Enerji ve maden şirketlerine imtiyaz sağlayan “Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Meclis'in Sanayi, Ticaret, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’ndan geçti. Elektrik Piyasası, Maden, Doğalgaz Piyasası, Kamu İhlale, Yenilebilir Enerji, Jeotermal ve Doğal Mineral Sular Kanunu gibi kanunlarda öngörülen değişikliklerle enerji ve maden şirketlerine kolaylık sağlanacak, kamunun denetimini azaltılacak, kamu gelirlerinde azalmaya yol açılacak. 

Yasa teklifini eleştiren Elektrik Mühendisleri Odasının (EMO) komisyonda temsilci bulundurma isteği ilk başlarda kabul edilmezken, muhalefet partililerinin ısrarlı talebi üzerine EMO adına Elektrik Mühendisi Mehmet Özdağ görüşmelere katıldı. Görüşmelere 15 Kamu kurumu ve 13 sivil toplum örgütü temsilcisi katılırken, birçok ekoloji örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Ekoloji Birliği’nin katılım başvurusu kabul edilmedi. Ancak kanun değişikliğinin yol açacağı olumsuz sonuçlara ilişkin madde madde rapor hazırlayan Ekoloji Birliği’nin görüşlerini muhalefet partilerinin milletvekillerinin girişimleri ile görüşmelere getirildi. Bununla birlikte maden şirketlerine çeşitli imtiyazlar sağlayan 3 ve 5’inci maddelerinin komisyondan geçmesine engel olundu.

EMO adına komisyona katılan Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ ve Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Süheyla Doğan ile değiştirilmek istenen kanun ve bunun yol açacağı sorunları konuştuk. 

İKTİDAR YAKINLARINA ‘KIYAK KANUNU’

Kanun teklifi ile 44 maddede değişiklik öngörüldüğü bilgisini paylaşan EMO YK Üyesi Mehmet Özdağ,  bu değişikliklere bakıldığında ise değişikliğin iktidara yakın olan elektrik üretim ve dağıtım şirketleri yanı sıra petrol, doğalgaz ve maden şirketlerinin ihtiyaçlarına göre şekillendiğini kaydetti. Kanunun bir çevre koruma kanunu olmadığını dile getiren Özdağ, kanunla belli özel çıkar gruplarının ve belirli zümrelerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlandığını söyledi. Kanunun kırsal bölgede oturan yurttaşların özel mülkiyetine “el koyma” şeklinde tasarlandığını dile getiren Özdağ, “Her şeyden önce tarım, ziraat ve hayvancılıkla geçinen, tarlası, bağı ve bahçesi olan ve enerji yatırımların önünde engel oluşturma durumu varsa bu kanun ile kamulaştırılarak engel kaldırılıyor. Kanun değişikliğin temel nedenlerinden biri bu. Ayrıca diğer temel neden ise enerji, doğalgaz ve petrol gibi alanlarda faaliyet yürüten, bu işlerde dağıtım yapan firmaların bir takım yükümlülüklerinin affedilmesi de yer alıyor. Öte yandan bu şirketlere bir takım kolaylıklar da sağlanmasına dönük olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

‘BUNA KANUN DEMEK YANLIŞ’

Kanun tasarısının herkesin tüylerini diken diken edecek değişiklikler öngördüğünü ifade eden Özdağ, “Aslında buna bir kanun demek yanlış.  Çünkü kanun gerekçesinde bir tane analiz, bilimsel rapor yer almıyor. En önemlisi ise bir bilgi yok. Hazırlanan maddelerin tartışılması, kamuoyu gündeminde tutulması istenmiyor. Çünkü kanunla özel mülkiyetlerin gasp edilip şirketlere ikram edilmesi durumu var. Mesela bu maddelerden 15 tanesi elektrik enerjisinin üretimi, iletimi ve dağıtımı ile ilgili. Elektrik enerjisiyle ilgili ve diğer kanunlarla ilgili değişiklikler doğrudan doğruya 21 dağıtım şirketinin çıkarlarını, en az bin 700 ‘e yakın elektrik üretim şirketinin çıkarlarını korumak üzere yapılmış” diye belirtti.

‘FAY HATTINI YOK SAYMAK GİBİ’  

Tasarıda, ayrıca dikkati çeken önemli hususlardan bir tanesinin ise “Biyokütle” tanımı olduğuna işaret eden Özdağ, “Biyokütle tanımında yer alan lastikler herkes tarafından bilindiği üzere petrol kimya ürünü olduğu için bundan enerji üretimi sorunlu. ‘Belediye atıkları’ ifadesi de çok sorunlu. Çünkü bizim evsel, kentsel atıklarımız çok çeşitli materyallerden oluşuyor. Bu atıkların hiçbir sınıflandırmaya tabi tutulmadan kullanılması doğru değil. Lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan ürünler de biyokütle değildir. Bilimin olmaz dediği bir şeyi yasa ile yapacağız. Bu durum herhangi bir belediye meclisinin bir fay hattının yok sayması, yerinin değiştirilmesi gibi. Bundan hiçbir farkı yok” diye konuştu. 

