Kuzey ve Doğu Suriye’de 3 yıl boyunca gazetecilik yapan Matt Broomfield, bu süreçte İngiltere’nin önde gelen yayınları için birçok haber ve izlenim kaleme aldı. Kuzey ve Doğu Suriye Bilgilendirme Merkezi'nin kuruluşunda da çalışmalar yürüten Broomfield, bir süre önce Almanya’nın talebiyle Schengen ülkelerine girişi yasaklandı. Broomfield, gerekçe gösterilmeyen yasak nedeniyle 2 ay kadar farklı Geri Gönderme Merkezleri'nde tutuldu. Broomfield, daha sonra İngiltere'ye gönderildi. Broomfield, hakkında verilen yasak kararı ve Kuzey Doğu Suriye'deki gözlemlerine dair Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı.  

Yasaklandığınız ve sınır dışı edildiğiniz süreçte neler yaşadınız? 

Kuzey ve Doğu Suriye'den dönüyordum ve Yunanistan’a ulaştım. Oradan İtalya'ya, sonrasında evime gidecektim. İtalya Terörle Mücadele Şube polisleri tarafından durduruldum. Almanya'nın talebiyle Schengen ülkelerine girişimin yasaklandığını söylediler. Sınır dışı edilerek Yunanistan'a geri gönderildim. İki ay kadar 3 ayrı Geri Gönderme Merkezi'nde (GGM) tutuldum. Bildiğiniz gibi GGM'lerde koşullar oldukça zor. Hem mülteciler hem de adli suçluların tutulduğu üç farklı yerde bekletildim. Sonrasında İngiltere'ye geri gönderildim. Burada hakkımda herhangi bir suçlama, dava falan olmadığını öğrendim. Yani şu an İngiltere sınırları içinde serbestim, işimi yapmaya devam ediyorum. Ama hala Schengen ülkelerinde yasaklıyım. 

 Hakkınızdaki yasak kararına ne gerekçe gösteriliyor?  

Elimizdeki tek somut bilgi Schengen bilgi sisteminde “istenmeyen kişi” olarak geçtiğim ve talepte bulunan devletin de Almanya olduğu. Bu, Schengen bölgesinde kalma hakkım olmadığı anlamına geliyor. Bu yasağın benim Kürdistan'daki çalışmamla ilgili olduğunu söylemediler ama akla gelen tek gerekçe bu. Yine İngiltere'den bir arkadaşım, o da Rojava'da doktor olarak görev yapıyordu. Aynı şekilde Schengen bölgesinde yasaklandı. Onun yasağı da benim gibi 10 yıl süreyle geçerli olacak. Talepte bulunan devlet yine Almanya. Bu durum da gösteriyor ki bu yasakların sebebi ne yaptığımız değil nerede yaptığımız. Arkadaşım doktor olarak çalıştı, ben gazeteci olarak. Herhangi bir ülke yasalarına göre suç teşkil eden bir şey yapmadık. Ama net bir şey söylemiyorlar. Araştırmaya devam ediyoruz. 

Talebin Almanya’dan gelmiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Almanya, ticari ilişkileri nedeniyle bir diğer NATO üyesi olan Türkiye'nin istekleri doğrultusunda Kürt karşıtı politikaları yürütüyor ve Türkiye'nin Kürt düşmanlığını destekliyor. 

Bilindiği gibi Almanya ve Türkiye'nin ilişkileri oldukça iyi. Türkiye ile uzun zamandır devam eden ticari ilişkileri var. Çok uzun zamandır orada yaşayan hem Türk hem Kürt gurbetçiler var. Bunun dışında Almanya bir NATO ülkesi. Bundan dolayı NATO üyesi Türkiye ile iyi ilişkiler içinde. Bu nedenle de Türkiye'nin istekleri doğrultusunda Kürt karşıtı politikalar yürütüyor ve Türkiye'nin Kürt düşmanlığını destekliyor. Buna paralel Kürt özgürlük mücadelesine dair haber yapanları engelliyor. Sadece haber yapanları da değil; Bu yaz Almanya'dan pek çok seçilmiş milletvekili, insan hakları aktivistleri ve avukatlarla Kürdistan'a gitmeye çalışmıştı. Almanya uçakları durdurup insanları yerlerde sürüyerek gözaltına aldı. Almanya, kendi ülkesinin vatandaşları tarafından seçilmiş olan milletvekillerine bu şekilde muamele ediyorsa, benim başıma gelen çok şaşırtıcı sayılmaz. Yani Türkiye rejimi ve Almanya hükümeti arasındaki işbirliği son derece açık. Aynı şekilde her iki ülkenin Kürt düşmanlığı ve temsil ettikleri fikirler de gözler önünde.

