Anayasa’nın 51’inci maddesine göre işçiler, haklarını korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalara üye olabileceği belirtilir. Sendika, işçilerin ya da işverenlerin ayrı ayrı olmak üzere iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular yönünden çıkarlarını korumak, yeni haklar sağlamak ve onları daha da geliştirmek amacıyla aralarında yasalar uyarınca kurdukları birlik olarak tanımlanır. Ancak sosyal hakların iyileştirilmesi işverenin işine gelmediği için işçilere sendikasızlık dayatılıyor. İşverene rağmen sendikalı olan işçiler ise ya baskıya maruz kalıyor ya da işten atılıyor. 

Bu durum ise, sendikalı işçi sayısını gün geçtikçe düşürüyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Temmuz ayında açıkladığı verilere göre, Türkiye’de 14,2 milyon işçinin yalnızca 1,9 milyonu sendika üyesi. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) tarafından Nisan ayında yayınlanan “sendikalaşma” araştırması ise çarpıcı gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. Araştırmada, Koronavirüsün (Kovid-19) işçiler açısından yarattığı risklerin sendikasızlıkla birlikte daha da arttığına işaret edilerek, “Sendikalı işyerlerinde işçilerin Kovid-19’un yarattığı risklere karşı korunması için adımlar atılırken, sendikasız işyerlerinde ise işçiler işverenin insafına kalmış durumda” denildi. 

Sendikalaşmanın zorlaştığı ve oranın düştüğü bir ortamda, “örgütlenme seferberliği” başlatan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu sendikalaşmanın önündeki engelleri ve başlatılan kampanyayı Mezopotamya Ajansı'na değerlendirdi.

EN ZAYIF DÖNEM

Türkiye’de yasalardan mevzuata kadar her şeyin sendikalaşmanın önünde engel olduğunu belirten Çerkezoğlu, bunun ise 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte başlandığını ifade etti. 1980’lerden günümüze sendikalı işçi sayısında ciddi düşüş olduğunun altını çizen Çerkezoğlu, yeni işçileşme dalgalarıyla işçi sınıfının hem nitel hem de nicel olarak büyüdüğünü fakat işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlerinin en zayıf dönemini yaşandığını dile getirdi.  

SENDİKALI DİYE İŞTEN ATILIYORLAR

Çerkezoğlu, konfederasyon olarak kuruldukları günden bu güne engellemelere rağmen örgütlenme mücadelesi verdiklerini ifade ederek, “Örgütlendiğimiz her yerde mutlaka işverenin baskılarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Türkiye’de işsizliğin geldiği nokta da sendikalaşmayı etkiliyor. Bugün Türkiye’de sendikalı olmak hele de DİSK’li olmak neredeyse işten çıkarılmakla aynı anlama geliyor. Şuan sözde işten çıkarma yasağı var. Fakat işçi arkadaşlarımız sendikalı olduğu için işten çıkarılıyorlar” diye belirtti. 

‘KAZANILMIŞ HAKLARA SALDIRI’

Salgının yarattığı koşullar ile hükümet politikalarının hem işçinin kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya hem de sendikalaşmanın önüne engeller getirmeye yönelik olduğunu ifade eden Çerkezoğlu, yeni açıklanan Yeni Ekonomi Programı’nda (YEP) da hükümetin kararlarının bu yönde olduğunu gördüklerini belirtti. Çerkezoğlu, “YEP’e baktığımızda başta kıdem tazminatı olmak üzere işçilerin kazanılmış haklarını ortadan kaldırmayı hedefliyor. Aynı zamanda sendikalaşmanın da önüne geçmeye çalışan politikalar söz konusu” dedi. 

‘DAHA OTORİTER BİR REJİM’

Toplumsal hayatta sistemin girdiği krizin derinleşmesi ve aşılamaması sonucunda daha otoriter yönetim biçimlerinin hayata geçirildiğini kaydeden Çerkezoğlu, “Çalışma hayatında da daha otoriter bir emek rejimi inşa edilmeye çalışılıyor. Salgın bahane edilerek sermaye, işçiler üzerinde denetim mekanizmasını arttırmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı. 

BEKLENTİ FAZLA

Sermayenin bir dizi planı olduğunu ve bunları salgını fırsat bilerek hayata geçirmeye çalıştığına dikkat çeken Çerkezoğlu, “DİSK kurulduğu günden bu yana bütün işçi sınıfının çıkarı için mücadele ediyor. Bundan dolayı DİSK’ten beklenti çok fazla, tarihsel sorumluluğumuzun da farkındayız. DİSK, bütün saldırılara karşı kendi gücüyle ve onu da aşan bir enerjiyle mücadeleyi örgütlemeye devam edecek” diye konuştu.

HER İŞÇİYE ULAŞILACAK

Tüm zorluklara rağmen salgının getirdiği yıkıma karşı bir örgütlenme seferberliği başlattıklarını anımsatan Çerkezoğlu, “Örgütlenme Seferberliği” adını verdikleri çalışmanın somut planlamasını önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşacaklarını dile getirdi. Çerkezoğlu, “Bu seferberlikle merdiven altı atölyesinden plazada çalışan bir işçiye kadar hepsine ulaşacağız. Hepsini örgütlü mücadeleye çağıran bir süreç olarak örgütleyeceğiz” dedi.

‘KADINLARIN DİSKLİ OLMASINI SAĞLAYACAĞIZ’

Örgütlenme seferberliğinin bir başka önemli ayağının ise kadın işçilerin örgütlenmesi olduğunu dile getiren Çerkezoğlu, şöyle devam etti: “Özellikle kadınların DİSK’li olması yönünde bir çalışmamız olacak. Yoğun olarak kadınların çalıştığı iş kollarında, bölgelerde çalışma yürüteceğiz. Her krizde ilk etkilenen işçi kadınların örgütlenmesinde özel bir program başlatacağız.” 

‘DEĞERLERİ BİZ ÜRETİYORUZ’

Çerkezoğlu, son olarak ise işçilere şu çağrıda bulundu: “Bu ülkenin bütün değerlerini biz üretiyoruz. Yaşadığımız bütün bu sorunların çözümü, yani emeğimize ekmeğimize sahip çıkmak, aynı zamanda da ülkede demokrasinin, barışın egemen olduğu emeğin Türkiye’sini kurmamın tek yolu yan yana gelmek ve örgütlenmektir. İşçi arkadaşlarımızı koşullar ne olursa olsun tüm zorluklara rağmen omuz omuza olmaya ve birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.” 

MA / Kadir Güney