Batı bloğu ve Rusya’nın Ukrayna özelindeki salvoları hız kesmiyor. Dünya artık savaşın başlayacağı anı “bekliyor.” Ukrayna’da yaşanacak bir kargaşa, yalnızca Rusya’nın değil Batı bloğunun da reddetmeyeceği bir “fırsat” gibi duruyor. 

KAPİTALİST PAYDAŞLAR

Ukrayna’ya “saldırı” şayiaları devam ediyor. ABD’nin öncülük ettiği blok, nerdeyse her gün savaşın olacağına dair “kehanetlerde” bulunuyor. Rusya ise ısrarla herhangi bir savaş hazırlığı olmadığını söylüyor. Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliği sadece bir “tatbikat” olarak lanse ediyor. Soğuk Savaş’ı andıran bir kutuplaşma var. Slav toprağı, gittikçe “hipertonik” bir ortama dönüyor. Hücrelerin su kaybı artıyor. Lakin bu kez iki blok da kapitalizmi temsil ediyor. Eskiden ideolojik bir kutuplaşma vardı, şimdi ise aynı ideolojinin paydaşları arasında mevzi kapma mücadelesi var. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ni (SSCB) yıkarak Soğuk Savaş’ta üstünlüğü ele geçiren Batı bloğu, aslında Putin rejiminin mimarıydı. Şimdilerde ise o rejime “boyun eğdirmeye” çalışıyor. Ukrayna’yı bir üs haline getirmek, Karadeniz’de kontrolü sağlamak, Rusya’nın enerjideki pozisyonunu zayıflatmak ve “Rubicon’u” geçmiş Putin iktidarını dizginlemek yegâne amaç haline geldi. 

BATI’NIN DA SAVAŞA İHTİYACI VAR

Her ne kadar “Rusya Ukrayna’ya saldıracak” retoriği Batı bloğu tarafından sıklıkla dillendirilse de aslında bu bloğun da böylesi bir savaşa ihtiyacı var ve savaş hazırlığı da var. Batı bloğu, topyekûn destek verdiği Ukrayna üzerinden Kremlin’i beklenmedik bir girdaba sokmayı deneyebilir. Otokratik rejimlerin aslında kırılgan olduğunu biliyor. Kremlin, Ukrayna ile olası bir savaşı kazansa bile sonraki süreçte daha çetrefilli bir mali buhran yaşayabilir. Bu buhranı hissedecek olan Rus halkı Putin’den tamamen vazgeçebilir. Batı bloğunun bütün olasılıkları hesaba katıp uzun vadeli bir strateji belirlemesi muhtemeldir. Dolayısıyla Ukrayna ordusunun yarısının Donbass bölgesine “kaydırılmış” olması, sadece Kiev hükümetinin bir savunma refleksi olarak yorumlanamaz. Özellikle ABD’nin Rusya ile Avrupa arasında enerji sahasında şekillenen “rabıtadan” endişe duyduğu ve onu bir kılıç darbesiyle koparmak istediği düşünülüyor. Ria Novosti’den Victoria Nikiforova, “ABD Ukrayna’yı savaşa sürüyor” başlıklı makalesinde ABD’nin en önemli amaçlarından birinin “Kuzey Akım 2” isimli doğalgaz boru hattı projesini durdurmak olduğunu yazıyor. Bu proje eğer Avrupa Komisyonu ve Almanya tarafından onaylanırsa –ki onaylanma ihtimali çok yüksek- Rusya’yı Avrupa’da daha nüfuzlu hale getirecek. Böylece Rusya, doğalgazı bir jeopolitik mekanizma olarak kullanabilecek. ABD’nin Ukrayna saldırısını gerekçe gösterip bu projeyi işlevsiz kılması yine ihtimaller dâhilinde.

‘SHOLZ BATI’YA İHANET EDİYOR’

Nerdeyse her konuda ABD’nin “noteri” gibi hareket eden Avrupa ülkelerinin “Kuzey Akım 2” konusunda ne yapacakları muamma. Zira güvenilir ve ucuz enerjiye şiddetle ihtiyaç duyan bir Avrupa gerçeği var. Bilhassa Almanya’nın yeni “sosyal-demokrat” hükümetinin aldığı pozisyon ABD’yi düşündürüyor. Çünkü Almanya Şansölyesi Olaf Scholz “Kuzey Akım 2” konusunda çok açık ve net ibareler kullanmaktan imtina ediyor. Ukrayna krizinde ise daha “ılımlı” bir tutum takınıyor. Nitekim Washington Examiner adlı haber sitesinde Tom Rogan’ın yazdığı “Olaf Scholz Ukrayna’ya ve Batı’ya ihanet ediyor” başlıklı makalede Alman hükümeti çok sert eleştiriliyor. Scholz’un Ukrayna’nın NATO’ya üye olmayacağı fikrine bir resmiyet kazandırmak istediği ve ABD’nin çıkarlarına ihanet ettiği vurgulanıyor. 

YILAN KAFALI TYPHON 

Batı’nın bu “tagallüp” politikası aslında Putin yönetiminin şiddetle ihtiyaç duyduğu bir “derman” izlenimi veriyor. Putin’in Birleşik Rusya Partisi son seçimlerde her ne kadar yüzde 50 oy alsa da bu rakam “nominaldi”. Reel atmosfere bakıldığında 110 milyon seçmenin yarısı sandığa gitti. Putin’in partisi her türlü usulsüzlüğe rağmen 28 milyon oy alabildi. Gittikçe güven kaybı yaşadığı, halkla parti arasındaki bağın eskiye oranla zayıfladığı şüphe götürmüyor. Kremlin’in sarsıntı yaşadığı bir dönemde Batı bloğunun sergilediği Rus karşıtlığı tam da “enjeksiyon” gibi gelebilir. Putin yönetimi bu fırsatı kaçırmak istemeyecektir. Batı bloğunu “ateş soluyan yüz yılan kafalı typhon” şeklinde göstermek Kremlin’e belli süre güç kazandırabilir. Bunun üstüne Ukrayna’ya savaş açarak “Velikorus” milliyetçiliğini pekiştirme yoluna da gidebilir. Son Çar II. Nikolay benzer yöntemi Birinci Dünya Savaşı’na girerek denedi. Ancak 1917 devrimleriyle yüz yüze kaldı. Otokratik rejimlerin devrimlerle yıkılması her zaman muhtemeldir. Bakalım İsrafil’in borusu çalacak mı?

MA / İsmet Konak