şırnak’ın İdil ilçesinde 16 Şubat-31 Mart 2016 tarihleri arasında ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının üzerinden 6 yıl geçti. Yasak sırasında raporlara yansıyanlara göre, 60'ı aşkın kişi yaşamını yitirdi. 44 gün süren yasakta, ilçenin Turgut Özal ve Yenimahalle'si yakılıp yıkıldı, binlerce insan çevre il ve ilçelere göç etmek zorunda kaldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ilçede bulunan 600 ev için yıkım kararı verildi. 

Bombardıman altındaki ilçede, yaşamını yitiren çocuklardan biri de 13 yaşındaki Fatma Elarslan idi. 

KATLİAMA ‘ÖRGÜT ÜYESİ’ KILIFI 

Yasak devam ettiği sırada kendisinden haber alınamayan Elarslan, Cehennem Deresi’nde 9 kişiyle birlikte katledildi. 7 Mart 2016’da cenazesine ulaşılan Elarslan’ın çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdiği iddia edilse de daha sonra bölgede herhangi bir çatışmanın yaşanmadığı olay yeri tutanağıyla ortaya çıktı. Gizli tanık ifadeleri doğrultusunda “örgüt üyesi” gösterilen Elarslan’ın soruşturma dosyası, 2020 yılında “Kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle kapatıldı. Karara karşı ailenin avukatı Veysel Vesek, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. 

Ölümüne “örgüt üyesi” denilerek hukuki kılıf bulunan Elarslan’ın annesi Guli Elarslan (42), sorumluların hesap vermesini istedi. 

İDİL’İN HÊLÎN’İ İDİ

Çocuğunun hayat dolu olduğunu belirten anne Elarslan, “Üzerinden 6 yıl geçti ama hala tek bir kişi dahi yargılanmadı. Ölümüne sebep olanların bulunup yargılanmasını istiyoruz. Fatma daha çocuktu. 6'ncı sınıfa gidiyordu. Daha okulun birinci dönemi bitmeden ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasakla birlikte herkes çocuklarını alıp çıkıyordu. Herkes çocuklarının katledilmesinden korkuyordu. Bundan dolayı da Fatma’nın İdil’den çıkmasını istiyorduk ama o çıkmak istemiyordu. Onu ilçeden gönderdik ancak otogarda otobüsten inmişti. Daha sonra kuzenleri arayarak, ilçeden gitmediğini ve kaybolduğunu söyledi. Hep, bizden çekindiği için eve gelmeyeceğini düşündüm. Her gün başımı pencereden çıkarttığımda sokaktaki duvarda bir gölge görüyordum. Bu gölgenin onun gölgesi olduğunu, korktuğu için eve gelemediğini sanıyordum ve saatlerce ailedeki ismiyle 'Hêlîn, Hêlîn’ diye çağırıyordum ama gelmiyordu” diye belirtti. 

Her gün kızının yolunu gözlediğini ve hep bir gün gelecek umuduyla yaşadığını söyleyen anne Elarslan, “İnsanları çok seviyordu ancak bizi fazla dinlemezdi. Nüfus cüzdanında da isminin Hêlîn olmasını çok istiyordu. Her gün babasına, ‘İsmimi değiştirin. Kimlikte de Hêlîn yapın’ diyordu. Zaten herkes ona Hêlîn diyordu. O katledildikten sonra İdil’de onlarca kişi, yeni doğan çocuğuna Hêlîn ismini verdi. Babası kimlikte ismini değiştirmediği için çok üzülmüştü. Bundan dolayı mezar taşın Hêlîn yazıldı. Cizre’yi çok seviyordu. Orayı çok sevdiği içinde orada defnettik. Şimdi ondan küçük bir kızım var. Onu da hep Hêlîn diye çağırırız. Burada onu sevmeyen yoktu" ifadelerini kullandı. 

HANGİ ADALET? 

Sorumluların cezalandırılmasını isteyen anne Elarslan, soruşturma dosyasının kapatılmasına şöyle tepki gösterdi: "Fatma’dan sonra yüzlerce çocuk katledildi. Çocuklarımızı katledip daha sonra onları suçlamaya hakları yok. Çocuklarımız okula giderken katledildi. Devlet kedi sistemine baksın, o sistemde çocuklarımız ne diye görünüyor? Eğer Fatma’nın katilleri bulunsaydı Miraç Miroğlu katledilmezdi. Çocuklarımızın katilleri hesap vermelidir. Kızımın ölümüne sebep olanlar cezalandırılmalı. Ancak bugüne kadar kimseye adalet gelmedi ki bize gelsin. Bundan dolayı adalete inancım yok. Devlet bu olayı aydınlatmak mecburiyetindedir. Kızımın katillerinden hesap sorana kadar mücadele edeceğim.” 

MA / Zeynep Durgut