Suriye’de iç savaş 9’uncu yılında devam ederken, uluslararası gülerin Türkiye ve paramiliter güçlerine teslim ettiği Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniye’de işlenen insanlık suçları nedeniyle yaşam cehenneme döndü. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu’nun, Ocak-Temmuz 2020 tarihleri arasında Suriye’de yaptıkları incelemelerle ilgili 15 Eylül’de yayınlanan raporunda, Türkiye destekli grupların bu bölgelerde sivillere yönelik kaçırma, keyfi tutuklama, tecavüz ve yağmalama suçları işlendiği kaydedildi. 

6 BİN 800 KİŞİ KAÇIRILDI 

Yine Efrîn İnsan Hakları Örgütü’nün bir yıl önce yayınladığı raporda, “Türkiye’nin operasyonundan sonra Efrîn’de 6 bin 800 kişi kaçırıldı, 3 bin 700 kişiden haber alınamıyor, kaçırılanlardan 800 kişiye işkence yapıldı. 500 kişi fidye karşılığı serbest bırakıldı, 300 bin kişi göç ettirildi. 300 çocuk kaçırıldı, 66 çocuk öldürüldü. 79 kişi işkence edilerek katledildi, 498 kişi top ve uçakla yapılan bombalamalar sonucu katledildi. 65 kadına tecavüz edildi, 67 kadın katledildi. 268 bin zeytin ağacı kesildi. Ayrıca, halka ait 41 bin hektar arazi yakıldı. Bin Hristiyan aileden yalnızca 5 aile kaldı, tek bir Ermeni kalmadı. 25 bin Êzidî nüfustan ancak 5 bin kaldı. Operasyon öncesi yüzde 90 olan Kürt nüfusu, yüzde 18’e düştü” ifadelerine yer verdi. 

KAÇIRILAN KADINLAR 

Yine Efrîn İnsan Hakları Örgütü’nün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Efrîn’deki kadınların durumuna dikkat çekmek amacıyla 10 Kasım’da açıkladığı raporda, “İnsan hakları örgütüne göre, binden fazla kadın kaçırıldı, 67’den fazla kadın katledildi ve tecavüze uğradı. Kız çocukları zorla ve tehditkâr bir şekilde çetelerle evlendirildi. Pek çok aile kendilerine uygulanan korku ve baskı nedeniyle Efrîn’den ayrıldı” denildi. 

Söz konusu verilerin dehşeti ortadayken, uluslararası kamuoyunun sessizliği ise suçların her geçen gün daha da ağırlaşmasına neden oluyor. 

EFRİN’DE HUZUR KALMADI 

Bölgede yaşananları yakından takip eden Dilşad Cudi, Efrîn’e saldırı sonrası 250 bin aşkın kişinin kentten çıkmak zorunda kaldığını belirterek, “Türkiye, çeteleriyle birlikte ‘Efrîn’e huzur götüreceğiz’ diyerek saldırdı. Ancak işgalden bugüne her türlü insanlık suçu işlendi. Öncesinde tam bir huzur kenti olan Efrîn, Suriye’nin faklı bölgelerinde savaştan kaçan on binlerce kişiye ev sahipliği yaptı. Ancak o huzurdan geriye hiçbir şey kalmadı” dedi. 

İNSANLIK SUÇLARI İŞLENİYOR 

Günlük katletme, kaçırma, işkence ve talan gibi insanlık suçlarının yaşandığına dikkat çeken Cudi, “Demografik değişim planları devam ediyor. Bölgede kalan halkı göç etmeye zorlamak için her türlü insanlık dışı uygulamaları gerçekleştiriyorlar. İnsanlar zeytin tarlalarına giderken çetelere para vermek, zeytinleri topladıklarında elde edilen üründen yüzde 8’i de zekat adı altında çetelere vermek zorunda bırakılıyor. Öte yandan ürünlerini de çetelerin belirlediği fiyata, yine çetelere satmak durumunda kalıyorlar. Bu ürünler ve kentin farklı yerlerinde elde edilen ürünler Türkiye’ye getirilip buradan Avrupa’ya satılıyor. Özellikle Almanya’ya satılıyor. Bunlara ilişkin birçok belge ortaya çıktı” diye konuştu. 