GGM'de nasıl bir muameleyle karşılaştınız? Avrupa’nın mülteci politikalarının oraya yansıması nasıl?  

İngiliz pasaportu taşıdığım ve beyaz bir erkek olduğum için pek çok kişiye göre çok şanslıydım. Oradaki diğer insanlara davrandıklarından daha farklı davrandılar bana. Geri kalan insanlar genel olarak Orta Doğu'dan, Afganistan'dan, İran'dan ve Kuzey Afrika'dan gelenlerdi. Çok fazla şiddete maruz kalmadım ama hayatı bizler için son derece tatsız hale getirdiklerini söyleyebilirim. Bizi küçük düşürmeye, aşağılamaya çalıştılar. Hakaret ettiler. Sürekli çıplak aramaya maruz bırakıldık ve tek kişilik hücrelerde berbat şartlar altında tutulduk. Böyle şeyler oldu. Hepimizin bildiği ve sürekli olarak yazdığı şeyler. Bana fiziksel şiddette bulunmadılar ama başkalarına işkence yapıldığına, fiziksel şiddet uygulandığına şahit oldum ve konuştuğum insanlardan oldukça korkunç hikayeler dinledim. GGM'lerdeki insani koşullar berbat. Bu durum zaten bir taktik. Bu merkezlerde tutulan insanlara özellikle bu kadar zulmediyorlar ki vazgeçip ülkelerine geri dönsünler. Avrupa'da kalmaktan vazgeçsinler. Bu durum Avrupa'nın mülteci politikasıdır.

Uzun süre Kuzey ve Doğu Suriye’de gazetecilik yaptınız. Oraya dair gözlemleriniz neler? 

Bu çok önemli bir soru. Tam da bu sebeple Rojava Bilgilendirme Merkezi'ni kurduk. Çünkü genel olarak insanların olup bitenin derinliği ve karmaşıklığı hakkında yeterince fikri olmadığını düşündük. Yani bu bölge Arapların, Kürtlerin, Hristiyanların, Êzidîlerin, pek çok birbirinden farklı mezhep ve kültürün bi arada olduğu bölge. Burada bir yaşam kuruluyor. İnsanlar zannediyorlar ki burası İŞİD ve Kürt savaşçıların savaşıp durduğu bir yer. Bu da oluyor elbette. Elbette İŞİD'e karşı mücadele çok çok önemli ama biz çerçeveyi genişletmek ve büyük resmi göstermek istedik. Örneğin, tam da bu nedenle Cephe Hattının Ötesinde Raporu’nu yayınladık. Bu raporda bu bölgedeki siyasi programı ve gelişmeleri inceledik ve yayınladık. Gözle görünen ve günlük değişimler açısından ele alırsak, çok önemli değişiklikler oluyor Rojava'da. Bir günün bir önceki günden daha iyi olduğunu gözünüzle görebiliyorsunuz. Bazı şeyler ise daha yavaş değişiyor. Benim için en çarpıcı ve en net olan kadınların hayatlarındaki değişiklikti. Tabii ki bazı topluluklarda hala zorluklar yaşıyor kadınlar. Özellikle Arap bölgelerinde. Ancak imkanlar açısından düşünecek olursak, kadınlar artık evden çıkabilmek için kimseden izin almak zorunda değil, genç yaşta evliliğe ya da bir adamın birçok eşinden biri olmaya mecbur değil. Eğitim alma özgürlükleri var. Yüksek kademeli liderlik pozisyonlarında, askeri pozisyonlarda, yönetim kademelerinde görev alıyorlar. Bunlar çok önemli adımlar. 

 Rojava'da her gün bir önceki günden daha iyi. Büyük resme baktığınız zaman bölgede yaşanabilecek en güzel yer Rojava. Takip edilen ideoloji teoriden ibaret değil, pratiğe yansıyor.

