Irak Kürdistan’ında yaşayan bir gazeteci ve analist olan Kemal Chomani, Newlines Dergisi’ne binlerce Kürdün neden bölgeden kaçmaya çalıştığını anlatan bir makale kaleme aldı:

“Irak Kürdistan'ında hayatıma yönelik varoluşsal tehditler vardı. Mafya aile yönetimi 30 yıldır milletimizi aç bırakıyor ve ne zaman hakkımızı aramak için sokaklara çıksak tutuklanıyor, korkutuluyor ve dövülüyoruz” diyen Kürt şair ve aktivist Umed Ahmed, Polonya-Belarus'ta mahsur kalan mültecilerden sadece biri.

Kürtler, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden bu yana dört Ortadoğu ülkesine (Suriye, İran, Irak ve Türkiye) dağılmış ve kendi ulus-devletlerini kurmaktan mahrum bırakılmış durumda. Bu ülkelerdeki baskıcı yönetimlerden gelen baskı ve yıldırmalardan kaçan Kürtler hakkında yazılmış çok sayıda rapor var.

Ancak, 1991’in Mart ayındaki Kürt ayaklanmasının ardından Irak Kürdistan Bölgesi'nin kurulması ve Kuzey Irak'a uçuşa yasak bölgenin dayatılmasından bu yana, Kürtler Kürtlerden, yani Erbil’deki yönetimden gelen baskı ve yolsuzluklarla da karşı karşıya kaldılar. 

Orta Doğu'daki savaş, etnik ve mezhepsel çatışmalar ve yozlaşmış ve otokratik hükümetlerin yanı sıra iklim değişikliği, 2015 yılında Suriye iç savaşı nedeniyle Avrupa'ya mülteci akışının zirve yaptığı bir göç krizini körükledi. Berbat insan hakları sicilleri nedeniyle yaptırıma tabi tutulan veya ağır bir şekilde eleştirilen otokratik rejimler, Avrupa Birliği'ni kışkırtmak için mültecileri alaycı bir şekilde piyon olarak kullandılar. 

Mültecilerin piyon olarak kullanılması Türkiye ile başlamıştı. Şimdi Belarus'un diktatörü Alexander Lukashenko, Polonya ile Belarus arasındaki sınırda hayati tehlike oluşturan koşullarla karşı karşıya kalan savunmasız mültecileri Avrupa Birliği’ne karşı kullanıyor.

Lukashenko, mültecileri iki hedeften birine ulaşmak için kullanıyor. Öncelikli hedefi, AB'nin ülkesine yönelik yaptırımlarını kaldırması için baskı yapmak ve mültecilerin yönetimi konusunda Türkiye ile anlaşmaya varıldığı gibi bir anlaşmaya varmak. 

Bu amacını gerçekleştiremeyen diktatör, birliği istikrarsızlaştırmak için Avrupa sınırındaki göçmenlerin varlığına güveniyor. Lukashenko, AB ülkelerindeki aşırı sağ partilerin, çoğunluğu Müslüman ülkelerden gelen mültecilerin ülkelerinde ikamet etmek istediklerini gördüklerinde hararetle milliyetçi çıkarlarının peşinden gideceklerini biliyor.

Yine de, Umed Ahmed gibi Kürtlerin kitlesel göçü, basit bir göç hikayesi değil, hatta Kürt bölgesindeki adaletsizlik, yolsuzluk, gözdağı ve otoriter yönetimden kaçmakla ilgili değil. Daha geniş bir başarısızlığın hikayesi. Bir zamanlar bölgesel bir başarı öyküsü olarak lanse edilen şeyin başarısızlığı, tüm Ortadoğu için bir kayıptır. Irak'ın geri kalanında ve daha geniş bölgede olduğu gibi, Kürt modeli de derin sosyal, siyasi ve ekonomik sorunları sadece milliyetçi düşünce ve sloganlarla çözmeyi başaramadı.