DEMOGRAFİK DEĞİŞİM 

Cudi, kentte bulunan SMO gruplarının arasında çok sayıda DAİŞ üyesinin bulunduğunun birçok belgeyle ispatlandığını belirterek, “Bunlar yerli halkı ise göçe zorluyorlar. Kadınların katledilmesi, çocukların ve kadınların kaçırılması, sivillerin kaçırılması ve fidye olayları hemen her gün yaşanıyor. Bu uygulamalarla yurttaşlara garantilerinin olmadığını hissettirip, evlerini terk etmeleri hedefleniyor. Böylece kendi ailelerini getirip demografyanın değişimini tamamlamayı amaçlıyorlar” diye belirtti. 

‘KABUS YAŞIYORUZ’ 

Kentte sistematik bir şekilde Türkleştirme politikalarının uygulandığını, okullarda çocuklara Türkçe eğitim verildiğini, kentte Türk Lirası kullanıldığını, birçok yer adının Türkçeleştirildiğini kaydeden Cudi, şöyle devam etti: “Çok defa gizli bir şekilde bize ulaşan, görüştüğümüz kent sakini insanlar ‘biz ne Suriye’de ne de Rojava Kürdistan’ında yaşıyoruz, biz Türkiye’nin bir parçasında yaşıyoruz’ diyorlar. ‘Bir kabusun içinde yaşıyoruz ve bu kabustan ne zaman uyanacağımızı bilmiyoruz’ diyorlar. Katletme, kaçırma, tecavüz günlük yaşamın bir rutini haline geldi. Geçtiğimiz gün Mabada ilçesinde bir aileden 4 kişi kaçırıldı. Hiçbir sebep ya da bahane göstermeksizin alıp götürüyorlar. Bu yaşananlar BM ve birçok insan hakları örgütü tarafından belgelendi. Ancak yaşananlara karşı sessizlik bu uygulamaların artmasına yol açıyor.”  

KADINLARA ÖZEL İŞKENCEHANE! 

Kentte kadınlar için özel cezaevleri kurulduğunu ve bunun da bazı insan hakları kuruluşlarının raporlarına da yansıdığını hatırlatan Cudi, şunları ifade etti: “Bu cezaevlerinde sadece kadınlar ve çocuklar bulunuyor. Bu cezaevlerinde tutulanlara tecavüz ve işkence ediliyor. Bu cezaevlerinin birçoğu da resmiyete sahip değil. Gizli alanlarda oluşturulan cezaevlerinde kadınlar tecavüz, işkence ve katliamlara maruz bırakılıyor. Elimizde net bir sayı yok ancak yüzlerce kadının bu cezaevlerinde olduğunu biliyoruz. 

Çeteler sokaklarda ya da evlerinde gördükleri ve beğendikleri kadınları töhmet altında bırakıp kaçırıyorlar. Öte yandan fidye karşılığında kadın kaçırma olayları sıklıkla yaşanıyor. Gizli bir kadın cezaevine ilişkin görüntüler yayınlandı bir süre önce. Görüntülerde kadınların çıplak olduğu görülüyor. Bu cezaevlerini ise erkek çeteler kontrolde tutuyor. Bu demek oluyor ki Efrîn’de kadınlara yönelik bu uygulamalarla insanlık ve yaşam katlediliyor.”  

KENTLERDE DAİŞ İZLERİ 

Cudi, Efrîn’deki uygulamaların Girê Spî ve Serêkaniye’de de devreye konulduğunu ancak bu iki kente farklı yöntemlerin de kullanıldığına değinerek, şunları söyledi: “Burada hem Rusya hem de Amerika ile anlaşma sağlandı. Bu anlaşmalara göre saldırılar son bulacaktı. Aynı zamanda işgal edilmiş alanlarda yaşayan yurttaşların yaşam hakları garanti altına alınmıştı. Onlara baskı ve işkence uygulanmayacaktı. Ancak sahada tam tersi yaşanıyor. Aralıksız olarak her gün Ayn İsa, Kobanê köyleri, Girê Spî ve Til Temir köylerine bombardıman yapılıyor. Bombardımanlarda çocuklar katlediliyor. 2 hafta önce Ayn İsa’ya yönelik bombardımanda bir çocuk şehit düştü. Bunlar, anlaşmanın ayaklar altına alındığının kanıtıdır. Serêkaniyê’nin yüzde 80’i, Girê Spi’nin yüzde 60’ı kenti terk etmek durumuna kaldı.”  