Adalet sistemi… Yaklaşım açısından önemli farklar var. Örneğin İŞİD'li tutsaklarla ilgili. Onları rehabilite etmeye ve mümkünse hayata kazandırmaya çalışıyorlar. Yani mümkün olanları elbette. Olumlu, dönüştürücü bir yaklaşımları var adalet sisteminde. Ekonomiye gelince, o anlamda da çok olumlu politikalar yürütüyorlar. Suriye'nin geri kalan yerlerinde görülen türden bir ekonomik yıkımdan kaçınmayı başardılar. Fiyat kontrolü, sübvansiyonlar yoluyla bir kooperatif ekonomisi kurmaya çalışıyorlar. Bunu tam anlamıyla tanıtamadılar henüz. Ama üzerinde çalışmaya devam ediyorlar. 

Doğrudan demokrasi anlamında bazı kararlar bir dereceye kadar hala yukardan alınmak zorunda kalınabiliyor. Genel olarak insanlar kendi topluluklarında, uluslararası siyasetin savunması açısından çok fazla özerkliğe sahip. Bu konuda yapılacak daha çok iş var. Ama evet, dediğim gibi büyük resme baktığınız zaman, bir kadın olarak ya da herhangi bir insan olarak bölgede yaşanabilecek en güzel yer Rojava. Aklın ve mantığın karşılaştığı tüm zorluklara karşı, hareket adına, kadın özgürlüğü adına takip ettikleri ideoloji teoriden ibaret değil. Pratiğe yansıyor. Ve bunu gözle görebiliyorsunuz. Bizim de Rojava Bilgilendirme Merkezi olarak başarmaya çalıştığımız bu bölgenin insanların ellerinde AK 47'lerle savaşıp durduğu bir yer olarak görünmesini engellemek ve inanılmaz heyecan verici bir toplumun oluştuğu bir yer olarak görülmesine yardımcı olabilmekti.

Takip ettiğiniz kadarıyla batılı ülkelerin buraya dair düşünceleri neler?  

Batılı ülkeler tamamen Rojava'ya karşı demek, doğru olmaz. İngilizlerin dediği gibi; Havuç ve sopa durumu var. Başta Amerika olmak üzere, Fransa, Almanya, İngiltere, Yunanistan gibi ülkeler İŞİD'e karşı koalisyonda Kürtlerin ortağı. Demokratik değerler, insan hakları, kadın hakları, hukuk devleti olma iradesi gibi şeylerin benimsendiği bölgedeki tek yer olması itibariyle de bir noktaya kadar tanıyorlar. Öte yandan insan kendine soruyor. O zaman neden Kuzey ve Doğu Suriye'nin süreçte yer almasını istemediler? Neden bölgede belirli yerlere ambargo uygulanmasına izin veriyorlar? Neden bölgede işgale izin veriyorlar? Amerika’nın yeşil ışığıyla Türkiye Efrin’i işgal etti. Rusya'nın yeşil ışığıyla Serêkanî işgal edildi. Neden? Temel olarak bunlar ulus devletler. Kendi çıkarları nedeniyle bölge halkının kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olmasından rahatsızlar ve buna mani oluyorlar. Çünkü buradaki hareket bu ulus devletlerin politikalarına meydan okuyor. Bu nedenle de Rojava'yı kendi istedikleri gibi bir şekle sokmak için baskı uyguluyorlar. 

 Federe Kürdistan Bölgesi'nde olduğu gibi Rojava'nın da birkaç zengin insan ve aileleri tarafından yönetilmesi isteniyor. Böylece kapitalist bir sistem kurulmuş olur. Ama bu Rojava yönetiminin kabul edebileceği bir durum değil. 

Her biri, aynı Federe Kürdistan Bölgesi'nde olduğu gibi bu bölgenin de birkaç güçlü ve zengin insan ile onların aileleri tarafından yönetilmesini tercih eder. Böylece merkezi kapitalist bir sistem kurulmuş olur. Durum bu şekilde olsaydı orada kurulacak bir Kürt devleti ile hiçbir sorunları olmayacaktı. Ama bu durum Rojava yönetiminin asla kabul etmeyecekleri bir durum. Çünkü orada tamamıyla farklı bir program uygulanıyor ve bu program yalnızca Kürtleri merkeze koymuyor. Herkesin barış içinde yaşaması için oluşturulmuş bir program söz konusu. Merkeziyetçi bir program değil. Belli kişilerin büyük miktarda serveti kontrol etmesine izin verecek bir program değil. Merkeziyetçi olmayan, demokratik ve anti-kapitalist bir program. Çizgi de tam olarak burada çekiliyor. Bu devletler buna izin vermemek için ellerinden geleni yapıp bölgeyi baskı altında tutmaya çalışırken, diğer yandan ekonomik, askeri ve siyasi baskıyla onu olmadığı bir şeye dönüştürmeye çalışıyor.

