Türkiye ağır ekonomik kriz altında Vergi Haftası’na girdi. Bu yıl 32’ncisi “kutlanacak” olan Vergi Haftası ile her ne kadar “Vergi bilincinin toplumun tüm kesimlerine benimsetilmesi” olarak ileri sürülse de vergi kazanandan değil, harcayandan alınıyor.

2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nde bütçe gelirleri 1 trilyon 101,1 milyar lira olarak belirlenip, gelirlerin 922,7 milyar lirası vergi gelirlerinden oluştu. Türkiye’de vergi gelirlerinin üçte ikisi harcamalar üzerinden alınıyor. Bir diğer deyişle dolaylı vergilerin yüzde 70’ini toplumun çoğunluğunu oluşturan yoksul kesimler ödüyor.

Bu bağlamda 32’ncisi düzenlenecek olan vergi haftası kapsamında, 5 başlıkta devletin sınıfsal karakterini ortaya koyan vergi sisteminin Türkiye’deki uygulamasını Mezopotamya Ajansı derledi.

SERVET VERGİSİ ALINMIYOR

Finansal ve finansal olmayan servet türü itibariyle Türkiye’de iki tür servet biçimi söz konusu. Buna göre; yüzde 21’i finansal servet, yüzde 79’u da finansal olmayan servet miktarı bulunuyor. Merkezi İsviçre’de bulunan banka ve finans şirketi olan Credit Suisse’in Türkiye’deki servete ilişkin paylaştığı en son raporda, toplam finansal serveti 1,4 trilyon dolar olduğunu, dünya serveti içindeki payının ise binde 4 olduğunu açıkladı. Rapora göre, en zengin yüzde 1’lik nüfus servetin yüzde 53-54 gibi bir kısmını alırken, en zengin yüzde 5 servetin yüzde 60,5’ini, en zengin yüzde 10’luk kesim de servetin yüzde 70’i üzerinden bir pay alıyor. Tüm bu verilere rağmen, servet sahiplerine özgü bir vergi söz konusu değil.

İŞÇİDEN BİRDEN FAZLA VERGİ ALINIYOR

İşçi ve emekçiler ise birden fazla isimlendirme altında vergi ödüyor. Çift hanelerde seyreden enflasyonun yanında bir de verginin fazla olması, işçilerin açlık sınırı altında yaşamasına yol açıyor. Öyle ki bir asgari ücretli, Gelir Vergisi, Sosyal Güvenlik Katkı Payları ve Katma Değer Vergisi ödemekle mükellef. Ekonomik Kalkınma ve İş birliği Örgütü’nün (OECD) Türkiye’deki emek üzerinde alınan vergilere dair yaptığı araştırmasında, OECD genelinde bekâr bir işçinin brüt ücretinin yüzde 41,5'ini, Türkiye'de ise yüzde 43'ünü götürdüğü görülüyor. İşçi evli ve iki çocuklu aile kıyaslamasında ise OECD ortalamasında yüzde 26,4'e düşse de Türkiye'de yüzde 37'inin üzerinde kalıyor. Sonuç olarak bir işçi OECD ortalamasından 11 puan daha fazla mali yük altında eziliyor. Yine OECD verilerine göre, asgari ücretli bir kişinin gelirinin yüzde 43’ü vergilere gidiyor.

VARLIKLIYA AF YOKSULA YÜK

İktidarın sermayeden yana olan tavrı, vergi sisteminde de kendisini ortaya koyuyor. İlki 2008 yılında olmak üzere toplamda 6 defa varlık vergisine af getirilirken, işçi ve emekçilerden alınan gelir ve damga vergisi ise her yıl bir önceki yıla oranla artırıldı. Yapılan vergi affı düzenlemeleriyle, 2010 yılından bu yana varlıklı kesimden sadece 3,3 milyar liralık bir vergi geliri elde edilebildi. Asgari ücretlinin ödediği vergilere hiçbir dönem af getirilmediği gibi, ödedikleri vergilerde de her yıl artışa gidildi. 2020 yılında 154 TL gelir vergisi, 22,34 TL damga vergisi ödeyen asgari ücretli, 2021 yılında 187 lira 82 gelir vergisi, 27 lira 15 kuruş damga vergisi ödemeye mahkum edildi. Yine işçilerden geçen yıl brüt asgari ücret üzerinden yapılan kesinti miktarı 619 TL iken, bu kesinti 2021 yılı için 752 TL oldu.  Böylece işçilerden yapılan kesintiler ve vergi ile işçiler yoksulluğa mahkum edilirken, varlık üzerinde alınan vergilerin silinmesi de devam ediyor. 

SERMAYEYE SICAK PARA

Dolaylı vergiler yaklaşık yüzde 65, doğrudan vergiler ise yüzde 35 düzeyinde olan Türkiye’de, dolaylı vergilerin yüksekliği, vergi yükünün tüketiciye, vatandaşa, dar gelirliye yüklenmesi anlamı taşıdığı gibi, bir de kaynak sermayeye sıcak para olarak dönüyor. Kişi yaptığı harcamada farkında olmadan ödediği dahilden alınan vergi, malı satan işletmecinin kasasına giriyor. Sermayedar ya da işletmeci bu tüketici tarafından hazır ödenen vergiyi, devlete yatıracağı tarihe kadar yanında tutarak, bir çeşit işletme sermayesi olarak kullanma imkânı elde ediyor. Böylece bir devlet mevcut vergi sistemiyle yurttaşların ne kadar vergi ödediğini gizlerken, diğer yandan malın satıcısına sıcak kaynak sağlamış oluyor.

DÜNYANIN TERSİNE SİSTEM

Dünyada genellikle dolaylı vergiler düşük, doğrudan vergiler yüksek. OECD ülkelerinde dolaylı vergiler yaklaşık yüzde 25, doğrudan veriler ise yüzde 75 düzeyinde iken, Türkiye’de ise OECD ülkelerinin tersine dolaylı vergiler yaklaşık yüzde 65, doğrudan vergiler ise yüzde 35 düzeyinde. Bunun yanında bir de üretimin temel gücü olan kurumların vergi yükü ile bireylerin vergi yükü arasında oldukça ilginç bir dengesizlik söz konusu. Türkiye’de bireylerin ödediği verginin GSYH’ye oranı yüzde 4 civarında iken, kurumlar vergisi oranı ise yüze 2 oranında.

MA / Selman Güzelyüz