Geçim sıkıntısı nedeniyle her yıl bölge kentlerinden ülkenin çeşitli yerlerine çalışmak için yola çıkan mevsimlik tarım işçileri, güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. İş Sağlığı ve Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin Temmuz ayı raporuna göre, en az 164 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Ölümler en fazla tarım ve orman iş kolunda yaşanıyor. Tarım ve orman iş kolunda yaşamını yitiren işçilerin oranı yüzde 13 iken, yaşamını yitiren çiftçi sayısının oranı ise yüzde 14.

150 ÇADIRLI ŞANLIKIŞLA

Mevsimlik tarım işçilerinin, güvencesiz ve ölüme davetiye çıkaran koşullarda çalışmak zorunda kaldığı yerlerden biri de Ankara’nın Bala ilçesine bağlı Şanlıkışla köyü. 150 çadırın bulunduğu köyde kadını, çocuğu, yaşlısı ve genciyle yaklaşık 600 kişi zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor. 360 dönümlük dikenli tarlalarda sabah saat 06.00'dan akşam 20.00’ye kadar soğan toplayan işçilerin ellerindeki dikenler, yaşadıkları eziyeti gözler önüne seriyor. Bu eziyete karşılık işçiler ancak 7 torba toplarlarsa 50 lira kazanabiliyor. İçecek suyun, elektriğin, sosyal hayatın olmadığı çadırlarda yaşayan işçiler, eşitsiz gelir dağılımına tepki göstererek, durumlarının düzeltilmesini istiyor. 

Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam-Sen) Genel Başkanı Hamit Kurt ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Ekoloji Meclisi üyesi, tarım yazarı Asrın Keleş de mevsimlik tarım işçileri için acilen yasal düzenleme çıkarılmasını talep etti.

20-30 KİŞİ AYNI ARACA BİNİYOR

Hatay'dan ekonomik sıkıntılar ve yokluk nedeniyle Şanlıkışla köyüne çalışmaya geldiklerini söyleyen Necati Kurak (19), 11 ay boyunca çadırlarda hijyensiz bir şekilde ve tehlikeli bir süreç geçirdiklerini kaydetti. Kurak, “İki günde bir banyo yapabiliyoruz. Gece yılan ya da başka hayvan gelecek mi korkusuyla uyuyoruz. 20-30 kişi aynı araca biniyoruz. Sağlık güvencemiz kesinlikle yok. Çavuş günde 3 yevmiye alıyor. Normalde yevmiyeler 55 lira ama 5'ini o kesiyor. Biz bu rezilliğimize çare bulunsun istiyoruz. Bazı insanların zengin olup bazılarının da fakir olmasını kabul etmiyoruz” dedi. Kurak, pandemi koşullarında hiçbir yetkilinin gelip test yapmadığını ve kendilerinin görmezden gelindiğine sitem etti.

BELEDİYE SUYU PARAYLA VERİYOR

Urfa Suruç'tan gelen Adil Yaşar ise iş için önce Reyhanlı, Adana ve son olarak da Ankara’ya geldiklerini söyledi. Kabala olarak çalıştıklarını kaydeden Yaşar, “Suyumuz yok, belediye getiriyor ama o da parayla. Normalde parasız getirmeli. Para vermezsek su da yok. Sağlık güvencemiz yok. Çocuklarımıza, bize gelip test yapmaları gerekirdi ama gelmediler, kimse bizi sormuyor. Hijyen falan yok, tozun, toprağın, kirin içindeyiz. Çadır akşamları soğuk oluyor. 15 gün sonra yağmur gelecek daha da soğuk ve zor olacak. Oy zamanında gelip soruyorlar, oy zamanı bittikten sonra kimse bizi sormuyor. Geçim çok zor, ikinci üçüncü ayda çek veriyorlar biz o çeki bozdurana kadar yine soğan zamanı başlıyor, borçla iş yapıyoruz. Boşa çalışıyoruz önce peşin diyorlar sonra çek ile bizi uğraştırıyorlar” şeklinde konuştu.

