Türkiye’nin en karanlık dönemi olarak gösterilen 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 40 yıl geçti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in başını çektiği darbe sonrası aralarında siyasi partiler ve sendikaların da olduğu binlerce sivil toplum örgütü cunta yönetimi tarafından kapatıldı. Darbe sonrası açıklanan resmi verilere göre, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 650 bin kişi gözaltına alındı, 14 tutuklu açlık grevlerinde yaşamını yitirdi, 171 kişi sorgu ve cezaevindeki işkence sırasında hayatını kaybetti, 49 kişi ise sıkıyönetim mahkemelerinin kararları ile idam edildi. Ancak, resmi verilerin aksine yaşanan ölümlerin sayısının açıklanan rakamlardan çok daha fazla olduğu darbe süreci sonrası sıkça tartışıldı. 

Üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen o gün yaşadıklarını ilk günkü gibi hatırlayan dönemin tanıkları, darbenin öncesi ve sonrasını anlattı.  

BURJUVAZİNİN KORKUSU 

Toplumsal muhalefet dinamiği ve bu durumun burjuvazide yarattığı korkunun 12 Eylül’ü getiren sebeplerin başında geldiğine dikkati çeken dönemin tanıklarından Beyazıt Altınkum, “Biz öyle bir havaya girmiştik ki ‘yarın devrim olacak’ hissiyatı ile davranıyorduk” dedi. Yaşananlar karşısında burjuvazinin kendisine çıkar bir yol aradığını kaydeden Altınkum, “Bu yol ise 12 Eylül ile olacaktı. Burjuvazinin olağanüstü bir durumla toplumsal muhalefetten kurtulması gerekiyordu. Yaratılan buydu, bunun için bir sürü katliam gerçekleşti. Bunların hepsi 12 Eylül’ün zeminiydi” diye konuştu. 

‘TARİH ÖCALAN’I YAZACAK’

“Darbe yaşandıktan sonra Türkiye ve Kürdistan’da örgütlü olan yapılar geri çekildi” diyen Altınkum, bunun nedenini ise şu şekilde açıkladı: “Kürdistan’da da yapılar ‘bizim gücümüz yok’ diyerek geri çekildi. ‘Örgütlülüğü sağlayarak geri geleceğiz’ dediler. Haklılardı, 84’de geri geldiler. O günden bu güne Kürdistan’daki mücadele dimdik ayakta. Hala ayakta ise, bu akıllı tespitin ürünüdür. Abdullah Öcalan’ı tarih yazacaksa bu akıllı tespitini de yazacaktır.”

‘ASKIDA UNUTTULAR’

Darbe olduktan kısa bir süre sonra ülke çapında afişlerle arananlar arasına girdiğine değinen Altınkum, uzun bir müddet gizlendiğini, ancak yapacağı bir görüşme öncesinde gözaltına alındığını aktardı. Altınkum, “İstanbul 1’inci Şube’de askıya alarak işkenceye başladılar. 30 gün boyunca işkence ettiler. Bir gün askıda unuttular. Ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum. Kendimden geçmiştim. Sadece derinden ‘adamı unuttuk, öldü’ sesleri geliyordu. Askıdan indirdiklerinde direk yere düştüm. Müebbet alırım derken 17 sene ceza almam benim için sürpriz oldu. 6 sene cezaevinde kaldım” sözleriyle yaşadıklarını anlattı. 

DARBE DÖNEMİ VE BUGÜNKÜ ORTAM

Altınkum, bugünkü baskı ortamı ile o dönemi de karşılaştırarak, “Bugünkü süreç Türkiye tarihinin yaşadığı en kötü siyasal, toplumsal süreçtir” değerlendirmesinde bulundu. Altınkum, şöyle devam etti: “12 Eylül’de işkence vardı, insanlar ölüyordu. Olağanüstü olaylar için darbe yapılmıştı. Bugün ne hikmetse  ‘demokrasi var’ ama olağanüstü bir baskı da var. 12 Eylül’de herkes bu sürecin biteceğini biliyordu, öyle de oldu. Ama bugün iktidar 20 yıldır kademeli bir şekilde toplumsal muhalefetin üzerinde baskı oluşturarak, sindirme politikası uyguluyor. 12 Eylül’de dahil burjuvazi her istediğini yapabilmiş değildi. Bu dönemde iktidar yapıyor.”