Kuzey ve Doğu Suriye’ye gitmeye nasıl karar verdiniz, bu süreçte sizi en çok etkileyen ne oldu? 

Toplumsal ve siyasi hareketlerde çok aktiftim. Bölgede olup bitenler ilgimi çekiyordu. Dünyada hiçbir yerde duymadığımız ilginç projelerden, yeni bir sistemden, üçüncü yoldan bahsediliyordu. Olağanüstü fikirlerden bahsediliyordu ve bir gazeteci olarak anlatılanların doğru olup olmadığını kendi gözlerimle görmek istedim. Basında çıkan haberler doğru muydu? Ne kadarı doğruydu? Sahadaki gerçekler sahiden bunlar mıydı? Bu farklı siyasi programı uygulamaya koymak mümkün müydü ve tam olarak ne anlama geliyordu? Sonuç olarak bir kaç haftalığına gidip, merak ettiklerimi öğrenip, gerçekten desteklemeye değer birşey görürsem desteklemek için orada kalmaya karar verdim. Ve öyle de yaptım. Gazeteci olarak çalışmaya başladım. Rojava Bilgilendirme Merkezi'nin kurulmasına emek verdim. 

 Kürtçe öğrenmek, hayatları alt üst olmuş kadınların yeni bir hayatı ilmek ilmek örmesini izlemek çok güzeldi. Başarılması imkansız görülen gibi şeyleri başardılar. Bu benim için çok etkileyiciydi. 

Beni en çok etkileyen şeylere gelince, orada olmak, Kürtçe öğrenmek, Kürt çocuklarla konuşmak, hayatları alt üst olmuş kadınların yeni bir hayatı ilmek ilmek örmesini izlemek çok güzeldi. Benim Kürtçe konuştuğumu görmek onları da çok mutlu ediyordu. Ama benim için asıl ilginç olan Arapların bölgelerinde vakit geçirmekti. Dera Zor, Rakka, Minbîç gibi yerler biliyorsun birkaç sene önce girilmesi imkansız İŞİD kaleleriydi. Şu an Rojava'da hayata geçirilen sistemin buralarda konuşulması mümkün değildi. Ama şu anda birkaç yıl gibi kısa bir zaman içinde bunu mümkün kıldılar. Daha önce İŞİD'e katılmış olup şimdi hareket için çalışan insanlar var. Rakka'da kadınlardan ders alıyorlar. Bu başarılması imkansız gibi görünen bir şey ama başardılar. Bu devasa bir meydan okumaydı bence ve bunun başarıldığını görmek benim için çok etkileyiciydi. 

Türkiye’de de Kürtlerle ilgili haber yapan veya hükümeti eleştiren birçok meslektaşımız tutuklandı ve uzun cezalar aldı. Bu baskıları en çok da Kürt gazeteciler yaşıyor. Benzer sorunlarla karşı karşıya kalmış biri olarak ülkelerin gazetecilere yönelik bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'nin en çok gazetecinin tutuklu bulunduğu ülke olduğunu unutmuyoruz. İngiltere pasaportuna sahip bir gazeteci olarak Türkiye'nin ifade özgürlüğüne saldırıları karşısında sesimi çıkarma fırsatım vardı. Fakat Türkiye'deki meslektaşlarım için aynı şeyi söylemek mümkün olmuyor ne yazık ki. Türkiye sistematik olarak eleştirel gazeteciliği, meşru ifade özgürlüğü ve siyasi aktivizmi susturmaya çalışıyor. Çoğu zaman da bunu insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda öncü olduğunu söyleyen Avrupa'yla iş birliği içinde yapıyor. Ben ve benim gibi pek çok batılı gazetecide de gördüğümüz gibi. Gazeteciliğin suç olmadığını biliyoruz. Aksine, gazetecilik devletler ve diğer aktörler tarafından gerçekleştirilen insanlık suçlarına karşı en iyi kalkanımız ve en iyi korumamızdır. Gazeteciler olarak, ifade özgürlüğü ve demokrasiyi savunanlar olarak, Kürtlerin haklarını savunanlar olarak, halkların kendi kaderini tayin hakkını savunanlar olarak asla susturulmayacağız. Türkiye'de çalışan gazeteci arkadaşlarımızın susturulmasına da asla izin vermeyeceğiz.

MA / Gözde Çağrı Özköse