Türkiye’de yaşayan mülteciler ve göçmenler emek sömürüsünün en yoğun olduğu alanlarda çok daha düşük ücret karşılığında çalıştırılıyorlar. Herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmadan en riskli alanlarda çalışan göçmen işçilerden yüzlercesi her yıl iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği’nin (İSİG), Nisan ayında yayınladığı rapora göre, son bir ayda en az 142 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Son bir haftada 2 Suriyeli, bir Afganistanlı ve bir Sırbistanlı işçi yaşamını yitirdi. 

KAYIT DIŞI İŞÇİLER 

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, mülteci ve göçmen işçilerin ekonomik krizden çıkışın can simidi olarak görüldüğünü ifade etti. Akdeniz, “Türkiye tekstil ve konfeksiyon ihracatçıları birliği temsilcilerinin şöyle bir açıklama yaptığını hatırlıyorum. ‘Bizi 2008 ekonomik krizinden Suriyeliler kurtardı’ demişti. O dönemde özellikle Marmara Bölgesi’nde yoğun biçimde kayıt dışı Suriyeli işçi çalıştırılmış ve patronlar için Suriyeli göçmenler ucuz emek gücü olarak değerlendirilmişti. İşin ilginç yanı, Bangladeş’ten 500 bin işçi getirilmesi için hükümete bir proje hazırlanmış. Ama Suriye savaşıyla gelen göçe bakınca bu fikirden vazgeçmişler. Ne de olsa hali hazırda gelen ucuz ve güvencesiz kitlesel bir işgücü söz konusu” diye konuştu.

EMEK SÖMÜRÜSÜNE DESTEK 

Bu tablonun savaş zengini patronların göçmen emeğine bakışının bir tezahürü olduğunu ifade eden Akdeniz, “AKP hükümeti 10 yıl boyunca sermayenin güvencesiz emek sömürüsü stratejisine tam destek verdi. Suriyelilerin yanı sıra Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Afrika ve eski SSCB ülkelerinden gelen göçmenler de aynı şekilde ucuz iş gücü piyasasının oluşmasına neden oldu. Uluslararası göçmen kaçakçıları ile birlikte ulusal ve uluslararası burjuvalar da bu süreci destekledi. Son kertede Türkiye, iş gücü piyasası bakımından AB’nin Bangladeş’i oldu” dedi.

‘DEVLET GÖZ YUMUYOR’

Görünmez hale getirilen göçmen emeği kadar görünmez hale getirilen mülteci işçi ölümlerinin de patronların işine geldiğini ve bu şekilde karlarına kar kattıklarını belirten Akdeniz, “Mülteci ve göçmen işçilerin ölüsünün neredeyse dirisi kadar makbul hale geldi. Çünkü onları çalıştıran patronlar mülteci işçiler sağken muazzam artı değer elde ediyorlar. Kayıt dışı işçi denetimi yapılmadığı için sigorta, özlük haklar, sosyal güvence gibi maliyetlerden kendilerini kurtarıyorlar. Benzer şekilde mülteci işçiler iş cinayetine kurban gittiğinde de patronlar tazminat, ceza, işyerinin kapanması gibi durumlardan kendini kurtarıyor. Çünkü mülteci ya da göçmen işçinin kaydı yok. Oysa yerli işçi çalıştırsalar durum böyle kolay olmayacak. Devlet kurumları bu işin üzerine gitmiyor, adeta göz yumuyor” ifadelerini kullandı.

AÇIKALANANDAN ÇOK DAHA FAZLA

Akdeniz, mülteci ve göçmen işçi ölümlerinin veri tablolarına yansıyanlardan çok daha fazla olduğunu dikkati çekti. İSİG Meclisi’nin sadece gazete haberlerinden ya da gönüllülerden gelen bilgilerle verileri toplayabildiğine işaret eden Akdeniz, “Veriler hiçbir zaman tam ölüm rakamlarını yansıtmaya muktedir değil. Bu yüzden İSİG Meclisi hep ‘en az’ diye ön ibare koyuyor haklı olarak. Mülteci ve göçmen işçi ölümleri tabloya yansıyanlardan çok daha fazladır. Kovid-19 salgınında göçmen işçiler hastanelere gitmiyor, test olmuyor ya da aşıya erişemiyorlar. Sınır dışı edilme korkusu var. Bu durum hem vaka sayılarını hem de salgın nedeniyle göçmen ölümlerini görmemize engel oluyor. Her akşam yayınlanan tabloda mülteci oranlarını göremiyoruz. Oysa bilgiler şeffaf olmalı” şeklinde konuştu.