TESİSLERDE ÜÇ KAT ARTIŞ 

Türkiye’deki 2004 yıllından 2016 yıllına kadar doğrudan yakmaya dayalı biyokütle enerji tesisleri sayısı 52 iken şimdi ise bu sayının 188’e ulaştığı bilgisini paylaşan Özdağ,  “2016’dan bu yana 3 kat artış var. Eğer bu kanun maddesi bu haliyle çıkarsa, biyokütle yakma tesisleri adı altında lastik yakan, çöp yakan tesislerin sayısında patlama yaşanır. Çünkü hangi siyasi mensubiyete sahip olursa olsun, yerel yönetimler bir şekilde çöplerin yok edilmesini tercih ediyorlar. Bu tür tesisler yerel yönetimlerden çok rahat bir şekilde ruhsat alabiliyorlar. Geri dönüşüm olması gereken yerlerde aslında lastikten elektrik enerjisi üreten, çöpten enerji üreten tesisler var” diye kaydetti. 

KATLİAM YAPAN ŞİRKET SAYISI ARTI

 Yenilenebilir enerji kapsamındaki firma sayısında korkunç artışların olduğunu dile getiren Özdağ, “Özellikle TL, döviz arasındaki makasın açılmasıyla yenilenebilir enerji kapsamındaki firma sayısı korkunç bir şekilde arttı. 2014 yıllına kadar 40 tane hidroelektrik, 21 tane rüzgar enerjisi,  9 Jeotermal, 20 biyokütle olmak üzere toplamda 90 tane vardı. Bu sayı şu anda 818 adet. 461 tanesi hidroelektrik santrali 126 tanesi çöp ve lastik santrali, o yüzden bu 13’üncü maddenin kapsamının daraltılması gerekiyor. İster orman ister tarımsal atık yaksın, eğer bir tesis kompost yapılabilir ve geri dönüştürülebilir bir ürünü yakarak elektrik üretiyorsa izin verilmemeli. Lastik, çöp,  ormanlarımızı ve tarımsal varlığımızı yakanları kamu kaynakları ile desteklemeyelim. Bütün Türkiye coğrafyasını, en küçük bir akarsuya varana kadar çölleştiren, sellere sebep olan hidroelektrik santrallerine bir sınırlama getirilmeli” ifadelerini kullandı. 

  

‘SERMAYEYE VAR HALKA YOK’

Tasarıda doğayı yok eden elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin olanaklarının daha da artırıldığını ifade eden Özdağ, “Tasarıda, uluslararası sermaye grupları, maden, petrol, doğal şirketleri için olanaklar var. Ancak zaten ekonomik krizle boğuşan halk yok. Gelecek kaygısıyla evine ekmek götüremeyen insanlar yok. Siftah yapmadan dükkanını kapatan esnaf yok. Faturasını ödeyemediği için bağını, bahçesini sulayamayan çiftçi yok. İstihdam yaratmak amacıyla, üretim pastasını artırmaya çalışan sanayici yok. Bu ülkenin halkı, çiftçisi, esnafı yok bu kanunun içinde. 21 dağıtım şirketi var. Bizim doğamızı yok etmek üzere hiçbir çevresel kaygıya, hiçbir tüzüğe dikkat etmeden elektrik üreten ve dağıtan şirketiler var” diye konuştu. 

İTİRAZLA GERİ ADIM ATTILAR

Hazırladıkları raporlar doğrultusunda bazı maddelerde olumlu yönde değişikliklerin yapıldığını ifade eden Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Süheyla Doğan ise, “İlk teklifte ruhsat süresi bitmiş olan firmalara, firmalar başvurduktan sonra eğer Bakanlık süreyi uzatmamışsa Bakan onayı ile 12 ay ruhsatsız çalışma hakkı veriliyordu. Bu aynı zamanda ruhsatsız bir madencilik faaliyeti demekti. Bu kabul edilemez bir durumdu. Bu maddeyi kaldırmak zorunda kaldılar.  Yeni düzenleme ile 6 ay olan ruhsat başvuru süresini 12 aya çevirdiler. Bundan sonra ruhsat bitimine bir sene kala, ruhsat uzatımı için başvuracaklar. En az 6 ay kalana kadar da Bakanlığın istediği bütün bilgi belgeleri sunmak zorundalar. Eğer bu işlemleri yapmazlarsa, en az 100 bin lira para cezası ödeyecekler” dedi. 