2003 Irak işgalinin ardından, ABD ve müttefikleri, Irak'taki varlıklarını sürdürmek için bir hikayeye ihtiyaç duydular. Irak'ın daha istikrarlı ve daha az mezhepçi Kürt parçası olan ve Ortadoğu'ya model olacak 'öteki Irak' fikrini ortaya attılar. Kuzey Irak’taki Kürt liderliği bu fikri benimsedi ve gücünü pekiştirmek ve petrol gelirleriyle ekonomik imparatorluklarını inşa etmek için uluslararası desteği kullandı. 
Bu, o sırada yükselen petrol fiyatı sayesinde bir tür istikrar ve ekonomik bir patlama getirdi. Ancak Batı'nın görmezden geldiği ve halkın mücadele edemediği kleptokrat, otoriter ve ataerkil bir sistem hakim Irak Kürdistan’ına hakim oldu.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), Irak'ın geri kalanının ölçüleceği bir ekonomik kriter haline geldi. Kürt liderliği, özellikle Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Dubai'den sonra Erbil'in 'Dubaileştirilmesi' fikrini destekledi. Ama bu propagandanın arkasında Kürt toplumu parçalanıyordu. Toplum iki sosyo ekonomik sınıfa bölündü: Biri siyasi seçkinlerden, onun ortakları ve komisyoncularından, diğeri ise kitlelerden oluşuyordu.

Şehirlere yakın köylerde varsıl azınlık, kamu mallarından ve kamu parasından yararlanarak güç ve kontrolu elinde tutuyor. Üst düzey Kürt liderler de dahil olmak üzere siyasi olarak birbirine bağlı zengin aileler, bu bölgelerde şehirden izole bir şekilde yaşıyor. Örneğin Barzani ailesi, eski Irak diktatörü Saddam Hüseyin'in sarayı olan Sari Rash'ın bulunduğu eski bir turizm bölgesinde yaşıyor. O bölge artık izole edildi ve kimsenin orada oturmasına veya ziyaret etmesine izin verilmiyor. 

Talabani ailesi, Süleymani'nin Dabashan adlı bir tepede, yine şehirden izole edilmiş bir köyde yaşıyor. Yabancı diplomatlar ve gurbetçiler, mahallelerini mazlumlardan ayıran, kışın çamurdan yürüyemediğiniz, yazın ise çocukların sıcaktan ve bahçeye erişimin olmamasından uyuyamadığı, şehirlerin merkezinde klimalı-kapalı sitelerde yaşıyor. 

Tarih öncesi tarım alanı olarak bir zamanlar gurur kaynağı olan bu Kürt köyleri şimdi düşüşte. Zengin mahallelerdeki tesislere erişimi olmayan yoksullar, eşit muamele görecekleri ve onurlu bir yaşam sürme fırsatına sahip olacakları daha iyi bir gelecek arıyorlar.

Seçkinlerin çocukları devlet okullarına ve üniversitelere gitmiyor. Kürt seçkinleri, daha sonra özel hale gelen petrol endüstrisi aracılığıyla üniversiteler inşa etti. Politikacılar en önemli kurumların bazılarını yönetiyor. Kürdistan-Hewler Üniversitesi, Kürdistan Bölgesi Başkanı Nechirvan Barzani'ye aittir; Duhok'taki Amerikan Kürdistan Üniversitesi, Masrour Barzani'ye aittir; ve Irak Amerikan Üniversitesi Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih tarafından kurulmuştur.

Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), sosyalist demokrat bir parti olduğu iddialarına rağmen, seçkinlerin çıkarlarına hizmet ediyor. KYB Yüksek Siyasi Konseyi lideri Kosrat Resul Ali, Kürdistan'ın en büyük özel hastanesini inşa etti. Başlangıçta hastane zenginlere ve yoksullara aynı muameleyi yapacaktı, ancak açıldığında, iki iktidar partisinin ve ailelerinin yararlandığı bir planla özelleştirildi.