YASA İSTİYORLAR 

Sekiz yıldan fazladır farklı tarlalarda çalışan 6 çocuk annesi İslim Geçer (60), sabahtan akşama kadar güneşin altında çalıştıklarını fakat ellerinde hiçbir şey kalmadığını söyledi. Geçer, tarlanın yanı sıra su, yemek, bulaşık, çamaşır yıkama işlerini de yaptığını ve kadın olarak daha çok zorlandıklarını belirtti. 

Salih Geçer (63), “Bu çöllerde çalışıyoruz, ellerim hep diken oluyor. Emeklilik için 65'i doldur diyorlar. Ayda en fazla 50 lira alıyorum nasıl olacak, emekli olmak istiyorum, bu çileden kurtulmak istiyorum” dedi. 

“Bin kilometre gelip de bu çalı çırpı içinde çırpınıyoruz” diyen Fadıl Çetil, her yaz ayında aynı sıkıntıları yaşadıklarını söyledi. Ulaşım, elektrik, su sorunlarına değinen Çetil, mevsimlik tarım işçileri için bir yasanın Meclis’ten geçirilmesini talep etti.

KANGREN HALİNE DÖNÜŞTÜ

İşçilerden sonra konuştuğumuz Tarım Orkam-Sen Genel Başkanı Hamit Kurt, mevsimlik tarım işçilerinin sıkıntıdan öte dram yaşadıklarını ifade ederek, “Pandemiyle de bu dram ikiye katlandı. Maskesiz, hijyenden, dezenfektandan yoksun bir şekilde yaşıyorlar. Bu sorun uzun yıllardır var ve kangren haline dönüştü. Hiçbir siyasi iktidar bu meseleyi çözmek istemiyor. Çünkü bu mesele çözüldüğü anda sermaye ve sermaye sahiplerinin zarar edeceğini biliyorlar” dedi.

ÖRGÜTLENMEYE İZİN YOK

İşçilerin hem yaşam hem de istihdam koşullarının çok kötü olduğunu aktaran Kurt, işçilerin örgütlenmelerine de müsaade edilmediğini söyledi. Türkiye'de işçi cinayetlerinin giderek arttığına dikkati çeken Kurt, “Bugün sabah evinden iş için çıkıp akşam cenazesi morga giden ortalama her gün 6-7 işçi var. Ve bu işçilerin yüzde kırkını tarım işçileri oluşturuyor. Buna kaza demek mümkün değil, cinayettir. Bu alanda, cinsiyete göre kadınlar iki defa, çocuklar üç defa sömürülüyor. Mültecilerin de büyük bir kısmı tarım alanında çalışıyor ve onlar da çok büyük sömürü altında. Elimizde bir hasta var ve bunu tez elden iyileştirmemiz gerekiyor. Bu çok zor değil. Bugün siyasi iktidar isterse 24 saat içinde 5 sayfalık bir yasa çıkartabilir. Yasa çıkarsa bu durum düzelecek” şeklinde konuştu.

YERİNDE İSTİHDAM

HDK Ekoloji Meclisi üyesi Asrın Keleş ise, yaptıkları araştırmaya göre 6-7 milyon mevsimlik tarım işçisinin olduğunu ve ortalama bin 600 kilometre yolu traktör, kamyon kasalarında can vererek geldiklerini belirtti. Çadır kentlerde ishal ve enfeksiyon hastalıklarının arttığını ifade eden Keleş, işçilerin emeklerinin sömürüldüğünü ve kendi gıdalarını kendi ceplerinden karşıladığını söyledi. Keleş, “Yerinde istihdamı ön görüyoruz. Bir kişi Urfa'dan kalkıp Bala'nın bir köyüne gelip çalışmasın. Kendi coğrafyasında kendi kültürüyle yaşamını geçindirsin. Bu duruma ortaklaşa ses çıkarmak hepimizin sorumluluğu” diye konuştu.

Mezopotamya Ajansı / Eylem Akdağ