‘TAŞMALARA CEZA GETİRİLDİ’

Şirketlerin madencilik faaliyetlerinin mücavir alana taşması sonucunda verilen cezai işlemin kaldırılmak istendiğini ancak yapılan itirazlar sonucunda bunun değiştiğine işaret eden Doğan, “Örneğin 5 bin hektar bir ruhsat alanı bir şirketin bin hektarlık işletme izni var. Firma bu bin hektar içinde faaliyet yürütmek zorunda, dışarıya taşamaz. İlk teklifte şirketlerin izin alanları dışına taşmasına cezasızlık getirilmişti. Şimdi ikinci düzenleme ile işletme alanları dış alan mücavir alan sayıldı ve 20 metrenin üstündeki taşmalara caza uygulaması getirildi. Bir komisyon üyesi son dakikada bir madde önerisiyle 6 madde olarak yeni bir teklif verdi. Bu teklif ise daha kötü. Teklif kısaca ruhsat alanları dışında, geçici izin için alan talebinde bulunmayla ilgili. Daha önceki madde de ruhsat alanının içine bile taşmaya izin verilmiyorken, şimdi ruhsat alanı dışındaki alanlar madencilik faaliyetine açılmış oluyor” diye konuştu. 

KAMU DENETİMİ AZALIYOR 

Ülkenin yüzde 70’e yakının maden ruhsatı alanı olarak belirlendiği uyarısında bulunan Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi de ruhsat alanının dışında da madencilik faaliyeti izni verilecek. Kanun teklifi ile enerji ve madencilik sektöründe kamu denetimi iyice zayıflatılıyor. Neredeyse kamu alacaklarından vazgeçiliyor. Daha önce firmalar çeşitli işlemlerini yaparken borcu yoktur yazısı almaları gerekirken, bu zorunluluk kaldırılıyor. Bu da firmanın borcu varsa görmezden gelinip faaliyetleri devam edecek demektir. Kamunun alacaklarından vazgeçmiş olduğunu görüyoruz. Öte yandan şirketlere ihale kanununu ve KDV kanununda bazı muafiyet getiriliyor. Bu da kamu denetiminin iyice zayıflaması anlamına geliyor. Mesela jeotermal enerji kaynakları alanlarının ihalesi sırasında alınması gereken ihale bedeli bu alanlar daha kolay satılsın diye taksitlendiriyor.”

GASP EDİLECEK

Şirketlere kamu kaynağıyla teşvikler yanı sıra kaynak aktarımının da olduğuna dikkati çeken Doğan, “Özellikle arazi kamulaştırmasında ciddi kolaylıklar getiriliyor. Bu da halkın, köylülerin topraklarının zorla bu şirketlere peşkeş çekilmesi anlamına geliyor. Bir nevi gasp edilecek. Çünkü kamu yararı kararı da aranmayacağı belirtiliyor. Enerji Piyasası Denetleme Kurumunun alacağı kararın kamu yararı yerine geçeceği belirtilmiş kamulaştırma süreçleri mümkün olduğunca hızlı bir şekilde yapılacak ve araziler bir an önce şirketlere peşkeş çekilecek” diye konuştu. 

KAR ŞİRKETE ZARAR HALKA

Bu tasarının kanunlaşmasıyla birlikte tek adam rejimin daha güçleneceğini ifade eden Doğan, birçok uzmanlık ve teknik alanın, bürokratların ve bakanlıkların yapması gereken işlerin Cumhurbaşkanı sorumluluğa alınmak istendiğini dile getirdi. Bunun doğa katliamına tek elden onay olarak okunması gerektiğini vurgulayan Doğan, “Kanunun gerekçesi kanunda açık açık yazılmış. Bütün bu olup bitenler, enerji ve maden şirketlerinin faaliyetlerini daha da kolaylaştırmak, onların lehine düzenlemek için. Ancak tek elden gelen kıyımın faturası halka yansıyacak. Kesinlikle halk yok sayılmış, sadece şirketler var. Bununla halkın daha fazla sömürülmesinin önü açılıyor. Patronların daha fazla zengin olmasının önü açılıyor. Devlet bu şirketlere sürekli süspansiyon uyguluyor. Teşvikleri, destekleri halkın parasıyla yapacak. Bunları nereden çıkaracak, elektrik su faturasından çıkaracak. Vergi düzenlemesi yaparak sağlayacak. Bu düzenlemeler halkın zararına olacak. Karı şirketlere, zararı halka olan bir düzenleme olacak” şeklinde konuştu. 

Mezopotamya Ajansı / Mehmet Aslan