Haber: YAĞIZ ALP TEKİN

Püritanizm'in kemikli ve mavi parmaklı eli, insanları erken yatırıp erken kaldırarak onları kendilerine rağmen sağlıklı, zengin ve akıllı yapmaya çalışıyor” demişti Robertson Davies. Türkiye’de gün ışığından daha fazla yararlanılması iddiasıyla başlatılan Kalıcı Yaz Saati uygulamasının yasalaşmasının üzerinden 6 sene geçti.

Karar da, uygulaması da tartışmalı oldu. Karara ilişkin Bakanlar Kurulu açıklamasında “Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla bütün yurtta 27 Mart 2016 Pazar günü saat 03.00'ten itibaren bir saat ileri alınmak suretiyle başlatılan yaz saati uygulamasının, her yıl, yıl boyu sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.’’ denilmişti. Kararın iptali amacıyla Enerji Bakanlığı aleyhinde dava açıldı, Danıştay ‘‘yetki aşımı’’ yapıldığı iddiasıyla 2017 Eylül’ünde kararın yürütmesini durdurdu. Ancak hükümetin uygulama konusundaki inadı sürdü, Danıştay'ın sürekli yaz saati uygulamasını durdurmasının ardından, konuya ilişkin bir KHK çıkarılarak 27 Ekim 2017'de Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla yaz saati uygulamasının 28 Ekim 2018'e kadar yıl boyunca sürmesi kararlaştırıldı. Kararın verilmesinden, bir ay sonra kararın hukuki arka planını sağlamlaştırmak için Bakanlar Kurulu'na bir saati aşmamak koşuluyla ileri saat uygulama yapma yetkisi verildi. Yaklaşık bir sene sonra da Resmi Gazete'de yayımlanan kararla kalıcı yaz saati uygulaması kalıcı hale geldi.

KAYDA DEĞER BİR TASARRUF SAĞLAMIYOR

İktidar tarafından ısrarla korunmaya çalışılan yaz saati uygulaması, enerji tüketiminde ciddi bir tasarruf sağladığı gerekçesiyle savunuluyor. Kararın dayandığı araştırmanın yapıldığı İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 2016’da yayınlanan bir bilgilendirme notunda yıllık yüzde 3 ila yüzde 9 arasında bir tasarruf öngörüldüğünden bahsediliyor. Yakın zamanda açıklama yapan Enerji Bakanı Fatih Sönmez ise kararın uygulanmaya başlandığı 2016 yılından 2021’e kadar 6 milyar kilovatsaatlik enerji tasarrufu yapıldığı iddia ediyordu. Enerji Bakanlığı’nın açıkladığı tasarruf miktarı, son 6 yıldaki enerji tüketimiyle oranlandığında tasarruf oranı yaklaşık olarak yüzde 0.05 bulunuyor. Bu oran 2016’da İTÜ araştırmacılarının öngördüğü yüzde 8.58’lik rakamın hem çok aşağında, hem de ciddi soru işaretleri oluşturuyor.

ELDEKİ VERİLER ŞEFFAF DEĞİL

Öte yandan İTÜ Raporu’nu görmeyen ve hangi metriklerin kullanıldığını bilmeyen sivil toplum örgütleri, ellerinde yeterince veri olmamasına rağmen tasarruf oranlarına, kararın psikolojik etkilerine, kararın arkasındaki motivasyonlara dair farklı görüşleri dile getiriyor. 2016’da Elektrik Mühendisleri Odası tarafından yayınlanan raporda verilerin paylaşılmaması eleştiriliyor ve dünyadaki diğer örneklerde yaz saati denemelerinden pek de bir tasarruf edilemediği vurgulanıyor.

“ARTIŞ YA DA AZALIŞA YOL AÇMIYOR”

Yaşanan belirsizliği ve karmaşayı çözmek için eldeki en iyi kaynak beş araştırmacı tarafından prestijli dergilerde yayınlanan “Daylight Saving Time Policy and Energy Consumption’” başlıklı araştırma. Makalede, 2012-20 yıllarının tasarruf verileri yakından incelenerek kalıcı yaz saati uygulamasının etkilerine dair çıkarımda bulunuluyor. Tasarruf hesabının birçok etkene bağlı olmasından dolayı kesin bir yargıda bulunmaktan çekinen araştırmacılar, 2010-2020 arasında enerji tüketim verileri incelendiğinde kalıcı yaz saati uygulamasının gözle görülür bir tüketim artışı ya da azalışına yol açmadığını belirtiyorlar.

İTÜ RAPORU KAMUOYUNDAN GİZLENİYOR

Uygulamaya dair belirsizliğin ve dile getirilen kaygıların en büyük nedeni Kalıcı Yaz Saati Uygulaması’na dayanak olarak gösterilen İTÜ Raporu’nun kamuoyuyla paylaşılmaması. İTÜ’de yayınlanan bilgi notu ile araştırmanın koordinatörü Ahmet Duran Şahin ve İTÜ Rektörü Mehmet Karaca’nın katıldığı Habertürk canlı yayını eldeki iki kaynak. Bilgi notu ve yaygında verilen bilgiler, 2 yıllık kapsamlı bir çalışma yürütüldüğü, psikoloğundan, mühendisine 11 kişilik bir ekiple bir milyar veri işlenerek Kalıcı Yaz Saati Uygulaması’nın faydalı olduğu sonucuna varıldığı ifade ediliyor. Ancak İTÜ Raporu’nun aslına, tamamına ulaşılamıyor, rapor “bakanlığa sunulan özel bir çalışma olduğu” gerekçesiyle üniversitesinin kütüphanesinde dahi bulunmuyor. Rapora kaynaklık eden araştırmaların bir bölümüne 2016’da düzenlenen ‘‘10. Uluslararası Temiz Enerji Sempozyumu”nun bildiriler kitapçığından erişilebiliyor.