Bugün, siyasi ve ekonomik sistemler iç içe geçmiş durumda ve her biri diğerinin çıkarlarına hizmet ediyor. Ekonomik sistem siyasi çıkarlara tabidir ve siyasi sisteme parti ve aile sistemi hakimdir. Bu şartlar altında reform ve büyüme mümkün değil. KBY'deki gelişme, ekonomik stratejiden veya vizyoner liderlikten kaynaklanmıyordu. Büyüme, Bağdat, ABD ve uluslararası toplumdan gelen para akışına dayanıyordu.

Bu sonuç, bir nedenden dolayı oldu: Sözde Kürt devrimciler 1991'den sonra Kürdistan bölgesine geri döndüler, güçlerini pekiştirdiler ve milyarder oldular. Eski diktatörlük zamanında kurulan ve Kürdistan'a hizmet eden birkaç kurumu bile yok ettiler. 

Kürt milliyetçilerinin özlemleri, eski diktatörlükten kurtulma arzusundan başka bir şey değildi ve iktidara gelen Kürt milliyetçilerinin demokrasi, medeni haklar ve hukukun üstünlüğü açısından millete sunacakları çok az şey vardı. KDP ve KYB ilkel, yapı olarak feodal ve uygulamada otoriter kalan bir bürokrasi kurdu. Demokrasiler, ataerkil yapıları dayatan otokratik feodalistler tarafından kurulmayacaktır. Demokrasinin hukukun üstünlüğü, adalet, ifade özgürlüğü, özgür ve adil seçim ilkelerini uygulayan demokratlara ihtiyacı vardır.

Bölgedeki milliyetçi hükümetlerin başarısızlıkları açıkça görülüyor. Arap Baharı yıllarca baskıcı ve demokratik olmayan bir yönetim altında acı çeken gençliğin 'artık yeter' dediğini gösterdi. Ancak KBY liderliği, özellikle KDP, önemli ve acil ekonomik ve siyasi krizleri ele almaya çalışmak yerine milliyetçi duyguları kullandı.

Barzani Yönetimi, 2017'de bağımsız bir Kürt devleti kurmak için referandua gitti. Ne yasal ne de özgür olan bu referandum, KDP'nin hedeflerinden hiçbirini gerçekleştiremedi ve Kürt gençliği, bir Kürt liderin son 100 yılın başarılarını kendi siyasi çıkarları için kumar oynadığını gördükten sonra daha da hayal kırıklığına uğradı.

İki aile, Barzani ve Talabani -bölgenin kaynaklarını tekellerine aldılar ve güçlerini korumak için muhalefeti çökerttiler. 2019'da Duhok ilinde bir grup kamu çalışanı, 2014'ten beri karşılanmayan bir talep olan aylık maaşlarının zamanında ve eksiksiz ödenmesi için sokaklarda protesto düzenledi. 

KDP güvenlik güçleri protestocuları şiddet kullanarak dağıttı ve 80 aktivist ve gazeteci, siyasi, ekonomik ve medeni hakların eksikliğini tartıştıkları 'Erbil'de ABD ve Alman diplomatlarla görüştükleri' için casusluk suçlamasıyla tutuklanıp hapse atıldı. Bu kişilerin davaları hala devam ediyor ve bazıları hüküm bile giydi.

Böyle bir durumda insanların ülkeyi terk etmeye karar vermesine şaşmamalı. Bu nedenle Umed Ahmed gibi insanlar 'Belarus ormanlarında bir gün boyunca kirli su içmeyi, gardiyanların işkencesine, açlığa ve soğuğa katlanmayı' seçtiler; çünkü 'insan haklarına saygı duyulan ve umudun var olabileceği bir hedefe ulaşmak' istiyor."

Makalenin orijinali: https://newlinesmag.com/essays/why-are-iraqi-kurds-fleeing-to-europe/