Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne 10 Ekim 2015’te DAİŞ tarafından gerçekleştirilen saldırının üzerinden 6 yıl geçti. 104 kişinin yaşamını yitirdiği, 500’ün üzerinde insanın yaralandığı katliamın üzerinden geçen 6 yılda, DAİŞ’li sanıkların sadece bir kısmı yargılandı, kamu görevlilerinin ve devletin sorumluluğunun üzeri örtüldü, insanlığa karşı suç yok sayıldı. Yargılama firari sanıklar yönünden tefrik edilen davayla devam ediyor.

SUÇ DUYURULARI İŞLEME KONULMADI

Katliamın ardından avukatlar ve aileler, ihmali bulunan kamu çalışanları da dahil olmak üzere tüm sorumluların yargılanmasını istedi. Aileler ve avukatlar, katliamın yaşandığı Ankara Garı’nın hastanelere yakın olmasına rağmen ambulansların geç geldiğini ve gösteri alanına girişlerde güvenlik önlemlerinin az olduğunu anlattı. İhmali olan Dışişleri ve İçişleri Bakanlığı yetkilileri, MİT görevlileri, Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilileri ile Ankara Emniyet Müdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Ancak savcılık suç duyurularını işleme koymadı. Katliamda ihmali ve sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında ailelerin yaptığı suç duyurusunun reddedilmesinin ardından Emniyet Genel Müdürlüğü, 10 Ekim mağdurlarının avukatlarına dava açtı.

GÜVENLİK ZAAFİYETİ YOKMUŞ!

Oysaki savcılığın işleme koymadığı suç duyurularında yer alan devlet yetkililerinden katliamın ardından peş peşe dikkat çeken açıklamalar geldi. Katliamın yaşandığı gün dönemin Adalet Bakanı, Sağlık Bakanı ve İçişleri Bakanı basın toplantısı düzenledi. Bir basın mensubunun dönemin İçişleri Bakanı Selami Altınok’a “İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine Altınok, “Güvenlik zafiyeti yoktur.” diyerek istifayı düşünmediğini belirtti. Adalet Bakanı Kenan İpek’in sorunun ardından gülümsemesi dikkat çekti.

EYLEM YAPABİLECEKLERİN LİSTESİ

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu 12 Ekim 2015’te yaptığı açıklamada, “Türkiye’de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi var. Biliyorsunuz, bir eylem hazırlığı içinde ama bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe veya elinizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız. Türkiye, demokratik bir hukuk devleti, sebepsiz yere insanların tutuklanabileceği bir ülke değil” dedi. Patlamanın meydana geldiği yerin miting alanı değil, miting alanına giden yol olduğu için Ankara Garı'nın önünde güvenlik kontrolü bulunmadığını söyleyen Davutoğlu, "Herhangi bir eksiklik, zaaf söz konusuysa kesinlikle giderilmesi için gerekli tedbirleri alır, ihmal varsa gerekli adımları atarız" açıklamasında bulunmaktan da geri durmadı.  Dönemin İçişleri bakanı Selami Altınok da herhangi bir güvenlik zafiyeti olduğunu düşünmediğini söyledi.

ORTAYA ÇIKAN GERÇEKLER

İddianamenin hazırlık sürecine gidilen süreçte devletin sorumluluğuna dair gerçekler de ortaya çıkmaya başladı. Suruç ve Ankara Katliamları’nın Ebubekir kod adlı DAİŞ üyesi İlhami Balı’nın talimatıyla gerçekleştiği ve İlhami Balı’nın 2002’den beri emniyetin takibinde olduğu ortaya çıktı. 10 Ekim Ankara Katliamı ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın patlamadan sonra bir kısım polis şefleri hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan soruşturma izni istediği ancak Ankara Valiliği, “soruşturma izni verilmemesi”ne karar verdiği ortaya çıktı. Katliamla ilgili müfettiş raporuyla Emniyet’in mitingde yaşanacak olası bir canlı bomba saldırısı için öncelikle kendi personelini uyardığı, ancak mitinge katılanları ve miting düzenleme komitesini uyarmadığı öğrenildi. 