SENDİKAL ALANA ELEŞTİRİ

Sendikaların göçmen ve mülteci işçileri örgütleme stratejisine sahip olmadığını ifade eden Akdeniz, şunları ifade etti: “2017 ve 2019’da gerçekleşen büyük saya grevine Türkiye çapında 16 büyük kentte 50 bin saya (ayakkabı) işçisi katıldı. Ayakkabı yapım ücretlerinin artması için yapılan bu eylemlere Suriyeli ve Türkiyeli işçiler birleşerek katıldılar. Açıklamalar Türkçe ve Arapça yapıldı. Ve sonuçta parça başı fiyatlar yükseldi. Kayseri ve Adana’da dernek kurma çalışmaları gündeme geldi. Pandemi sürecinde Çukurova’da iş bırakan tarım işçileri de aynı şekilde yevmiye ücretlerini arttırmayı başardı. Burada da Türk ve Kürt yerli işçiler, Suriyeli işçiler birlikte hareket ettiler. Bu örnekler Türkiye işçi sınıfının geleceği bakımından tutulacak örgütlenme halkasını gösteriyor. Ayrıca meslek liselerinde ve mesleki ve teknik eğitim merkezlerinde kalifiyeli bir işgücü olarak mülteciler yetişiyor. Modern sanayide patronlar gözünü buralara dikmiş durumda. Sendikaların, geleceğe yatırım yapması için buralarda sendikal örgütlenme ve aydınlatma çalışması yapması şart.”

‘İŞ BEĞENMİYOR’ YAFTASIYLA SÖMÜRÜ

Akdeniz, “yerli işçiler iş beğenmiyor” diyerek tehlikeli, ağır ve riskli işlerin mültecilere yaptırıldığını belirtti. Yerli işçilerin güvencesiz ve kölece çalışmaya karşı çıktığını ifade eden Akdeniz, “Sermaye sınıfı dezenformatif propaganda yapıyor, yalan söylüyor. Ayrıca merdiven altı atölyelerde ya da atık kâğıt ve plastik toplanan çöplerdeki bütün bu işler, bir zincirin halkaları gibi büyük işletmelere ve kapitalist tekellere bağlanıyor. Avrupa’daki firmalar, ya da çok uluslu üretici şirketler fasonlar eliyle göçmen sömürüsüne imza atıyor ama perde arkasında kendilerini gizliyorlar. Yerli işçilere ise hedef olarak göçmenler gösteriliyor. Esas mesele güvenceli, sendikalı her işçi için eşit ve insani çalışma koşullarının sağlanmasıdır. O zaman bu en tehlikeli işlerde çalışmak hem daha güvenli hale gelir hem de ücret skalasındaki yeri değişir” ifadelerini kullandı.

MEDYANIN ROLÜ

Akdeniz, ana akım medyanın göçmen işçi ölümlerini görmezden gelindiğini belirtti. Mülteci ve göçmen iş cinayetleri haberlerini üçüncü sayfadan verdiğini ve magazinleştirdiğini ifade eden Akdeniz, şunları söyledi: “İşçi ölümlerinin neden ve sonuçlarını sorgulayan bir haberciliğe hak getire! Sahibinin sesi olunca ve işin ucu patronlara dokunduğu için buradan kaçıyorlar. İslamcı muhafazakâr basın ‘din kardeşliğinden’ dem vuruyor ama patronlara bir şey demiyor. Milliyetçi ulusalcı basın ise Türk işçisinin menfaatlerini öne çıkararak göçmen işçileri hedefe koyuyor. Evrensel, Birgün, Yeni Yaşam, Cumhuriyet gibi gazeteleri ayrı yere koymak lazım. Sınırlı güçleri de olsa iş cinayetlerinde sermayeyi sorguluyor ve iş cinayetlerinde göçmen işçileri görünür hale getirmeye çalışıyorlar. Bu ayrım medya ve TV dünyasında da kendini gösteriyor.”

‘ÇALIŞMA İZNİ VERİLMELİ’

Devletin ve bakanlıkların işverenlere yönelik ciddi bir denetim yapması halinde bu ölümlerde ciddi bir azalma sağlanacağının altını çizen Akdeniz, şu önerilerde bulundu: “Çözüm için köklü adımlara ihtiyaç var. Öncelikle göçmen ve mülteci işçilere çalışma izni verilmesi lazım. 2 milyon göçmen işçinin sadece 35 bin kadar bu izin hakkına sahip! Çalışma izni patronların rızasına bağlı olmaktan çıkarılmalı ve işçinin başvuru hakkının önü açılmalı. Fabrikalarda işçi sağlığı ve iş güvenliği kurullarında mülteci işçiler de temsil edilebilmeli. Sendikalar işyerlerinde yerli yabancı ayrımı yapmadan bir örgütlenme ve mücadele stratejisi geliştirmeli. ‘Dünyanın bütün işçileri birleşin’ derken mülteci işçileri de bu kapsamın içine almak lazım. Çünkü onlar hem uluslararası işçi sınıfının hem de Türkiye işçi sınıfının bir parçası.”

Mezopotamya Ajansı  / Berna Kişin