DAİŞ KURALLARIYLA ALANDA 

Hawar Haber Ajansı’nın (ANHA) geçtiğimiz yıl yaptığı bir dosya haberde, Serêkaniyê’de 77 DAİŞ mensubunun SMO çetelerinin içerisinde olduğunu belgelerle ortaya çıkardığını vurgulayan Cudi, devamla şunları dile getirdi: “Burada uygulanan yöntemler DAİŞ yöntemleri. DAİŞ’lilerin bulunduğu yerlerde kadınlara sokağa çıkmayı yasaklamış durumda. Kadınların kendi kurallarına göre giyinmelerini istiyorlar. En son olarak Fransa Türkiye gerilimi sırasında bu iki kentte tüm dünyanın gözü önünde DAİŞ bayrağı açıldı. Sürekli teröre karşıyız diyenler, bir baksın acaba terör kim? Oraya hem yerleştiler hem de hiç çekinmeden bayraklarını açıyorlar.” 

EKMEK VE SU LÜKS OLDU 

Cudi, iki kentte de yurttaşların mal ve mülklerinin aralıksız bir şekilde gasp edildiğini, tarım faaliyetlerinin engellendiğini ve elde edilen ürünlerden yüksek oranda haraç alındığını sözlerine ekleyerek, şöyle konuştu: “Bu alanların çevresi de günlük olarak bombalanıyor ve burada yaşayan insanlar da evlerini terk etmek zorunda kalıyor. Geçtiğimiz günlerde Serêkaniyê’de Arap bir aile evini terk etmek zorunda kaldı. Artık günlük hayatlarını sürdürecek yiyeceğe dahi ulaşamadıklarını, ekmekten başka yiyecek bir şey bulamadıklarını söylüyorlardı. Ekmek ve su orada birçok ulaşılması zor bir şeye dönüşmüş durumda. İş imkanları yok. Eğer iş yapmak istiyorsan çete gruplarına katılmak ya da onlara ajanlık yapmak durumundasın. Bu şatları kabul etmeyene iş yok.” 

TALAN SAVAŞLARI 

Paramiliter güçler arasında sık sık ganimet paylaşımı nedeniyle çatışmalar yaşandığına dikkati çeken Cudi, sözlerini şöyle tamamladı: “Öyle bir durum var ki bir çete gidip bir aileye evinden çık bu ev artık benim diyebiliyor. Bunların tamamı belgeli. Bu iki kentten yüzbinlerce insan ayrılmak durumunda kaldı. Görüntüler geliyor, evlerin üzerine yazılmış, bu ev falan gruba ait diye. Örneğin Mustafa isimli bir doktorun evine giden çeteler, eve sahip olmak için birbirleriyle savaştı ve birbirlerinden 3 kişiyi öldürdüler. Talan ettikleri, el koydukları ve çaldıkları şeylerin paylaşımı üzerine de sık sık savaşıyorlar. Bazı yerlerde kontrol noktalarına sahip olmak için savaşıyorlar. Çünkü bu kontrol noktalarından geçenlerden haraç alıyorlar. Serêkaniyê ve Til Xelef arasındaki kontrol noktası için onlarca kez çatışma yaşandı. Libya ve Karabağ konusunda da çatışmalar yaşandı. Bazı gruplar gitmeyeceklerini söyleyince, gitme taraftarı gruplarla çatışmalar yaşandı. Öte yandan Türk devleti de gruplar arasında çatışmalar yaratıyor.”  

Mezopotamya Ajansı / İdris Sayılğan