KAYITLARA GEÇMEYEN İHMALLER 

Devletin sorumluluğunun inkar edildiği açıklamaların ardından katliamla ilgili 27 Haziran 2016’da iddianame hazırlandı. 20'si tutuklu 36 kişi hakkında hazırlanan iddianamede canlı bombaların 1990 doğumlu Yunus Emre Alagöz ile açık kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu kişi olduğu belirtildi. İddianamede, saldırı talimatının DAİŞ yöneticisi ve Türkiye sorumlusu olarak tanımlanan İlhami Balı tarafından verildiği belirtildi. İddianamede saldırıyla ilgili ayrıntıların ise DAİŞ’in Gaziantep Emiri Yunus Durmaz tarafından planlandığı belirtildi. Ayrıca bazı malzemelerin de Gaziantep'ten sevk edildiği vurgulandı. Ancak hazırlanan iddianamede müfettiş raporunda yer alan ilgili kamu görevlilerinin ihmali konusundaki belgeler ile katliam sonrasında gaz kullanan polisler yer almadı.

9 SANIĞA AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET

Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 Kasım 2016’da görülmeye başlayan dava 2 yıl sürdü. Davada sanıklardan Abdulmubtalip Demir, Talha Güneş, Metin Akaltın, Yakub Şahin, Hakan Şahin, Halil İbrahim Alçay, Resul Demir, Hacı Ali Durmaz ve Hüseyin Tunç hakkında "100 kişiyi kasten öldürme" suçlamasından 100'er kez; "anayasal düzeni ihlal" suçundan ise 1'er kez olmak üzere toplamda 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Patlayıcı yapımında kullanılan malzemeleri Ankara'ya getirmekle suçlanan Demir, Akaltın, Şahin ve Tunç hakkında ayrıca "örgüt faaliyeti çerçevesinde izinsiz tehlikeli madde bulundurmak, nakletmek" suçundan 24'er yıla kadar hapis cezası istendi. Sanık Erman Ekici hakkında ise “DAİŞ silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan 22 yıl 6 ay hapis cezası istendi.  Aynı sanıklar için ayrıca 20'si çocuk 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs suçundan da ayrı ayrı 11 bin 730'ar yıl hapis cezası talep edildi.

2 yıl süren dava sonunda da 3 Ağustos 2018’de 9 sanığa "Anayasal düzeni ihlal" suçundan birer kez, "kasten öldürme" suçundan da 100'er kez olmak üzere toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

SANIKLARA VERİLEN CEZA ÇOK BULUNDU

Kararın ardından dava istinafın onayının ardından Yargıtay’a taşındı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 6 Nisan’da Yargıtay’a sunduğu tebliğnamede, 18 yıl hapis cezası verilen Erman Ekici hakkında fazla ceza tayini yapıldığını, 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan sanık Yakup Yıldırım’ın beraat etmesi gerektiğini belirterek mahkemenin kararının bozulmasını talep etti. Tebliğnamede, avukatların eksik delillerin toplanması ve katliamın gerçek sorumlularının ortaya çıkarılması, kovuşturmanın genişletilmesine dair sunduğu çok sayıda dilekçe, yüzlerce sayfayı bulan istinaf ve temyiz başvurularına dair tek bir cümle yer almadı. Davaya ilişkin Yargıtay’ın karar vermesi bekleniyor.

İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ SUÇ 

İddianamede ismi geçen firari sanıklar İlhami Balı, Savaş Yıldız, Edremit Türe, Deniz Büyükçelebi, Yakup Selağzı, Kasım Dere, Nusret Yılmaz, Mustafa Delibaşlar, Walentina Slobodjanjuk, Muhammet Zana Alkan, Ömer Deniz Dündar, Cebrail Kaya, Ahmet Güneş, Kenan Kutval, Bayram Yıldız ve Hasan Hüseyin Uğur hakkında ve “insanlığa karşı suç”tan yargılanan sanık Erman Ekici hakkında açılan dava ise devam ediyor.  Tutuklu sanıkların yargılandığı dosyada sanık Erman Ekici de örgüt yöneticiliği suçundan ceza aldı. Ancak yönetici olması ve katliamın emrini Yunus Durmaz’a getiren kişi olması sebebiyle katliamdaki sorumluluğu üzerinden suç duyurusunda bulunuldu ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından Ekici’nin insanlığa karşı suçtan yargılamasının yapılması üzerine iddianame hazırlandı. İddianamenin kabulüyle ilk kez bir sanık insanlığa karşı suçtan Türkiye tarihi açısından yargılanıyor oldu. 16 firari sanık ve Ekici’nin yargılandığı dava 8 Kasım 2018’de başladı.