DOWNING’İN ABD RAPORU LOBİLERE İŞARET EDİYOR

Peki, bağımsız araştırmacılar tarafından etkisiz bulunan, resmi rakamlara göre yüzde 0.05’in altında tasarruf elde edildiği anlaşılan bu uygulamada neden ısrar ediliyor? ABD’de Kalıcı Yaz Saati Uygulaması konusunda siyasi lobi faaliyetlerinde bulunan sektörlerin olduğu belgelerle ortaya çıkmış durumda. Tufts Üniversitesi’nden Michael Downing tarafından yapılan araştırmada Ticaret Odası (Chamber of Commerce) ve golf lobisinin siyasi faaliyetlerini ortaya konuyor. Uygulamayla elde edilen bir saate yakın fazladan güneş ışığının insanları dışarıda zaman geçirmeye ve daha fazla harcama yapmaya teşvik ettiği de iddia ediliyor. Downing’in araştırmasında golf endüstrisinin yaz saati uygulamasıyla gelirlerini 400 milyon dolar arttırabileceğini öngörerek 1986 yılında lobi faaliyetlerinde bulunduklarından söz ediliyor.

TÜRKİYE’DE BÜYÜK ŞİRKETLER DEVREDE

Türkiye’nin dünyadaki neoliberal gelişmelerle paralel olarak enerji sektöründe radikal bir özelleştirme çabasına giriştiği biliniyor. Öncelikle 1984 yılında çıkarılan “Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun” ile elektrik hizmetlerinin özel firmalar tarafından yapılmasının önü açıldı. 2001’de 4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası ile “rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek bir elektrik piyasası oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanması ” gerekçesiyle, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu ve Kurulu oluşturuldu. Bu sayede 2009-10 yıllarına gelindiğinde ihaleler tamamlanmış durumdaydı ve tüm elektrik bölgelerinin özel şirketlere devir işlemleri bitmişti. Bu özel şirketler arasında Sabancı, Limak, Kolin, Cengiz, Alarko Akso gibi şirketler öne çıkıyor.

elektrik 1

“‘Enerji sektöründeki özelleştirmelerin yakıcı sonuçları” Oğuz Türkyılmaz- Heinrich Böll Stiftung

elektrik 2

(Elektrik Enerjisi Sektöründe Özelleştirme/Piyasalaştırma Uygulamaları ve Sonuçları M. Nilgün ERCAN-EPDK sitesindeki tablodan yararlanılmış,
2019 sonu enflasyon tahmini kullanılmıştır.)

ELEKTRİK ZAMLARI İÇİNDEN ÇIKILMAZ BİR HAL ALDI

Fakat özelleştirmelerin sonucunda elektrik fiyatlarının seneler içerisinde arttığı gözlenmektedir. 2022 senesinin başındaki % 52-130 arasındaki zamla sorun, tamamen içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Mağdur olan sadece vatandaş da değildi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği verilerine göre enerji şirketlerinin borcu en az 50 milyar dolar düzeyinde. Sektörel olarak ise enerji sektörü bankalara en çok borcu olan dördüncü sektör konumunda. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Yönetim Kurulu üyesi Olgun Sakarya ise özelleştirmenin elektrik üretim ve dağıtım şirketlerine yaradığını iddia ediyor ve ilginç bir anektod aktarıyor: O günleri hatırlarsanız, programın adını vermek istemiyorum, bir sabah programında köşe yazarı bir konuşmacı, bu konuyu gündeme getiriyor. Sonra sanayiciyi onu arıyor (aynı zamanda üretim şirketi sahibi) ve ‘Bunu iki de bir gündeme getirmeyin biz zaten battık çıktık. Dövizle işleri yapmaya çalışıyoruz. Dış kaynakla üretim santrallerine hayata geçirdik. Hiç olmazsa şimdi biraz tüketim artışı oldu da rahatladık”.

YAZ SAATİ ŞİRKETLER LEHİNE BİR UYGULAMA

EMO tarafından hazırlanan raporlarda da kalıcı yaz saati uygulamasının zor durumdaki elektrik şirketlerinin gelirlerini arttırmasına hizmet ettiğine değinilerek.  ‘‘Yaz Saati uygulamasının yıl boyu sürdürülmesi şirketler lehine bir uygulamadır’’ deniliyor. Geçmişte yapılan bağımsız çalışmalara ve Enerji Bakanlığı’nın tasarruf oranlarına bakıldığında kalıcı yaz saati uygulamasından pek bir fayda sağlanmadığı görülüyor. Büyük bir enerji tasarrufunun sağlanmadığı iddiası doğruysa, uygulamanın sosyal yansımaları daha da önem kazanıyor. Öğrencilerin ve çalışan nüfusun karanlıkta uyanmasının getirdiği psikolojik sorunların daha fazla ciddiye alınması gerekiyor. Sosyal medyadaki tartışmalar erkenden işe giden kesimin karanlıkta uyanmak istemediğini gösteriyor.

* Bu haber Medya Araştırmaları Derneği'nin ICFJ (International Center for Journalists-Uluslararası Gazeteciler Merkezi) işbirliğiyle yürüttüğü "Yeni Nesil Araştırmacı Gazetecilik Eğitimleri Projesi" kapsamında hazırlanmıştır.