DARBE SONRASI YURTDIŞI  

Dönemin bir diğer tanığı Şehmus Tekin ise, darbe gecesi Mardin’in Kızıltepe ilçesinde sendikal faaliyetler için toplantıda olduklarını ve sabaha darbe ile uyandıklarını belirtti. Tekin, haberi alır almaz Kızıltepe’deki kırsal alanlara geçtiklerini, belli bir süre bu şekilde yaşadıklarını ve sonrasında Filistin’e geçtiklerini anlattı. Tekin, “Yaklaşık 4 yıl Şam ve Lübnan’da kaldım. Tabi süreç içerisinde çalışmalar için ülkeye gelişlerim oluyordu. Yurtdışında siyasi faaliyetler içerisine girmiştik. 83’ten sonra yurda dönme kararı aldım” diye konuştu.

DARBE SONRASI GÜÇLENEN YAPILAR

12 Eylül öncesi sendika ve sivil toplum örgütlerinin güçlü örgütlenmelere sahip olduğunu söyleyen Tekin, bu örgütlenmelerin ise toplumsal muhalefeti peşinden sürüklediğini kaydetti. Tekin, “Gençlik kendini fedakarca sosyalizm için feda ediyordu. Bugün bunları göremiyoruz. Ancak bam teline dokunulduğunda gençlik harekete geçebiliyor. Ancak, toplumsal olaylarda o gençliği göremiyorsun” ifadelerini kullandı. 

Tekin, 12 Eylül sonrası iki yapının güç kazandığına işaret ederek, “Birincisi Kürt ulusal hareketi, o kadar güçlü olmamasına rağmen 12 Eylül sonrası toplumsal muhalefeti peşinden sürükleyecek bir yapıya dönüştü. Kürdistan’daki Kürt ulusal hareketi kitleselleşti, yoğunlaştı ve döneme damgasını vurdu. Bu olumlu bir gelişmeydi. Bir diğeri ise ‘Cumartesi Anneleri’ eylemleriyle başlayan kadın hareketi. Gerek Türkiye’de gerekse Kürdistan’da bu büyük iz bıraktı. Kürt ulusal hareketi ve kadın hareketi çok etkin sonuçlarla 12 Eylül’den çıktı. Aynısını sendikalar, sivil toplum örgütleri ve gençlik hareketleri açısından söyleyemiyoruz” şeklinde konuştu. 

ÖRGÜTLENMEN YOKSA BASKI ARTIYOR

“Bugün baskılar daha yoğun” görüşünün kısmi gerçek olduğuna dikkati çeken Tekin, 12 Eylül dönemi öncesi tüm baskılara rağmen ciddi bir muhalefetin olduğunu söyledi. Tekin, “Ciddi bir örgütlenmeye sahipsen, elde etmiş olduğun kazanımlar bir çırpıda elinden alınamaz. Ciddi bir örgütlenmen yoksa devlet baskısı artıyor. Bugün toplumsal muhalefetin örgütlülük düzeyi zayıf olduğu için baskılar daha şiddetli kendini hissettiriyor” tespitinde bulundu. 

90 GÜN İŞKENCE

Darbeden kısa bir süre sonra 96 gün gözaltında kalan ve bu sürecin 90 gününü işkence altında geçiren Süleyman Toklu da, gözaltı sürecinin uzun olmasından kaynaklı hafızasında unutamadığı birçok anısı olduğunu aktardı. Toklu, “Ankara’dayken aç kalırdım. Bunu bilen farklı siyasetten arkadaşlar, tuvalete giderken bana az aza yemek vermeye çalışıyordu. Yakalandıklarında ise işkence görüyorlardı. Bu beni çok üzüyordu. Bir de 90 gün işkencede konuşmadım. Bundan dolayı konuşturamadıkça kendi aralarında dert yanmaları hoşuma gidiyordu” diye konuştu.

HER DÖNEMİN BASKI YÖNTEMLERİ VAR

Toklu, her dönemin kendisine özgü baskı yöntemleri olduğuna belirterek, şöyle devam etti: “Yargılandığım dönemde gizli tanık ve sahte belge duymadım. Fakat teknolojinin gelişmesiyle isterlerse telefonunuza sahte belgeler yükleyip belge olarak kullanılabiliyor. Yönetim tarafından istemedikleri kişileri bırakmamak için her yola başvuruluyor.”

Mezopotamya Ajansı / Kadir Güney