HEYET DEĞİŞTİRİLDİ

Firari sanıklar yönünden dava devam ederken 7 Kasım 2016’dan başlayarak 15 Aralık 2020 tarihli duruşmaya kadar Ankara 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde aynı heyet tarafından görülen davada mahkeme heyeti değiştirildi. Dava boyunca bir kez savcı değişikliği oldu.  27 Kasım 2020 tarihinde ise mahkeme heyeti başkanı HSK Genel Kurulu tarafından Yargıtay’a üye olarak atandı. Onun yerine en kıdemli üye getirildi.  24 Aralık 2020 tarihli HSK Kararnamesi ile duruşma savcısı da dahil olmak üzere tüm üyeler başka birimlere atandı. Değişen mahkeme heyeti, baktığı ilk duruşmada, ailelerin adalet talebini dillendirmesi üzerine duruşmayı sonlandırdı. Değişen heyet görülen son duruşmada da tanık olarak dinlenen Muhammet Kasım Kurt’un firari sanık İlhami Balı’yla telefonla görüştüğü sırada yanında bulunan askerlerin ismini vermesine engel oldu.

'DEVLET KUSURU YOKTUR' KARARLARI

Katliamla ilgili bir yandan ceza yargılaması devam ederken bir yandan da idare mahkemelerinde tazminat davaları açıldı. İdare mahkemelerinde de avukatlar, katliam öncesinde gerekli tedbirlerin alınmadığını, katliamın gerçekleşmesinden sonra sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğunu ve polisin alana gazlı müdahalesi nedeniyle ölümlerin arttığı, yaralıların durumunun ağırlaştığı, dahası orada bulunan herkeste manevi yıkımın arttığını belirterek devletin sorumluluğuna dikkat çekti. Ancak ceza yargılamalarında yaşanan hukuksuzluk idare mahkemelerinde de sürdü. İçişleri Bakanlığına karşı açılan tazminat davalarında idare mahkemeleri, talepleri ve iddiaları değerlendirmeksizin davaları idarenin kusuru olmamakla birlikte sosyal devlet ilkesi gereğince zararların bir miktarının karşılanmasını öngören “sosyal risk” ilkesi kapsamında değerlendirerek tazminat kararları verdi. İstinaf mahkemeleri de bu kararları onayladı. Ancak önünde gelen dosyaları değerlendiren Danıştay 10. İdari Dava Dairesi peşi sıra “devletin kusuru yoktur” kararları verdi.

Katliamın 6’ıncı yılında hala yerine getirilmeyen adalet talebi, yargılama süreçlerinde en çok vurgu yapılan devletin sorumluluğunun üzerinin örtülmesi ve insanlığa karşı suçun yok sayılmasına dair 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu’ndan Senem Doğanoğlu ve İlke Işık değerlendirdi.

AVUKAT: İNSANLIĞA KARŞI SUÇ 

Katliamın ardından 12 Ekim 2015’te savcılığa verdikleri dilekçede soruşturmanın insanlığa karşı suç üzerinden yürütülmesi talebinde bulunduklarını aktaran Avukat Senem Doğanoğlu, ancak iddianamenin bu suç üzerinden yazılmadığını hatırlattı. Doğanoğlu, “Bu katliam için ‘insanlığa karşı suç’ demeyeceksek hangi katliama insanlığa karşı suç diyeceğiz? İnsanlığa karşı suç demenin hukuki ve meşru zemini bu davada vardı. IŞİD, uluslararası topluma ve aynı zamanda canlı cansız bütün varlıklara karşı suç işleyen bir örgüt. Bir sanık şunu demişti, ‘Suriye’ye gidip çiçek atmadık tabi ki.’ Suriye’de gidip atmadığı çiçeğin hesabını da sorabilmenin imkanını aradık. Şuan Erman Ekici yönünden ‘dini motivasyonla kasten öldürme eylemlerinin işlendiğini’ tarif eden bir iddianame var ve insanlığa karşı suçtan yargılanmaya devam ediyor” bilgilerini paylaştı.   

BARIŞ TALEBİNE SALDIRI

Katliamın barış talebine saldırı olduğunun altını çizen Doğanoğlu, “Devletin sorumluluğu artık tüm kanıtlarıyla ortaya konulduğu için o ortaklığın da görülebilmesi açısından insanlığa karşı suç demek önemliydi. Sonuçları itibariyle de insanlığa karşı bir suçtan ceza verilmesinin uluslararası yargılama açısından ön açıcı olacağı kanaatindeyiz. İnsanlığa karşı suçtan yargılamanın bir diğer önemi, bu suçlarda zaman aşımı işlemiyor. Mahkemeler ya da savcılık istemese bile başka dosyalardan bulunan bilgilerin toplanmasıyla beraber tüm bulanıklığın artık netleşmeye başladığı bir aşamadayız ve bu böyle devam edecek. Bu tür büyük suçlarda yıllar sonra bile deliller ortaya çıkar. Zamanaşımının işlememesi bu nedenle önemli” şeklinde konuştu. Doğanoğlu zamanaşımı iddiasını önlerine koyacak olsalar bile 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçimleri sonrasına dair bilgilerin davaya gelmeye devam edeceğini belirtti.

'HERKESİN SAHİPLENMESİ GEREK'

İnsanlığa karşı suçtan bir iddianamenin düzenlemesinde en önemli etkenin ailelerin duruşma salonunu hiç terk etmemeleri ve yıllar geçse de davanın her gün sahiplenmesinin olduğunu aktaran Doğanoğlu, “Buna sebep asla yılmamamızdır. Başından beri söylüyoruz; bu dava sadece bu coğrafya için değil aynı zamanda evrensel olarak adalet ve barış talebi açısından önemlidir. Herkesin sahiplenmesi gereken bir yargı süreci” diye belirtti.

ÇÖZÜLMEMİŞ BİR DAVA

Devletin katliamdaki sorumluluğuna dikkat çeken Avukat İlke Işık da “Bırakın devletin sorumluluğunu IŞİD’lilerin sorumluluğuna dair bile bitmemiş bir dosya. Hala taleplerde bulunuyoruz, katliamın sorumlularından Ebu Zeynep hakkında yeni suç duyurusu yapıldı. Yani IŞİD’liler açısından bile çözülmemiş bir dava. Ama bizim en çok mücadele ettiğimiz kısım asıl sorumluların yargılanması. Çünkü bu katliamın asıl sorumluları sadece IŞİD’liler olamaz” diye aktardı.

DEVLETİN SORUMLULUĞU

Gelinen noktada tüm sorumluların bulunması yönünde adım atmayan bir yargının olduğunu işaret eden Işık, “Tüm suç duyurularımız takipsizlikle sonuçlandı, mahkemeye ilettiğimiz her suç duyurusu talebi reddedildi. Bu dosyada toplam sorumluluktan bahsediyoruz ki iddianameyi hazırlayan savcılar bile delil sakladılar, karartılar. Yakup Şahin’le ilgili evraklar katliamdan 5 yıl sonra ortaya atıldı. 9 kayıp klasör 5 yıl sonra ortaya çıktı. Antep Emniyeti’nden, savcıların sorumluluğundan, sınırları kontrol eden güvenlik güçlerinden bağımsız konuşulmayacak bir dava. Ama bu yokmuş gibi davranıyorlar ve dosyayı böyle kapatmak istiyorlar. ‘Firarileri de bulamadık’ diyecekler. Ama çok açık sorumluluklar ve devletin sorumluluğu konusunda ısrarcı olmaya devam ediyoruz. 6 yıldır elde ettiğimiz her türlü belge, bilgi ve delil bu sorumlulukları işaret ediyor” şeklinde konuştu.

'ADALETİ SAĞLAMAK DURUMUNDAYIZ'

Adaletin mutlaka tesis edileceğini vurgulayan Işık, delil biriktirmeye ve mücadele etmeye devam ettiklerinin altını çizdi. Işık, şöyle devam etti: “Sadece 103 insanın hesabını sormuyoruz. Biz kalabalık bir avukat grubu olarak davaya çalışıyoruz. Hem her birimizin başına gelenlerin hesabını hem de hepimizin tekrar geleceğe umutla bakabilmenin mücadelesini veriyoruz. Aileler, yaralılar ve emek demokrasi güçleri 6 yıldır her duruşmaya geliyor. Sadece çocukları için değil başka kimsenin burnu kanamasın diye duruşmalardayız. En büyük motivasyonumuz bu, o güne ilişkin adaleti sağlamak durumundayız.”

Işık sözlerini şöyle sonlandırdı: “10 Ekim 2015 gününü hiçbirimiz unutmayalım, yargılama devam ediyor.  Tüm yurttaşların, nefes alabilmesinin, özgür demokratik koşullarda yaşayabilmesinin davası bu. Birlikte mücadele ederek gerçek adalete ulaşabiliriz.”

MA / Zemo Ağgöz